Gül Bahçesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


(¯`•._.•♥♥ROSE GARDEN♥♥•._.•´¯)
 
AnasayfaPortalliLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Empty
MesajKonu: KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları   KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Icon_minitimePaz Mart 02, 2014 1:40 pm

KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Elizabeth

Yazar Hakkinda


Elizabeth Hoyt,
üç adet egitimsiz köpegi ve iki tane melek gibi, ama birbirleriyle devamli didisen çocugu ve uzun süredir hasta olan kocasiyla birlikte Illinois’in merkezinde yasamaktadir. Altin sarisi bir hamsterin de onlarla birlikte yasadigina dair söylentiler vardir. Özgür ruhlu kemirgen, 2005 yazi itibariyle kafesi olma-dan yasamaya karar vermistir. Elizabeth’in en küçük çocugu hâlâ dönecegini umut ediyor olsa da, o tarihten beri de onu gören, duyan olmamistir. Bu arada saniriz, evdeki pavuryalardan bahsetmesek en iyisini yapmis oluruz.

Illinois’in merkezinde kislar, uzun, soguk ve monoton geçer. Bu yüzden, Elizabeth Hoyt ona göndereceginiz her e-postayi özenle degerlendirecektir. Ona su adresten mail atabilirsiniz: elizabeth@elizabethhoyt.com Ya da PO Box 17134, Urbana, Illinois 61803 adresine mektup gönderebilirsiniz. Lütfen hediyeler, kitap özetleri ve yazar hakkindaki güncellemeler için www.elizabethhoyt.com adresindeki web sitemizi ziyaret ediniz.


En son Beyaz Melek tarafından Salı Mayıs 12, 2015 6:39 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları   KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Icon_minitimePaz Mart 02, 2014 1:51 pm


Çirkinin Aşigi
Farkli dünyalara ait iki inatçi… Zengin ve hirsli bir kont ve kocasi tarafindan terk edilen genç, güzel ve kaprisli bir dul… ?Teslim olmayan bir kadin hislerine ne kadar dur diyebilir?.. Tesadüflerin ördügü aglarda arzular mi gurur mu kazanacak?

KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Raven

www.bidolukitap.co
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları   KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Icon_minitimePaz Mart 02, 2014 1:52 pm

Vaktiyle çok uzak diyarlardan birinde, üç kiziyla birlikte yoksul
düsmüs bir dük yasarmis…
—Kuzgun Prens’ten.
Little Battleford, INGILTERE

Mart, 1760
Çilginca dörtnala giden bir at, kavisli, çamurlu bir yol ve yürüyen bir kadin bir araya geldiginde, asla hos bir son beklememelisiniz. En iyi sartlarda bile, bu beraberlikten olumlu bir sonuç çikmasi olasiligi son derecede düsüktür. Ancak bu sahneye bir de, kocaman bir köpekle birlikte, yoldan savrulmus Anna Wren’i de eklerseniz, iste o zaman felaket kaçinilmaz olur.

Söz konusu at, yolunun üzerinde Anna’yi görünce ani bir sekilde yan tarafa siçradi. Ona eslik eden köpek de, atin tam burnunun dibine kosarak tepkisini gösterdi, bunun üzerine geriledi. Saha kalkarak, iri toynaklariyla adeta havayi tirmaladi. Ve kaçinilmaz olarak, at sirtindaki iri yari binici de kendisini yerde buldu. Adam, sanki gökteyken vurulmus da asagi düsmüs bir sahin gibi Anna’nin ayaklarinin dibine düsüverdi. Tabii bir sahininkine kiyasla biraz daha kabaca bir inisti bu. Düserken, uzun kol ve bacaklari yanlarina açildi, sapkasi bir tarafa, kirbaci baska tarafa gitti ve çamurdan gölcügün içine dogru, görülmeye deger bir sekilde sular siçratarak inis yapti. Yiginla pis suyun etrafa fiskirmasiyla, Anna da bundan nasibini alarak, sirilsiklam oldu.

Simdi köpek dâhil herkes sus pus olmustu.

Anna adama içinden aptal dedi, ama bunu sesli olarak dile getirmedi. Belli bir yasa gelmis dul bir kadin, bu arada iki ay içinde otuz bir olacakti, hak etmis olsalar da, erkeklere böyle sifatlar yakistiramazdi. Yok, bu kesinlikle olmazdi.

“Umarim bir yerinize bir sey olmamistir,” dedi onun yerine. “Kalkmaniza yardimci olabilir miyim?” Sirilsiklam haldeki adama dislerini sikarak gülümsedi.

Adamin, onun nazik yaklasimina ayni sekilde cevap vermeye hiç niyeti yoktu. “Yolun ortasinda ne isin vardi, seni aptal kadin?” diye bagirdi.

Erkeklerin aptalca seyler yaptiklari zaman, kendilerini önemli göstermek için takindiklari asabi bir tavirla, kendisini çamur deryasindan güçlükle kurtararak, kadina karsi baskin çikmak üzere dogruldu. Solgun, çiçek bozugu yüzünde boncuk boncuk olmus kirli sularla, korkunç gözüküyordu. Simsiyah kirpikler, kuzguni gözlerin etrafinda gösterisli bir sekilde kümelenmisti, ancak adamin bu sira disi özelligi bile burnuyla çenesinin iriligini ve ince dudaklarinin renksizligini dengelemiyordu.

“Gerçekten çok üzgünüm,” dedi Anna, gülümsemesini hiç bozmadan. “Eve yürüyordum. Elbette sizin at sürerken tüm yolu kullaniyor oldugunuzu bilseydim …”

Anlasilan adam, zaten sorusunun cevaplanmasini beklemiyordu. Anna’yi da, açiklamasini da umursamayip savusturarak, atina dogru yöneldi. Sapkasini ve kirbacini almadan, tuhaf biçimde yatistirici, alçak ve tekdüze bir sesle söverek, atina yaklasti.

O sirada köpek olan biteni izlemek için yere oturmustu.

Siska bir doru olan atin derisinde tuhaf, açik renk yama benzeri parçalar vardi, bunlar da onu talihsiz bir benekli at gibi gösteriyordu. Gözlerini adama dogru çevirdi ve yan yan giderek, birkaç adim uzaklasti.

“Tabii ya. Memesine ilk kez dokunulmus bir bakire gibi oynas böyle, seni kurt yenigi igrenç post yigini,” diye mirildandi adam hayvana. “Seni bir elime geçirirsem, hastalikli devenin oynak kiçli esegi becermesinden dogma piç, o az gelismis boynunu sikacagim. Görürsün sen.”

At, oksayan tondaki bariton sesi daha iyi duyabilmek için, birbirine fazlasiyla uyumsuz duran kulaklarini döndürerek, ileriye dogru ürkek bir adim atti. Anna hayvana acidi. Çirkin adamin sesi, ayaginin altini gidiklayan bir kus tüyü gibiydi: Ayni anda hem sinir bozucu, hem de eziyet verici. Sevisirken de böyle midir acaba, diye merak etti. Herhalde en azindan farkli kelimeler kullanirdi.

Adam, geminden yakalamak üzere, serseme dönmüs ata yaklasti. Bir dakika daha küfürler mirildanmaya devam ettikten sonra, kivrak bir hareketle hayvanin üstüne atladi. Üstüne giydigi dar güderi pantolon islaninca, ahlaksizca ortaya çikmis olan adaleli bacaklariyla atin gövdesini sikarak, atin burnunu yola dogru çevirdi.

Sapkasiz basini Anna’ya dogru egerek, ”Iyi günler, bayan,” dedi ve arkasina bile bakmadan atini, yaninda kosan köpegiyle birlikte, dar yoldan asagi dogru hizla sürdü. Bir anda gözden kaybolmustu. Hemen sonrasinda, toynak sesleri de duyulmaz oldu.

Anna, gözlerini yere çevirdi.

Sepeti, çamurun içinde duruyordu. Sabah alisverisinde aldigi her sey yola saçilmisti. Üzerine gelen attan kaçarken düsürmüs olmaliydi. Simdi, yarim düzine yumurta çamurlu suya sarilarini sizdiriyor ve bir adet ringa baliginda, onursuzca çamurlu sulari boylamis olmasindan dolayi, ona suçlarcasina kötü kötü bakiyordu. Baligi yerden alarak, üstünü eliyle temizlemeye çalisti. Ayrica, gri elbisesi, onu sertlestiren çamurla ayni renkte olsa da, ama sefil bir sekilde sarkmisti. Çamur yüzünden bacaklarina yapismis haldeki eteklerini teninden ayirmak için kaldirip, içini çekerek tekrar birakti. Yolu iki tarafina da bakarak, kontrol etti. Tepesindeki agaçlarin çiplak dallari rüzgârdan çitirdiyor, küçük dar yol son derece issiz görünüyordu.

Anna, derin bir nefes alarak, Tanri’nin ve ebedi ruhun önünde yasak kelimeyi haykirdi: “Piç!” Sonra da nefesini tutarak, tepesine bir yildirim düsmesini ya da daha olasi bir durum olarak, vicdan azabi duymayi bekleyerek, nefesini tuttu. Bunlarin hiçbiri olmadi. Ancak bu sakinlikten bile, huzursuz olmasi gerekirdi. Ne de olsa hanimefendiler, ne derece kiskirtilmis olsalar da, erkeklere küfür etmezlerdi.

Ve o her seyden önce saygideger bir hanimefendiydi. Yoksa degil miydi?

Kulübesine giden yolu sürünerek tirmanirken, Anna’nin etekleri kaskati kesilip, berbat bir hal almisti. Yazin öndeki küçük bahçeyi dolduran çiçekler, orayi senlendirdi, ama yilin bu zamaninda bahçe çogunlukla balçik çamur olurdu. Kapi, Anna daha eve varmadan açildi. Sakaklarinda beyaz bukleler sallanan ufak tefek bir kadin, kapinin pervazindan etrafi gözetledi.

“Ah, iste nihayet geldin.” Kadin, sosa bulanmis tahta bir kasigi, farkinda olmadan yanagina damlalar siçratarak salliyordu. “Fanny’le koyun güveci pisiriyorduk. Bence artik sos yapmayi iyice ögrenmis. Bunu nasil fark ettim biliyor musun? Sosta neredeyse hiç topak yok.” Sonra Anna’nin kulagina bir seyler fisildamak için öne dogru egildi. “Ama hamuru üzerinde hâlâ çalisiyoruz. Korkarim tarifi digerlerinden biraz farkli.”

Anna, kayinvalidesine, bitkin bir halde gülümseyerek, “Güvecin harika olacagina eminim,” dedi. Sonra evin dar girisine adim atarak sepetini yere birakti.

Yasli kadinin gözlerinin içi gülüyordu, ama Anna önünden geçerken birden burnunu burusturdu. “Canim bir yerden tuhaf bir koku geliyor ama…” Saskinliktan sesini gitgide alçaltarak, Anna’nin basinin üstündekilere bakakaldi. “Bu islak yapraklarin sapkanda ne isi var?”

Anna yüzünü eksiterek, kafasindakilere el yordamiyla ulasmaya çalisti. “Maalesef yolda küçük bir kaza geçirdim.”

“Kaza mi?” Kayinvalidesi heyecandan kasigi elinden düsürmüstü. “Yaralandin mi peki? Nasil olur! Elbisen de, domuz ahirinda yuvarlanip çamura batmissin gibi duruyor.”

“Inan, bir yerime bir sey olmadi. Sadece biraz islandim o kadar.”

“Sana hemen kuru giysiler giydirmemiz lazim canim. Ve bir de saçin tabii…” Anne Wren, daha fazla konusmakla vakit kaybetmeden “Fanny!” diye bagirarak, dogruca mutfaga yöneldi. “Onu yikamamiz gerekecek. Saçini yani. Su merdivenleri çikmana yardim edeyim,” deyip tekrar Fanny’i çagirdi.

Ev islerinden kizarmis elleri ve tepesinde topladigi yigin halinde, havuç rengi saçlariyla, hirpani kilikli bir kiz hole dogru geldi. “Ne?”

Anna’nin arkasindan merdiveni çikan Anne Wren, birden duraksayarak, tirabzana dayandi. “Daha kaç kere sana çagirildigin zaman, ‘Evet efendim,’ demen gerektigini söyleyecegim? Eger düzgün konusmayi beceremezsen, hiçbir zaman büyük bir malikâneye hizmetçi olamazsin.”

Fanny, agzi yari açik bir halde, gözlerini kirpistirarak onlara bakti.

Anne Wren içini çekerek, “Git de atese bir kap su koy. Bayan Anna saçini yikayacak,” dedi.

Kiz kaçarcasina mutfaga kostu. Neden sonra birden aklina gelmis gibi, mutfaktan kafasini çikarip, “Evet efendim,” dedi.

Dik merdivenlerin sonunda küçük bir alana ulasiliyordu. Solda yasli kadinin odasi, sagda ise Anna’ninki bulunuyordu. Anna, odasina girerek, dogruca tuvalet masasinin üzerinde asili duran aynaya gitti.

Kayinvalidesi arkasinda durmus, “Bu kasaba da ne hale geldi böyle!” diye söylenip duruyordu. “At arabasi mi islatti seni? Bugünlerde bu posta arabacilari çok vurdumduymaz oldular. Yolun tamami onlarinmis gibi davraniyorlar.”

Anna, aynadaki yansimasina göz atarken cevap verdi. “Sana tamamen katiliyorum.” Dügününden hatira, kurutulmus elma çiçeklerinden bir süs halkasi, aynanin üstünde asili duruyordu. “Bu seferki tek bir atliydi.” Saçlari, siçan yuvasina dönmüstü ve alninda hâlâ çamur lekeleri vardi.

“Daha da kötüsü, at sirtinda gezen bu beyler zaten,” diye homurdandi yasli kadin. “Nedendir bilinmez, bazilari hayvanlarini kontrol edemiyorlar. Son derece tehlikeli. Kadinlarin ve çocuklarin güvenligini tehdit ediyorlar.”

“Hi hi.” Anna, salini çikarmak için kimildayinca, baldirinin ön kismini karsisinda duran sandalyeye çarpti. Sonra bir an için gözleri küçük yatak odasina takildi. Peter’la dört yil süren evliliklerinin tamamini burada geçirmislerdi. Eskiden Peter’in paltosunun asili durdugu çengele, salini ve sapkasini asti. Bir zamanlar kocasinin agir kanun kitaplarini üzerine yigdigi iskemle, simdi yatagin yaninda basucu sehpasi olarak kullaniliyordu. Üzerinde kocasinin saçlarindan birkaç kizil telin bulundugu saç firçasi bile uzun zaman önceden ortadan kaldirilmisti.

“En azindan baligi kurtarmissin.” Anne Wren hâlâ sinirliydi. “Gerçi çamur banyosunun, baligin tadina tat katacagini sanmiyorum.”

“Süphesiz,” diye dalgin bir halde cevap verdi Anna. Gözleri tekrar bir zamanlar gelin basini süsleyen, elma çiçeklerinden yapilmis halkaya takilmisti. O da harap bir haldeydi. Dul kaldigindan bu yana alti yil geçtigine göre, buna sasmamak gerekirdi. “Pis kokulu sey!” diye düsündü. Onun bahçedeki çöp yigininin arasinda olmasi daha dogru olurdu. Bu konuyla daha sonra ilgilenmek üzere, süsü alip bir kenara firlatti.

“Dur canim, sana yardim edeyim.” Anne Wren, elbisenin kopçalarini asagidan baslayarak açmaya basladi. “Bunu hemen süngerle silmemiz gerekecek. Kenarlarinda epeyce bir çamur var. Belki uygun bir biçimde kesip, yeni bir model verirsem …” Egilince, sesi boguk gelmeye baslamisti. “Bak simdi model deyince aklima ne geldi! Dantelimi tuhafiyeciye sattin mi?”

Anna, elbiseyi asagiya dogru iterek yere düsürdü ve disina dogru bir adim atarak, elbiseden kurtuldu. “Evet sattim. Çok begendi. Uzun süredir gördügü en güzel dantel oldugunu söyledi.”

“Eh yani ben de neredeyse kirk yildir oya isliyorum.” Anne Wren mütevazi görünmeye çalisarak, bogazini temizledi ve “Peki, sana kaç para verdi?” diye sordu.

Anna çekingen bir sekilde, “Bir silin, alti pens,” diye cevap vererek, eski püskü bir giysiye uzandi.

“Ama ben onu islemek için bes ayimi verdim.” Yasli kadinin öfkeden nefesi sikismisti.

Anna, “Biliyorum,” diyerek içini çekip, saçlarini omuzlarinda serbest birakti. “Dedigim gibi, tuhafiyeci senin yaptigin isi gayet kaliteli buldu. Sorun dantelin para getirmiyor olmasi.”

“O danteli bir sapkanin ya da bir elbisenin üzerine islesin, bak nasil para getiriyor,” diye homurdandi Anne Wren.

Anna, karsisindakinin duygularina katilan bir ifadeyle yüzünü burusturdu. Saçagin altindaki çengelden bir banyo bezi aldi ve iki kadin hiç konusmadan, merdivenlerden asagi indiler.

Fanny, mutfakta bir kazan suyun üzerine egilmis vaziyetteydi. Siyah kirislere asili, kurutulmus bitki demetleri havaya güzel kokular yayiyorlardi. Eski tugla ocak bir duvarin tümünü kapliyordu. Karsisinda ise arka bahçeye bakan, perdesi açik bir pencere vardi. Lahanalar, küçücük alanda açik yesil volanlar halinde asker gibi dizilmislerdi. Turplarla salgamlar da bir haftadir yemeye hazir durumlardaydilar.

Anne Wren, mutfak masasina bir legen yerlestirdi. Yillarca üzerinde yapilan günlük ovma ve firçalama islerinden dolayi asinmis olan masa, odanin ortasindaki yerini hâlâ gururla koruyordu. Geceleyin, küçük hizmetçi ottan minderini yayabilsin diye, onu duvara dayiyorlardi.

Fanny su dolu kazani getirdi. Anna legene dogru egildi ve kayinvalidesi suyu basina dökmeye basladi. Su ilikti.

Anna saçini sabunlayarak, derin bir nefes aldi. “Korkarim mali durumumuz için bir seyler yapmamiz gerekecek.”

“Ah, daha da tasarruflu olmamiz gerektigini söyleme lütfen canim,” diye sizlandi Anne Wren. “Sali ve Persembe günleri yedigimiz koyun eti disinda, taze et almayi biraktik zaten. Ayrica ikimize yeni elbise almayali asirlar oldu.”

Anna, kayinvalidesinin Fanny’nin bakim masraflarindan hiç bahsetmedigini fark etti. Kiz görünüste onlarin asçisi ve hizmetçisi olsa da, aslinda kayinvalidesiyle kendisinin iyilikseverlik içgüdüsü sayesinde oradaki varligini koruyordu. Fanny’nin tek akrabasi olan büyükbabasi, on yasindayken ölmüstü. O zamanlar kasabada kizi yoksullar evine göndermek yönünde konusmalar olmus ve Anna buna engel olmak için müdahale etmisti. Iste o zamandan beri Fanny, onlarla birlikte yasiyordu. Anne Wren’in onu büyük bir evde hizmetçi olmasi için egitip yetistirme gibi bir umudu vardi, ama kizin su ana kadar pek bir gelisme kaydettigi söylenemezdi.

“Sen simdiye kadar yaptigimiz tasarruflarda gayet basarili oldun,” dedi Anna saçlarini köpürtürken. “Ama Peter’in bize biraktigi yatirimlar, eskisi kadar iyi para getirmiyor. Gelirimiz, onun ölümünden beri hiç sürekli azaliyor.”

“Bizi yasamimizi sürdürmemiz için bu kadar az parayla birakip gitmesi kötü oldu,” dedi Anne Wren.

Anna içini çekerek, “Geride bu kadar az bir meblag birakarak, ölüp gitmeyi o da istemezdi. Peter hummadan vefat ettiginde, henüz çok gençti. Eminim, simdi sag olsaydi, kenarda çok parasi olurdu.”

Aslinda Peter, evliliklerinden kisa bir süre önce babasinin ölümünün ardindan, maddi durumlarini hayli yoluna koymustu. Yasli adam hukukçuydu, öte yandan düsüncesizce yaptigi pek çok yatirim, onu borç batagina itmisti. Dügün sonrasinda Peter, borçlarini ödemek için, büyüdügü evi satip, taze gelinini ve dul annesini yanina alarak çok daha küçük bir eve yerlesmisti. Hastalanip, on bes gün içinde vefat ettigi sirada, avukat olarak çalisiyordu.

Anna’yi bu küçük evi çekip çevirmek üzere tek basina birakarak göçüp gitmisti. “Durula lütfen.”

Basina ve ensesine soguk sular döküldü. Kafasinda hiç sabun kalmadigina emin olmak için kontrol etti, sonra da saçlarini elleriyle sikarak, kalan son sulardan da kurtuldu. Basina bir bez sararak, kafasini kaldirip bakti. “Sanirim bir is bulmam gerekiyor.”

“Yok canim bu kesinlikle olmaz.” Anne Wren kendisini sandalyeye külçe gibi birakti, “plof” diye bir ses çikardi. “Hanimefendiler çalismazlar.”

Anna agzindaki kaslarin segirdigini hissetti. “Iyi o zaman, ben bir hanimefendi olarak kalayim, ama ikimiz de açliktan ölelim. Bunu mu tercih edersin yani?”

Anne Wren ne diyecegini bilemeyerek duraksadi.

“Bu soruyu cevaplama,” dedi Anna. “Zaten öyle ya da böyle açliktan ölme raddesine gelmeyiz, ama evimize biraz daha gelir saglamak için kesinlikle bir yol bulmamiz lazim.”

“Belki ben biraz daha dantel islesem… Ya da, ya da et yemekten tamamen vazgeçebiliriz,” dedi kayinvalidesi biraz çilginca bir ifadeyle.

“Senin bunlari yapmak zorunda kalmani istemiyorum. Ayrica, babam beni egitti.”

Anne Wren’in yüzü birden aydinlanmisti. “Baban Little Battleford’un simdiye kadar gördügü en iyi kilise papaziydi. Tanri ruhuna huzur versin. Herkesi çocuk egitimiyle ilgili görüsleriyle aydinlatirdi.”

“Hi hi.” Anna basindaki bezi alarak, islak saçlarini taramaya basladi. “Bana okuma-yazma ve aritmetik ögretti. Biraz Latincem ve Yunancam bile var. Yarin mürebbiye ya da refakatçi olarak bir is bakarim diye düsündüm.”

Anne Wren, “Yasli Bayan Lester neredeyse tamamen kör oldu. Damadi kesin seni ona bir seyler okuman için ise alir,” dedi ve aniden havayi koklayarak irkildi.

Anna da, kayinvalidesiyle ayni anda, etrafi saran yanik kokusunu fark etmisti. “Fanny!”

Isverenleri arasindaki fikir alisverisini dinlemekte olan küçük hizmetçi, aniden aci bir çiglik atarak, ocaktaki güvece kostu. Anna yilmis bir sekilde inledi.

Bir aksam yemegi daha yanmisti!

FELIX HOPPLE, Swartingham Kontu’nun kütüphanesine girmeden önce, üstünü basini kontrol etmek için bir süre durakladi. Her iki tarafinda sosise benzeyen iki adet siki buklesi olan perugu, daha yeni, uygun bir eflatun renginde pudralanmisti. Yasina göre oldukça ince olan fizigi, kenarlari sariasma yapraklari ile süslü, kahverengiye çalan koyu mor renkteki yelegi ile daha da belirginlesiyordu. Yesil ve turuncu çizgili olan dar pantolonuyla, gösterissiz ama yakisikliydi. Giyinme stili kusursuzdu ve kapi önünde duraksamasini gerektirecek hiçbir sebep yoktu.

Içini çekti. Kont, sinir bozucu bir sekilde homurdanmaya meyilli bir adamdi. Felix, Ravenhill Abbey malikânesinin kâhyasi olarak, son iki hafta içinde can sikici homurdanmalara biraz fazlaca maruz kalmisti. Bu durum kendisini seyahatnamelerde sözü edilen, her an patlamaya hazir türden, büyük ve ugursuz volkanlarin kuytularinda yasayan su sanssiz yerlilerden biri gibi hissetmesine yol açmisti. Lord Swartingham’in, yillarca ortalarda görünmeyip de, simdilerde Abbey’e yerlesmeye karar verisine bir anlam veremiyordu, ama içinde kontun daha çok, hem de çok uzun zaman burada kalacagina dair bir his vardi.

Kâhya, yeleginin önünü çekistirerek düzeltti. Konta iletecegi sorun ne kadar tatsiz olsa da, bunun asla kendi hatasi sayilamayacagini kendisine hatirlatti. Nihayet kendisini hazir hissederek, onaylar biçimde kafasini sallayip, kütüphanenin kapisini çaldi.

Önce bir sessizlik oldu. Sonra içeriden kalin ve kendinden emin bir ses gürleyerek, “Gel,” dedi.

Kütüphane, malikânenin bati kanadindaydi ve ikindiye yaklasan saatlerde günes, neredeyse duvarin tamamini kaplayan, genis pencerelerden içeri süzülüyordu. Disaridan birisi, kütüphanenin günesli ve davetkâr bir oda oldugunu düsünebilirdi, ama günes isigi içeri girer girmez, bir sekilde bu büyük ve derin alanda yutuluyor ve odanin büyük bir kismina gölgeler hâkim oluyordu. Iki kat yüksekligindeki tavan, tümüyle karanlikti.

Kont, barok tarzinda masif bir masanin arkasinda oturuyordu. Masa o kadar muazzamdi ki biraz daha cüssesiz bir adam orada oturuyor olsa, cüce gibi görünürdü. Hemen yani basinda, bir sömine alevlenmeye çalisiyor ama bir türlü tutusamiyordu. Üzerinde benekleri olan iri, kahverengi bir köpek, söminenin önünde ölü gibi yayilip yatmisti. Felix ürktü. Köpek, iyi cins bir bekçi köpegi ile belki de bir kurt köpeginin çiftlesmesinden meydana gelmis bir kirmaydi. Sonuçta ortaya, Felix’in köse bucak kaçtigi, çirkin, hain bir köpek çikmisti.

Felix bogazini temizleyerek, “Bir dakikanizi alabilir miyim, lordum?” diye sordu.

Lord Swartingham bakislarini elindeki kâgittan kaldirarak, “Yine ne var, Hopple? Gel içeri, gel. Ben sunu bitirirken, otur da bekle. Bir dakika sonra seninle ilgilenecegim.”

Felix, maundan masanin önündeki koltuklardan birine geçerek, gömülürcesine oturdu. Bir gözü de hâlâ köpekteydi. Patronunun ruh hali hakkinda bir ipucu yakalamak için bu ertelemeyi kullanmaya karar verdi. Kont, önündeki kâgida kaslari çatik bir halde bakarken, yüzündeki çiçek bozugu izleri, ifadesini daha da çekilmez kiliyordu. Tabii ki, bu görüntü kesin olarak kötü bir sey oldugunu göstermezdi, çünkü kont dogal halindeyken de asik suratli bir adamdi.

Lord Swartingham önündeki kâgidi kenara itti. Yarim ay biçimindeki okuma gözlügünü çikarip, cüssesini, koltugunu gicirdatarak arkaya yaslandi. Felix, bir an kendisini koltugun yerine koyarak irkildi.

“Evet, Hopple?”

“Lordum, anlayisla karsilayacaginizi umdugum bazi tatsiz haberlerim var.” Karsisindakinin tepkisini tartarcasina gülümsedi.

Kont, hiç yorum yapmadan gözlerini iri burnuna dikti.

Felix, gömleginin kol agizlarini çekistirerek, “Yeni sekreter, Bay Tootleham, ailesiyle ilgili acil bir durum dolayisiyla, oldukça hizli bir sekilde istifasini vermek zorunda kaldi.”

Parmaklariyla sandalyenin koluna tempolu bir sekilde vurmaya baslamis olmasina ragmen, kontun yüzündeki ifade, hâlâ en ufak bir sekilde degismemisti.

Felix daha hizli konusmaya basladi. “Öyle görünüyor ki Bay Tootleham’in annesiyle babasi, ateslenip yataga düsmüsler ve onun yardimina ihtiyaçlari varmis. Terleme ve ishalle birlikte seyreden, ol-oldukça bulasici ve ölümcül bir hastalik.”

Simdi Kont, simsiyah kaslarindan birini havaya kaldirmisti.

“-aslinda Bay Tootleham’in iki erkek kardesi, üç kiz kardesi, yasli büyükannesi, bir halasi ve hatta ailenin kedisi de bu salgina yakalanmislar ve gerçekten kendilerine bakamaz haldeymisler.” Felix, susarak konta bakti.

Ses yok.

Felix saçmalayip, abuk sabuk konusmamak için kendine zor hakim oluyordu.

Lord Swartingham, “Kedi mi?” diyerek hafifçe homurdandi.

Felix, cevap vermeye hazirlaniyordu ki, bu çabasi karsisindakinin kükrercesine küfür etmeye baslamasi yüzünden sonuçsuz kaldi. Kont, bir çömlegi kapip, kapida duran Felix’in kafasina firlattiginda, yeni yeni kazanmaya basladigi ustalikla, basini çabucak egip darbeyi savusturdu. Çömlek, siddetli bir sangirti ve düsen parçalarin çingirtisi esliginde kapiya isabet etti. Sahibinin hirsini bu tuhaf davranislarla çikarmasina fazlasiyla alisik görünen köpek ise, sadece içini çekmekle yetindi.

Lord Swartingham, öfkeyle burnundan solurken, kömür karasi gözleriyle Felix’i oldugu yere çiviledi. “Onun yerine birisini bulduguna eminim.”

Felix aniden yakasinin daraldigi hissine kapildi ve bir parmagini boynuyla onu bogan kumas arasina sokarak, kendisini rahatlatmaya çalisti. “Iiii… Aslinda, Lordum, elbette ki bü-büyük bir gayret ve özenle aramama, hatta yakinimizdaki tüm kasabalari böyle birini bulabilmek için taramama ragmen, maalesef…” Yutkundu ve bütün cesaretini toplayarak, patronunun gözlerine bakti. “Maalesef henüz yeni bir sekreter bulamadim.”

Lord Swartingham hiç kimildamadi. “Ziraatçiler Cemiyeti tarafindan verilen derslere ait müsveddelerimi, dört hafta içinde temize çekebilecek bir sekretere ihtiyacim var.” Son derece ürkütücü bir tavirla durumu bildirmisti. “Tercihen burada iki günden fazla kalmaya dayanabilecek birine. Derhal bulun birini!” diye emrederek, öfkeyle masadan baska bir kâgit alip, okumaya devam etti.

Görüsme böylece sona ermis oluyordu.

“Elbette, lordum.” Felix, ürkek bir halde sandalyesinden neredeyse ziplayarak, kapiya dogru kaçarcasina kostu. “Hemen aramaya baslayacagim, lordum.”

Lord Swartingham, Felix neredeyse kapiya varana kadar bekledi ve sonra “Hopple,” diye gürledi.

Felix tam kaçacakken, elini kapi tokmagindan tekrar geri çekti. “Evet lordum?”

“Sana ertesi sabaha kadar izin veriyorum.” Felix, patronunun hâlâ asagiya çevrili basina bakarak yutkundu. Boyunca pis kalan ahirlari ilk görüsünde, herhalde Herkül de benim gibi hissetmistir, ama Herkül yine de bu ahirlari bir günde temizleyebilmisti, diye düsünerek “Elbette lordum,” cevabini verdi.

BESINCI SWARTINGHAM KONTU Edward De Raaf, Kuzey Yorkshire’daki mülkünden gelen raporu okumayi bitirip, gözlügüyle birlikte, kâgit yigininin üzerine firlatti. Pencereden gelen isik gitgide sönük bir hal aliyordu ve çok yakinda tamamen gözden kaybolacakti. Koltugundan kalkarak, pencereden disari bakmaya gitti. Köpek de kalkti, gerindi ve eline çarparak onun yanindaki yerini aldi. Edward da dalgin dalgin onun kulaklarini sivazladi.

Bu, birkaç ay içinde, gece karanliginda kaçip giden ikinci sekreterdi. Disaridan birisi bu durumu duysa, onun bir canavar oldugunu düsünebilirdi. Bu sekreterlerin her biri erkekten çok fare gibiydi. Biraz huysuzlansa ya da sesini yükseltse, hemen kaçip gidiveriyorlardi. Bu sekreterlerden bir tanesinde bile, dün neredeyse ezecegi kadinin yarisi kadar yürek olsaydi… Dudaklari segirdi. Yolun ortasinda ne isi oldugunu sordugunda, kendisine verdigi alayci ve etkileyici cevap dikkatinden kaçmamisti. Hayir, bütün atesini üzerine püskürtürken dahi, o kadin dimdik durusunu bozmadan, kendini savunmustu. Ne yazik ki, sekreterleri ayni yürekliligi gösterememislerdi.

Karanlik pencereden öfkeyle disariya bakti. Sonra bir baska sorun daha vardi. Burada kendisini rahatsiz ve huzursuz hissediyordu. Çocuklugunu geçirdigi ev, hatiralarindaki halini koruyamamisti.

Evet, artik olgun bir erkekti. Ravenhill Abbey’i son ziyaretinde, ailesinin yasini tutan genç bir adamdi. Aradan geçen yirmi yil boyunca, kuzeydeki mülkleri ve Londra’daki ev arasinda amaçsizca gidip gelmisti, ama her nedense, aradan geçen zamana karsin bu iki yerde de kendini yuvasinda hissedememisti. Kendisini Abbey’den tamamen uzak tutmustu, çünkü biliyordu ki burasi, ailesinin yasadigi dönemlerdeki gibi kalamayacak, degisecekti. Tamam, burayi biraz degismis bulacagini tahmin ediyordu, ama ne karsilastigi bu kasvetli ortama, ne de bu kahredici yalnizlik duygusuna hazirlikliydi. Odalarin bu bombos hali, hafizasina yer etmis geçmise ait kahkaha seslerini ve isigi animsatarak onunla alay ediyor, onu yenik düsürüyordu.

Hatiralarinda kalan ailesi…

Malikânenin kapilarini yeniden açmakta israrli olusunun yegâne sebebi, yeni gelinini buraya getirmeyi umuyor olmasiydi. Evlilik sözlesmesi görüsmelerinde muvaffak oldugunda gelecek olan gelinini… Bu evliliginde de baska bir yere yerlesmeyi kabul ederek, kisa süren ilk evliligindeki hatalarini tekrarlamayacakti. Geçmiste, genç karisinin dogup büyüdügü yer olan Yorkshire’da kalarak, onu mutlu etmeye çalismis, ancak bu da ise yaramamisti. Karisinin vakitsiz ölümünün ardindan geçen yillar boyunca, aslinda onun yuvalari olarak seçip yerlestikleri hiçbir yerde mutlu olmayacagini anlamisti.

Edward, pencereden uzaklasarak, uzun adimlarla kütüphanenin kapisina yöneldi. Kafasinda kurdugu gibi bir baslangiç yapacak, Abbey’de yasayip, burayi tekrar bir yuva haline getirecekti. Kontlugunun merkezi ve aile agacini tekrar dikmeyi düsündügü yer burasiydi. Evliligi meyvesini verip de, bu bos koridorlar yeniden çocuk kahkahalariyla çinlamaya baslayinca, Ravenhill Abbey de elbette yeniden canlanacakti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları   KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları Icon_minitimePaz Mart 02, 2014 1:53 pm

Çirkinin Asigi
Farkli dünyalara ait iki inatçi… Zengin ve hirsli bir kont ve kocasi tarafindan terk edilen genç, güzel ve kaprisli bir dul… ?Teslim olmayan bir kadin hislerine ne kadar dur diyebilir?.. Tesadüflerin ördügü aglarda arzular mi gurur mu kazanacak?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
 
KİTAP TUTKUSU................Elizabeth Hoyt, kitapları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gül Bahçesi :: Kültür & Sanat :: EDEBİYAT-
Buraya geçin: