Gül Bahçesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


(¯`•._.•♥♥ROSE GARDEN♥♥•._.•´¯)
 
AnasayfaPortalliLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

  BÜYÜCÜLER KRALI

Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki
YazarMesaj
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:10 am

BÜYÜCÜLER KRALI

Bir dizi savaş arabası vadinin dibindeki dar geçitte halkalarını çözen bir yılan gibi hızla ilerliyordu. Erkek
çocuk sıranın başındaki arabanın ön siperine yapışmış, onları hapseden yarlara bakıyordu. Eski mezarların
girişleri sarp kayalığa delik deşik bir görünüm veriyordu. Karanlık oyuklar bir cin ordusunun acımasız
gözleri gibi onu tepeden süzüyordu. Prens Nefer Memnon urpererek gözlerini yardan kaçırdı ve
kötülükleri savmak için gizlice sol eliyle gerekli işareti yaptı.
Omzunun üzerinden sıranın arkalarına göz atınca, hemen arkadaki arabada olan Taita'nın fırıl fırıl dönen
toz bulutlarının arasından onu gözlediğini gördü. Toz, yaşlı adamla aracını ince bir katman şeklinde örtmüş
ve bu derin vadinin dibine kadar sızan bir tek güneş huzmesi, mika zerrelerinin üstünde ışıldayarak yaşlı
adamı yeryüzüne inmiş bir Tann'ya benzetmişti. Batıl inançlarından kaynaklanan bu gelip geçici korkusuna
yaşlı adamın tanık olmasından utanç duyan Nefer suçlu gibi başını eğdi. Tamose hükümdar sülalesinden
bir prensin böylesine bir zaaf göstermemesi gerekiyordu, hele bu prens erkekliğin eşiğinde bulunuyorsa.
Ama Taıta onu herkesten iyi tanıyordu. Bebekliğinden beri Nefer'in lalası ve eğitmeniydi, anasıyla
babasından ve kardeşlerinden bile daha yakın olmuştu ona. Taita'nın yüzündeki ifade değişmemişti, ama
yorgun gözlen bu uzaklıktan bile Nefer'in benliğinin özüne kadar işliyordu sanki. Her şeyi görüyor, her
şeyi anlıyormuş gibi.
Nefer arkasını döndü ve dizginleri elinde tutarak atları uzun kamçısının bir darbesiyle daha da hızlandıra babasının yanında tüm cüssesiyle doğruldu, ilerlerinde vadi Galiala kentinin yıkıntılarının bulunduğu büyük
amfiteatra açıldı. Bu ünlü savaş alanını ilk kez gördüğü için Nefer çok heyecanlandı. Ta-ita'nın kendisi
genç bir adamken burada savaşmıştı. Yarı tanrı olan Tanus Lordu Harrab Mısır'ı tehdit eden karanlık
güçleri burada yenilgiye uğratmıştı. Bu olay altmış yıl önce olmuştu, ama Taita savaşın her ayrıntısını ona
aktarmıştı ve öyküyü öyle canlı bir dille anlatmıştı ki Nefer kendisini o önemli günde ora-daymış gibi
hissetmişti.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:11 am


-7-

Nefer'ın babası Tanrı ve Firavun Tamose arabayı yıkık dökük kapının devrilmiş taşlarının arasına surdu
ve dizginlerini çekerek atlan durdurdu Arkalarındaki belki yüz araba onu izleyerek aynışekilde manevra
yaptılar, sürücüler de arabaların basamaklarından aşağı atlayarak atlara su vermeye koştular Firavun
konuşmak için ağzını açınca yanaklarını kaplayan toz tabakası ufalanıp göğsüne döküldü
Firavun, ordularının komutanı olan Büyük Mısır Aslanı ve yakın dostu Lord Naja'ya, "Lordum," diye
seslendi "Güneş tepelerin doruklarına dokunmadan önce tekrar yola çıkmalıyız Kum tepelerinin arasından
El Gabar'a kadar gece yolculuğu yapmak istiyorum "
Tamose'un başının üstündeki mavi savaş tacı, üstüne birikmiş mika tozlarından ışıldıyordu Nefer'e
bakarken gözleri, köşelerindeki yaşların ıslattığı çamur zerreciklerinden kan çanağına donmuştu "Taıta'yla
yola devam etmen için seni burada bırakacağım," dedi
Nefer, itiraz etmenin yararsız olacağını bile bile bunu yapmak için ağzını açtı Kafile düşmana karşı
yürüyüşe geçmişti Tamose'un savaş planı büyük kum tepelerinin arasından güneye dolaşıp acı natron"
gollerinin arasından ilerleyerek düşmana arkadan yanaşmak ve Abnub önlerinde Nıl kıyılarında hazır


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:11 am

bekleyen Mısır birliklerinin içeri sızmaları için tam ortalarına bir yol açmaktı Tamose bundan sonra ıkı
gücü birleştirecek ve düşman kendini topar-layamadan Teli el-Daba'nın yanından geçerek düşmanın
Avans kalesini ele geçirecekti
Bu parlak ve cesurca plan, başarılı olursa, Hıksoslara karşı ıkı nesildir sürmekte olan savaşı bir çırpıda
sona erdirecekti Savaş ve zaferin bu dünyadaki varlığının nedenleri olduğu öğretilmişti Nefer'e Ama
oldukça ilerlemiş bir yaş sayılan on dördüncü yaşına kadar onu hep baslarından savmıslardı Babasının
yanı başında zafere ve ölmezliğe doğru arabasını sürmeye can atıyordu çocuk
Ancak itirazı daha dudaklarının arasından dokulemeden Firavun ondan önce davrandı "Bir savaşçının
birinci görevi nedir7" diye oğluna sordu
Nefer basını eğdi ve, "İtaattir majesteleri," diye isteksiz bir tavırla yanıt verdi
"Hiçbir zaman unutma bunu " Firavun başını sallayarak uzaklaştı
Nefer kendini aşağılanmış ve dışlanmış hissetmişti Gözleri yanıyor, üst dudağı titriyordu, ama Taıta'nın
bakışı karşısında kendini toparladı Yaşları
Natron Doğal sodyum karbonat

savmak için gözlerini kırpıştırdı ve arabanın yan korkuluğuna asılı torbadaki sudan bir yudum içti Ancak
bundan sonra tozlanmış saçlarını sözde fütursuzca savurarak ihtiyar kâhine dondu "Bana anıtı göster,
Tata," diye emretti
Uyumsuz çift harap kentin dar sokaklarını tıkayan araba, insan ve at kalabalığının arasından kendine yol
açtı
Sıcaktan çırılçıplak soyunmuş yirmi asker eski kuyuların içme inmiş ve kıtlaşmış, acı suyu yüzeye
çıkarmak için bir kova zinciri oluşturmuşlardı Bu kuyular bir zamanlar Nıl'le Kızıldenız arasındaki ticaret
yolunun üstünde yer alan zengin ve kalabalık kenti besleyecek kadar verimliydi Ne çare ki yüzyıllar önce
bir deprem su katmanını parçalayarak yeraltındaki su akışını tıkamıştı Bunun sonucunda Gallala kenti
susuzluktan olmuştu Şimdi var olan su ıkı yüz atın susuzluğunu gidermeye ve den su torbalarını
doldurmaya ucu ucuna yetecekti
Taıta, Nefer'ı dar geçitlerden, şimdilerde yalnız kertenkelelerle akrepleri barındıran tapınaklarla sarayların
yanından geçirdi, böylece ıssız kent meydanına ulaştılar Meydanın tam ortasına dünyanın en zengin ve en
güçlü ulusunu mahvetmesine ramak kalan eşkıya ordularını yenen Lord Tanus onuruna bir anıt dikilmişti
Bu anıt çimentoyla birbirine yapıştırılmış insan kafatasların-dan oluşan ve kızıl kaya bloklarından bir tur
türbe tarafından korunan garip bir piramit görünümündeydi Taş kemerin yukarsındakı yazıtı yüksek sesle
okuyan çocuğa binden fazla kafatası sırıtıyordu Yazıtta şöyle deniliyordu "Kesik kellelerimiz, Harrab
Lordu Tanus'un kılıcıyla olduğumuz bu yerdeki savaşa tanıktır Bundan sonraki kuşaklar o güçlü lordun
başarılarından ders alarak tanrıların ihtişamını ve erdemli insanların gücünü öğrensinler Firavun Tanrı
Ma-mose'un saltanatının on dördüncü yılında böyle buyurulmuştur"
Anıtın gölgesinde çomelmış olan Taıta, anıtın etrafını dolaşan ve adım başında ellerini kalçalarına
dayayarak anıtı her açıdan inceleyen prensi gözlüyordu Taıta'nın yüz ifadesi mesafeli, ama bakışları
sevecendi Delikanlıya duyduğu sevginin başlangıcı başka ıkı hayata dayanıyordu Bunların ilki Mısır
Kraliçesi Lostrıs'dı Taıta bir hadımdı, ama ergenlik dönemine ulaşmasından sonra hadım edilmişti ve bir zamanlar bir kadını sevmişti Bedensel sakatlığından dolayı Taıta'nın askı temizdi ve onu tümüyle Nefer'ın
büyükannesi Kraliçe Lostrıs'e adamıştı Bu öylesine kapsamlı bir aşktı ki bugün kraliçenin ölümünden yirmi
yıl sonra bile Taıta'nın tüm yaşamının merkeziydi
Nefer'e olan sevgisine kaynak olan ikinci kışı onuruna bu anıtın dikilmiş bulunduğu Harrab Lordu
Tanus'tu Tanus, Taıta için bir kardeşten bile daha


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:13 am

[center] değerli olmuştu Lostrıs'le Tanus'un ıkısı de artık gitmişlerdi, ama kanları bu çocuğun damarlarında
birbirine karışmıştı Uzun yıllar önce yaşadıkları yasak ilişkiden doğan çocuk büyüyünce Firavun Tamose
olmuştu Prens Nefer'ın babası Bugün de onları buraya getiren savaş arabaları kafilesinin başında yer
alıyordu
Tata, eşkıya başını nerede tutsak ettiğinizi bana gostersene" Nefer'ın sesi heyecandan ve ergenlik
döneminin başında olmasının etkisiyle çatlak çıkıyordu "Burası mıydı''" Çocuk meydanın güney yanındaki
yıkık duvarın başına koştu "O öyküyü bana bir daha anlatsana"
Taıta, "Hayır, buradaydı Bu yanda," diyerek ayağa kalktı ve bir leyleğınkı-lere benzer uzun ve sıska
bacaklarıyla doğu duvarına yürüdü Bakışlarını duvarın un ufak olmuş tepesine dikmişti "Keratanın adı
Şuftı'ydı, Tanrı Set gibi tek gözlü ve çirkindi Bu duvara tırmanarak savaştan kaçmaya çalışıyordu" Taıta
eğilerek yerdeki molozların arasından ham çamurdan bir tuğla parçasını aldı ve anı bir hareketle havaya
fırlattı Tuğla yüksek duvarın obur yanına duştu "Kafatasını parçaladım ve tek bir atışla yere indirdim onu "
Nefer yaşlı adamın gücünü ilk ağızdan bildiği, Taıta'nın direnci de efsaneleşmiş olduğu halde, başardığı
atışa şaşırmıştı Nefer, Tatam dağlar kadar ihtiyar, bana baktığı gibi büyükanneme de baktığına göre
ondan bile daha ihtiyar, diye hayranlığını dile getirdi insanlar onun Nıl'ın ıkı yüz taşkınına tanık olduğunu ve
piramitleri kendi elleriyle inşa ettiğini söylüyorlar Birden sesini yükselterek sordu "Adamın kellesini kesip
oradaki yığının tepesine mı oturttun, Tata?" Böyle derken tüyler ürpertici anıtı işaret ediyordu
"Öyküyü ezbere biliyorsun Sana yüz kere anlatmadım mı9" Taıta başarılarıyla böbürlenmek istemiyormuş
gibi yalancıktan tevazu gösterdi
Nefer, "Tekrar anlat," diye emretti
Taıta bir taş blokunun üstüne otururken Nefer de mutlu bir beklentinin pençesinde onun ayaklarının
dibine yerleşti Bölüğün koç boruları kara yarlarda giderek hafifleyen yansımalarla herkesi gen çağırana
kadar da heyecanla dinlemeyi sürdürdü Taıta, "Firavun yanına dönmemizi emrediyor," diyerek ayağa
kalktı ve kapıya yöneldi
Kafile kum tepelerinin düzlüklerine ilerlemeye hazırlanırken duvarların dışında büyük bir telaş ve itiş kakış
fark ediliyordu Hayvan derisinden torbalar yine suyla dolmuştu, askerler de hayvanlarına binmeden önce
eyerlerini sıkıştırıyorlardı
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:14 am

Firavun Tamose yıkık kapıdan çıkmakta olan oğluyla yanındaki ihtiyara baktı ve Taıta'yı bir baş
hareketiyle yanına çağırdı Söyleyeceklerinin alaydaki subaylar tarafından duyulmaması için biraz
uzaklaştılar Lord Naja onlara katılmaya hazırlandı Bunu gören Taıta da Fıravun'a bir şeyler fısıldadı,
bunun üzerine Tamose dönerek sert bir sesle Naja'ya uzaklaşmasını buyurdu Gücenen lord utancından
kıpkırmızı kesilmişti Taıta'ya yönelttiği bakış bir savaş oku kadar keskin ve oldurucuydu
Firavun, Taıta'yı uyardı "Naja'yı gücendirdin Bir gün seni korumak için yanında olmayabilirim"
Taıta, "Hiç kimseye guvenemeyız," diye diretti "Ta ki halkalarını sarayının sütunlarının etrafına sarıp
sıkıştıran ihanet yılanının başını ezeceğimiz güne kadar Sız kuzeydeki seferinizden donene kadar prensi
götüreceğim yen ikimizden başkasının bilmemesi gerek"
"lyı ama o Naja'" Firavun ihtiyar adamın sözlerini önemsememiş gibi güldü Naja onun için bir kardeşten
farksızdı Kızıl Yolu birlikte kat etmişlerdi
"Naja bile" Taıta daha fazlasını söylemedi Kuşkuları giderek kesinlik kazanmaktaydı Ne çare ki Fıravun'u
inandırmak için gerekli kanıtların hepsini henüz toparlayamamıştı
Firavun, "Çölün ıçerlerındekı güvenli yere niçin gittiğini prens biliyor mu?" diye sordu
"O yalnızca bilinmezler hakkındaki eğitimini daha da geliştireceğimizi ve kendi tanrı kuşu yakalayacağımızı
biliyor"
"lyı" Firavun ihtiyarın sözlerini başının hareketiyle onayladı "Daima sıkı ağızlı, ama dürüst biri olmuşsundur
Her şey söylendiğine göre artık söylenecek bir şey kalmamış demektir Şimdi git Dilerim Horus seninle
Nefer'ı kanatlarının altına alır"
"Sen de arkanı kolla majesteleri, çünkü bugünlerde düşman yalnız önünde değil, arkanda da pusuda"
Firavun kâhinin kolunu yakaladı ve kuvvetle sıktı Taıta'nın kolu parmaklarının altında zayıf, ama bir
akasya dalı kadar sertti Sonra, Nefer'ın hükümdar arabasının tekerleğinin yanında beklediği yere dondu
Çocuk, kulübesine girmesi emredilmiş bir yavru köpek kadar kuskun görünüyordu
"Kutsal Majesteleri, kafilende benden genç erkekler var" Prens, arabalarla gelmesine izm verilmesi için
son bir umutsuz çaba gösteriyordu Firavun, çocuğun haklı olduğunu tabu ki biliyordu Unlu General
Kratas'ın torunu Me-ren, Nefer'den uç gün daha küçük olmasına rağmen, bugün arka arabaların
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:15 am

birinde mızraklı er olarak babasının yanında yol alıyordu. "Seninle savaşa gitmeme ne zaman izin vereceksin, baba?"
"Belki Kızıl Yolu arkanda bıraktığın zaman. O zaman ben bile seni redde-demem."
Bunun boş bir vaat olduğunu ikisi de biliyorlardı. Kızıl Yolu aşmak pek az savaşçının cesaret ettiği, en
zorlu binicilik ve silah sınavıydı Hayatının en dinç evresindeki güçlü bir erkeği bile tüketen, bitkin düşüren,
bazen de öldüren en çetin deneydi. Nefer'in o güne ulaşmasına daha uzun zamanlar vardı.
Derken Firavun'un yüzündeki sert ifade yumuşadı ve oğlunun kolunu kavradı. Birliklerinin gözü önünde
gösterebileceği biricik sevgi nişanesiydi bu. "Şimdi sana tanrı kuşunu yakalaman için Taita'yla çöle gitmeni,
böylece, damarlarındaki hükümdar kanını ve ilerde bir gün çifte tacı başında taşıma hakkını kanıtlamanı
emrediyorum."
Nefer'le ihtiyar adam Gallala'nın yıkık duvarlarının yanında duruyor ve kafilenin uçar gibi geçişini
seyrediyorlardı. Firavun en öndeydi. Dizginleri bileklerine sarmış, atları çekiştirdiği için kendini arkaya
atmıştı. Göğsü çıplaktı, keten etekleri kaslı bacaklarını kamçılıyordu. Başının üstündeki mavi savaş tacı
boyunu daha yükseltiyor ve ona tanrısal bir görünüm veriyordu.
Onu izleyen Lord Naja hemen hemen onun kadar boylu ve hemen hemen onun kadar yakışıklıydı.
Omzuna asılı kavisli büyük yayla kibirli ve mağrur bir havası vardı. Naja Mısır'ın en güçlü savaşçılarından
biriydi ve bu ad ona bir onur payesi olarak verilmişti. Naja saltanat tacındaki kutsal kobraydı. Bu simge
Kızıl Yol sınavını birlikte atlattıkları gün bizzat Firavun Tamose tarafından ona verilmişti.
Naja, Nefer'in bulunduğu yöne bakmaya tenezzül etmedi. Firavun'un arabası karanlık boğaza daldıktan
sonra kafilenin sonuncu arabası Nefer'in durduğu yerin hizasından geçti. Arkadaşı ve birçok yasak
çocukluk serüve-nindeki ortağı Meren, genç prensin yüzüne güldü, ona yakışıksız bir el işareti yaptıktan
sonra da tekerleklerin takırtısıyla gıcırtılarını bastıracak kadar yüksek bir sesle, "Sana oyuncak olması için
Apepi'nin kellesini getireceğim," diye vaatte bulundu. Meren'in arabası hızla uzaklaşırken Nefer ona karşı
içinde nefret hissetti. Apepı Hiksosların kralıydı, Nefer'in ise artık oyuncağa ihtiyacı yoktu: babası kabul
etmek istemese de o bir erkekti artık.

ihtiyar adamla çocuk Meren'in arabası gözden kaybolduktan sonra uzun bir süre sessiz kaldılar. Sonra
Taita tek kelime söylemeden atlarının bağlı olduğu yere yürüdü. Bineğinin göğsündeki palan kolanını
sıkıştırdı, eteklerini kaldırdı ve çok daha genç bir adamdan beklenen çevik bir hareketle atının üstüne
yerleşti. Hayvanın çıplak sırtının üstündeyken onunla tek vücut olmuş gibi görünüyordu. Nefer, onun
binicilik sanatına hâkim olan ilk Mısırlı olduğu yolundaki efsaneyi hatırlıyordu. Taita iki ayrı Firavun'un
hükümdarlıkları sırasında ona Övgü Altını'yla birlikte bahşettikleri On Bin Arabanın Efendisi unvanını hâlâ
taşımaktaydı.
Kesin olan bir şey varsa, o da onun bacaklarını birbirinden ayırarak ata binmeye cesaret eden ender
birkaç kişiden biri olduğuydu. Çoğu Mısırlılar, yakışıksız ve bayağı, ayrıca tehlikeli buldukları bu
uygulamadan nefret ediyorlardı. Nefer'in böyle bir tasası yoktu, en sevdiği tay olan Tepegöz'ün sırtına
atlarken karamsarlığı yok olmaya başladı. Kent harabesinin yukarsındaki tepelerin doruğuna ulaştıklarında
hemen hemen eski neşesine kavuşmuştu. Kafilenin kuzey ufkunda bıraktığı toz bulutuna özlem dolu son
bir bakış fırlattıktan sonra kararlı bir tavırla arkasını döndü. "Nereye gidiyoruz, Taita?" diye sordu. "Yola
çıkar çıkmaz bana söyleyeceğine söz vermiştin."
Taita daima suskun ve sıkı ağızlı olmuştu, ama bu yolculuğun son durağı konusunda olduğu kadar suskun
olmamıştı hiç. Sonunda, "Cebel Nagara'ya gidiyoruz," dedi.
Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html
Page 6
Nefer bu adı daha önce hiç duymamıştı, onu kısık sesle tekrarladı, insana bir şeyler çağrıştıran, romantik
bir havası vardı. Heyecan ve merak, ensesinin diken diken olmasına neden oldu. İlerdeki büyük çöle
gözlerini dikti. Uçsuz bucaksız, keskin ve sivri tepeler, sıcaklığın, uzaklığın maviye boyadığı ufka doğru
uzayıp gidiyordu. Çıplak kayaların renkleri insanın gözlerini yuvalarından fırlatıyordu: fırtına bulutlarının
somurtkan mavisi, bir dokumacı kuşunun tüylerinin sarısı ya da yaralı insan etinin kırmızısıydılar. Ayrıca
kristal kadar parlaktılar. Sıcak onları titretiyor ve dans ettiriyordu.
Taita ise bu korkunç yere özlemle ve bir yuvaya dönüş duygusuyla bakıyordu. Sevgili Kraliçesi Lostris'in
ölümünden sonra bu vahşi diyara çekilmişti. Önceleri yaralı bir hayvan gibi sürünmüştü. Sonra yıllar geçip
duyduğu ıstırabın bir kısmını beraberinde götürünce, büyük Tanrı Horus'un gizemleri bir kez daha kendine
çekmişti onu. Taita bu çöle bir doktor ve bir cerrah, bilinen bilimlerin bir uzmanı olarak gitmişti. Ama
çölün enginliğinde yalnız kalınca, pek az insanın ötesine geçebildiği zihnin ve ruhun kapılarının anahtarını
keşfetmiş-

-13-
- 12


ti. Oraya bir insan olarak gitmiş, ama büyük Tanrı Horus'un bir yakını ve pek az insanın hayal edebileceği
garipliklerin ve gizemlerin bir ustası olarak çıkmıştı.
Taita ancak Cebel Nagara'daki keşiş mağarasında uyuduğu sırada kraliçesi Lostris'in onu düşünde
ziyaret etmesi üzerine insanların dünyasına geri dönmüştü. Lostris bir kere daha yapraklarında çiy
tanelerinin ışıldadığı yeni çiçek açmış bir çöl gülü, on yedi yaşında taze bir genç kızdı. Taita'nın uykusunda
bile kalbi aşkından kabarmış kabarmış, neredeyse göğsünü parçalamıştı.
Lostris yanağına dokunup onu uyandırarak, "Sevgili Taita," diye fısıldamıştı. "Hayatımda sevmiş olduğum
yalnızca iki erkekten biriydin. Tanus şimdi benimle beraber, ama senin de yanıma gelmeden önce sana
yüklemek istediğim bir görev daha var. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadın sen. Bu kez de umudumu
boşa çıkarmayacağını biliyorum, öyle değil mi Taita?"
"Bana her ne istersen emret, hanımım." Kendi sesi Taita'nın kulaklarında garip yankılar uyandırıyordu.
'Yüz kapılı kentim Teb'de bu gece bir çocuk dünyaya geldi. O benim öz oğlumun oğludur. Ona Nefer
adını takacaklar; bu da onun bedenen ve ruhen saf ve kusursuz olduğu anlamına geliyor. Benim arzum,
benim kanımla Ta-nus'un kanını Yukarı Mısır tahtına taşımasıdır. Ama bebeğin etrafında daha şimdiden
pek çok büyük tehlike birikmekte Senin yardımın olmadan başarılı olamaz. Yalnız sen onu koruyabilir ve
ona rehberlik edebilirsin. Bu vahşi çölde yalnız başına geçirdiğin yılların, burada edindiğin bilgi ve
maharetlerin amacı budur. Nefer'in yanına git. Çabuk git ve görevin sona erene kadar onun yanında kal.
Sonra bana gel, sevgili Taita. Seni bekleyeceğim, sakatlanan zavallı erkekliğin de sana iade edilecek.
Yanımd^ı elin elimde olarak durduğun zaman yine bütün bir erkek olacaksın. Sakın beni hayal kırıklığına
uğratma, Taita."
Taita, "Asla!" diye düşünde bağırmıştı. "Seni yaşarken hiç hayal kırıklığına uğratmamıştım. Ölüyken de
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:15 am

Nefer bu adı daha önce hiç duymamıştı, onu kısık sesle tekrarladı, insana bir şeyler çağrıştıran, romantik
bir havası vardı. Heyecan ve merak, ensesinin diken diken olmasına neden oldu. İlerdeki büyük çöle
gözlerini dikti. Uçsuz bucaksız, keskin ve sivri tepeler, sıcaklığın, uzaklığın maviye boyadığı ufka doğru
uzayıp gidiyordu. Çıplak kayaların renkleri insanın gözlerini yuvalarından fırlatıyordu: fırtına bulutlarının
somurtkan mavisi, bir dokumacı kuşunun tüylerinin sarısı ya da yaralı insan etinin kırmızısıydılar. Ayrıca
kristal kadar parlaktılar. Sıcak onları titretiyor ve dans ettiriyordu.
Taita ise bu korkunç yere özlemle ve bir yuvaya dönüş duygusuyla bakıyordu. Sevgili Kraliçesi Lostris'in
ölümünden sonra bu vahşi diyara çekilmişti. Önceleri yaralı bir hayvan gibi sürünmüştü. Sonra yıllar geçip
duyduğu ıstırabın bir kısmını beraberinde götürünce, büyük Tanrı Horus'un gizemleri bir kez daha kendine
çekmişti onu. Taita bu çöle bir doktor ve bir cerrah, bilinen bilimlerin bir uzmanı olarak gitmişti. Ama
çölün enginliğinde yalnız kalınca, pek az insanın ötesine geçebildiği zihnin ve ruhun kapılarının anahtarını
keşfetmiş-

-13-
- 12


ti. Oraya bir insan olarak gitmiş, ama büyük Tanrı Horus'un bir yakını ve pek az insanın hayal edebileceği
garipliklerin ve gizemlerin bir ustası olarak çıkmıştı.
Taita ancak Cebel Nagara'daki keşiş mağarasında uyuduğu sırada kraliçesi Lostris'in onu düşünde
ziyaret etmesi üzerine insanların dünyasına geri dönmüştü. Lostris bir kere daha yapraklarında çiy
tanelerinin ışıldadığı yeni çiçek açmış bir çöl gülü, on yedi yaşında taze bir genç kızdı. Taita'nın uykusunda
bile kalbi aşkından kabarmış kabarmış, neredeyse göğsünü parçalamıştı.
Lostris yanağına dokunup onu uyandırarak, "Sevgili Taita," diye fısıldamıştı. "Hayatımda sevmiş olduğum
yalnızca iki erkekten biriydin. Tanus şimdi benimle beraber, ama senin de yanıma gelmeden önce sana
yüklemek istediğim bir görev daha var. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadın sen. Bu kez de umudumu
boşa çıkarmayacağını biliyorum, öyle değil mi Taita?"
"Bana her ne istersen emret, hanımım." Kendi sesi Taita'nın kulaklarında garip yankılar uyandırıyordu.
'Yüz kapılı kentim Teb'de bu gece bir çocuk dünyaya geldi. O benim öz oğlumun oğludur. Ona Nefer
adını takacaklar; bu da onun bedenen ve ruhen saf ve kusursuz olduğu anlamına geliyor. Benim arzum,
benim kanımla Ta-nus'un kanını Yukarı Mısır tahtına taşımasıdır. Ama bebeğin etrafında daha şimdiden
pek çok büyük tehlike birikmekte Senin yardımın olmadan başarılı olamaz. Yalnız sen onu koruyabilir ve
ona rehberlik edebilirsin. Bu vahşi çölde yalnız başına geçirdiğin yılların, burada edindiğin bilgi ve
maharetlerin amacı budur. Nefer'in yanına git. Çabuk git ve görevin sona erene kadar onun yanında kal.
Sonra bana gel, sevgili Taita. Seni bekleyeceğim, sakatlanan zavallı erkekliğin de sana iade edilecek.
Yanımd^ı elin elimde olarak durduğun zaman yine bütün bir erkek olacaksın. Sakın beni hayal kırıklığına
uğratma, Taita."
Taita, "Asla!" diye düşünde bağırmıştı. "Seni yaşarken hiç hayal kırıklığına uğratmamıştım. Ölüyken de
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:16 am

uğratmayacağım."
"Bunu biliyorum." Lostris tatlı tatlı gülümsemiş ve görüntüsü çölün gecesinin içinde solup gitmişti. Taita
yüzü gözyaşlarından ıslanmış olarak uyanmış ve bir, iki parça eşyasını toparlamıştı. Mağaranın ağzında sırf
yıldızlara göre yönünü saptamak için durmuştu, içgüdüsel olarak tanrıçanın çok özel parlak yıldızını
gözleriyle aramıştı. Kraliçenin ölümünün yetmişinci gününde, uzun süren törenlerden sonra
mumyalanmasının tamamlandığı gece o yıldız göklerde birdenbire belirmişti. Daha önce hiçbir yıldızın
bulunmadığı bir yerde ışıl-
- 14-

dayan büyük kırmızı bir yıldızdı. Taita onu hemen tanımış ve önünde saygıyla eğilmişti. Sonra batı çölüne,
Nit'e ve Teb kentine, yüz kapılı güzel Teb'e doğru uzaklaşmıştı.
Bu olay on dört yıl öncesine aitti. Taita şimdi sessiz yerlerin özlemini duyuyordu, çünkü yalnız burada eski
gücüne kavuşabilir ve ancak o zaman Lostris'in ona verdiği görevi yerine getirebilirdi. Yalnız burada bu
gücün bir bölümünü prense geçirebilirdi. Çünkü kraliçenin onu uyardığı karanlık güçlerin etraflarında
biriktiğini biliyordu.
Çocuğa, "Haydi gel!" dedi. "Haydi aşağı inip tanrı kuşunu yakalayalım."
Gallala'dan ayrılmalarının üçüncü gecesinde Yabani Eşeklerin takımyıldızı kuzeyin gece göğünde en
yüksek noktasına ulaştığında Firavun atlara su içirmek ve güneşte kurutulmuş et, hurma ve soğuk darı
ekmeğinden ibaret acele bir yemek atıştırmak için kafilesine mola verdirdi. Sonra, tekrar hareket emrini
verdi. Ama artık Hiksos devriyelerinin arabalarıyla kol gezdikleri bölgede bulundukları için, bu kez
borular öttürülmedi.
Kafile yine yola koyuldu. Onlar yollarına devam ederken manzarada da dramatik bir değişiklik göze
çarptı. Sonunda uğursuz topraklardan çıkmışlar, nehir vadisinin yukarlarındaki dağ eteklerine ulaşmışlardı.
Altlarında, ay ışığının aydınlattığı yoğun bitki örtüsünü ve çok ilerde bir şerit gibi uzanan Nil Ana'yı
görüyorlardı. Abnub'un etrafındaki geniş çemberi tamamlamışlar ve nehir kıyısındaki ana Hiksos
ordusunun gerisine düşmüşlerdi. Apepi gibi bir düşmanın karşısında çok küçük bir kuvvet olmalarına
rağmen, Tamose'un ordularının, dolayısıyla da dünyanın en üstün araba sürücüleriydiler. Ayrıca,
şaşırtmacadan doğan üstünlükleri vardı.
Firavun bu stratejiyi ilk kez önerdiği ve sefere bizzat kendisinin öncülük edeceğini bildirdiği zaman savaş
konseyi, her nasılsa bir tanrının sözüne karsı gelerek ona şiddetle karşı koymuştu. Bir zamanlar bütün
Mısır ordularının en pervasız ve vahşi savaşçısı olan ihtiyar Kratas bile gür ak sakalını yolmuş, "Setin
kokuşmuş gu/fe'si'"1 adına konuşuyorum: kakalı bezlerini seni Ape-pi'nin sevgi dolu kollarına atmak için
değiştirmedim ben," diye kükremişti. Aynı zamanda tanrı olan bir hükümdarla bu şekilde konuşmaya
cesaret edebilecek tek adamdı o. "Bu adi işi yapması için bir başkasını yolla. Eğer hoşuna gi-
Gulfe: Sünnet derisi.
- 15-

decekse o yarma hareketine sen öncülük et, ama çölün içinde kaybolup gul-yabanilerle cinlere yem olma
Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html
Page 8
sakın. Sen Mısır'sın. Apepi seni ele geçirirse, hepimizi ele geçirdi demektir."
Bütün konsey içinde yalnız Naja onu desteklemişti, ama Naja her zaman dost ve sadıktı. Artık çölü
asmışlar ve düşmanın arkasına dolaşmışlardı. Yarın şafak sökerken Apepi'nin ordusunu ikiye bölecek ve
Firavun'un bölüklerinden beşinin daha, tam bin savaş arabasının açılacak gedikten boşanarak ona
katılmasını sağlayacak korkunç saldırıyı gerçekleştireceklerdi. Firavun zaferin baldan farksız tadını
şimdiden duyabiliyordu. Bir dahaki dolunaydan önce Apepi'nin Avaris'teki sarayının salonlarında yemek
yiyecekti.
Aşağı ve Yukarı Mısır Krallıklarının ortadan yarılmalarının üzerinden hemen hemen iki yüz yıllık bir zaman
geçmişti. O zamandan beri Mısırlı bir gaspçı ya da yabancı bir istilacı kuzey krallığını yönetmişti.
Hiksosları dışarı atmak ve iki krallığı bir kez daha birleştirmek Tamose'un yazgısı olmalıydı. Ancak o
zaman çifte tacı haklı olarak ve eski tanrıların onayıyla başında taşıyabilecekti.
Gece rüzgârı yüzüne vuruyordu; yanaklarını uyuşturacak kadar serindi. Mızraklı askeri de kendini
korumak için arabanın ön siperinin arkasına büzüldü. Yalnızca kaba çakılların üstünden geçen araba
tekerleklerinin çıkardığı çatırtı, mızrakların kınlarının içinde hafifçe takırdaması ve arada bir kafilenin
arkalarına iletilen, "Dikkat! Çukur!" uyarısı duyuluyordu.
Cebel Vadun'un geniş vadisi önünde birdenbire açılınca Firavun Tamose atlarının dizginlerini çekti. Vadi,
onları nehrin yassı alüvyon ovasına götürecek olan pürüzsüz yoldu. Firavun dizginleri mızrak erine fırlattı
ve yere atladı. Hareketsizlikten sertleşmiş kollarıyla bacaklarını gerdi, tam o sırada da arkasından yetişen
Naja'nın arabasının gürültüsünü duydu. Alçak sesle verilen bir emir üzerine tekerleklerin çatırtısı yerini
sessizliğe bıraktı, hemen arkasından da Naja sessiz, ama kararlı adımlarla Firavun'un yanına geldi. Naja,
"Fark edilme tehlikesi bu noktadan itibaren artıyor," dedi. "Şuraya bak." Uzun ve kaslı kolunu Firavun'un
omzunun üzerinden ileri uzattı. Vadinin aşağılarında ovaya açıldığı yerde bir tek ışık, bir yağ lambasının
yumuşak sarı parıltısı göze çarpıyordu. "Orası Ey Vadun köyüdür," dedi Naja. "Casuslarımız, bizi Hıksos
gözcülerinin arasından geçirmek için orada bekliyorlar. Ben yolun güvenliğini sağlamak için önden
gideceğim. Siz burada bekleyin majesteleri, ben biraz sonra yanınıza döneceğim."
"Ben de seninle geleceğim."

"Yalvarırım. Bir ihanet olabilir, Mem." Naja, Firavun'un çocukluk adını kullanmıştı. "Sen Mısır'sın.
Tehlikeye atılamayacak kadar değerlisin."
Firavun dönerek o çok sevdiği zayıf ve yakışıklı yüze baktı Gülümseyen Naja'nın dişleri yıldızların ışığında
beyaz bir ışıltıyla parlıyordu. Firavun da onun omzuna sevgi ve güvenle hafifçe dokundu. "Öyleyse çabuk
git ve çabuk dön," diye onayladı.
Naja da elini kalbine götürdü ve arabasının başına koştu. Kralının durduğu yerin yanından geçerken bir
selam daha verdi. Tamose da selama selamla karşılık vererek arkadaşının vadi yolunda uzaklaşmasını
seyretti. Kuru nehir yatağındaki sert kumlara ulaşınca Naja atlarını kırbaçladı ve El Vadun köyüne doğru
büyük bir hızla yol almaya başladılar. Gümüş rengi kumların üstünde kara tekerlek izleri bırakan araba,
vadinin ilk dönemecinin ilersinde gözden kayboldu. Firavun ancak bundan sonra beklemekte olan
kafilesinin basına döndü. Askerleriyle sakin bir sesle konuşuyor, birçoğunu adlarıyla çağırıyor, onlarla
gülüyor, onlara cesaret veriyor ve onları neşelendiriyordu. Onu sevmelerine ve her nereye buyurursa onu
seve seve izlemelerine şaşmamak gerekti.
Lord Naja arabasını ihtiyatla sürüyor, kuru nehir yatağının güney yakasını izliyordu. Arada sırada tepenin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:17 am

doruğuna bakıyordu. En sonunda ufuk çizgisini çarpıkça kavrayan kule görünümlü kayayı tanıyarak
hoşnut bir homurtu salıverdi. Biraz daha ilerde vardığı noktada dar bir patika vadinin tabanından ayrılarak
eski nöbetçi kulesinin dibine ulaşan dik bayırı tırmanıyordu.
Mızrakçısına sert bir emir verdikten sonra, Naja arabanın basamağından atladı ve yayına omzunun
üzerinde çekidüzen verdi. Sonra kilden ateş çanağını arabanın yan korkuluğundan ayırdı ve patikayı
tırmanmaya koyuldu. Patika o kadar ustalıkla kamufle edilmişti ki, Naja her kıvrımını ezberine almış
olmasa doruğa varana kadar belki birçok kez yolunu şaşırırdı.
Sonunda kalenin üst duvarına çıktı. Burası yüzyıllar önce inşa edilmişti ve bir yıkıntı görünümündeydi.
Naja duvarın kenarına yaklaşmadı, çünkü burada, aşağıdaki vadiye inen dik bir uçurum vardı. Bunun
yerme duvardaki bir oyuğun içinde önceden oraya bıraktığı kuru çalı çırpıyı buldu ve bunları ortalığa
çıkardı. Çalı çırpıyı alelacele küçük bir piramit şeklinde yığdı, sonra ateş çanağındaki odun kömürü
korlarının üstüne üfledi, bunlar ışımaya başlayınca üstlerine bir avuç kuru ot ufaladı. Ateş çanağındaki
otlarla kömürler alev alınca küçük işaret ateşini yaktı. Kendini gizlemeye kalkışmadı ve aşağıdaki bir göz-

-17-
- 16-
Büyücüler Kralı / F- 2



cünün kalenin tepesindeki ateşin aydınlığında onu rahatça görebileceği bir yerde durdu. Çalı çırpı yanıp
kül olurken alevler de yavaş yavaş söndüler. Naja oturdu ve karanlıkta beklemeye başladı.
Kısa bir süre sonra duvarların altındaki taşlı patikada bir çakılın takırdadı-ğını duyarak keskin bir ıslık
salıverdi, işaretine beklediği karşılık gelince ayağa kalktı. Palasını kınının içinde gevşetti ve ani bir duruma
karşı oku yayının kirişine yerleştirdi. Ama birkaç saniye geçmeden sert bir ses Hiksos diliyle ona seslendi.
Naja aynı lisanda akıcı bir şekilde karşılık verince taş rampanın üstünde en az iki kişinin ayak sesleri
duyuldu.
Naja'nın annesinin bir Hiksos olduğunu Firavun bile bilmezdi, istilacılar, işgal yıllarında Mısırlıların
âdetlerinin birçoğunu benimsemişlerdi. Aralarından seçimlerini yapacakları kadınların kıt oluşu nedeniyle
birçok Hiksos erkeği Mısırlı kadınlarla evlenmişler, kuşaklar gelip geçtikçe de iki ulusun kanları birbirine
karışmıştı.
Uzun boylu bir adam surun üstünde belirdi. Başında tunç bir miğfer vardı, gür sakalında ise rengârenk
kurdeleler örülüydü. Hiksoslar parlak renklere bayılıyorlardı.
Yeni gelen kollarını açtı. Naja ona yaklaşırken, "Seueth seni kutsasın, kuzen," diye homurdandı.
"Seni de kutsasın Kuzen Trok, ama vaktimiz dar," diye onu uyardı Naja. Böyle derken doğu göğünü bir
âşığın dokunuşuyla okşamaya başlamış olan şafağın ilk ışık parmaklarını işaret ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:17 am

Haklısın, kuzen." Hiksos generali Naja'yı kollarının arasından salıverdi ve arkasında bekleyen yaverinden
keten beze sarılı bir paket aldı. Bunu Naja'ya uzattı. Naja bir yandan işaret ateşini canlandırırken paketi
açtı ve içindeki okluğu alevlerin ışığında inceledi. Okluk hafif, ama sert bir tahtadan yontulmuş ve zarif
biçimde işlenmiş bir deriyle kaplanmıştı. İşçiliği nefisti. Yüksek rütbeli bir subayın donanımıydı bu. Naja
tıpasını açtığı okluğun içindeki oklardan birini çekip çıkardı. Onu kısaca incelerken dengesini ve simetrisini
sınamak için sapını parmaklarının arasında döndürdü.
Hiksos oklarını başkalarınınkilerle karıştırmak olanaksızdı. Üstündeki tüyler okçunun birliğinin parlak
renklerine boyanmış olur, sap da sahibinin kişisel mührüyle damgalanırdı. Çakmak taşından yontulmuş ok
başı kancalıydı ve sapa özel bir şekilde bağlıydı, ilk atış ölümcül olmasa bile bir cerrah oku kurbanın
etinden sökmeye çalışırsa okun bası sapından ayrılır ve yara derinlerin-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:18 am

de kalıp kokuşmaya ve ıstıraplı bir ölüme yol açardı. Çakmak taşı tunçtan çok daha sertti ve kemiğe
çarptığında ne çarpılır ne de yassılırdı.
Naja oku tekrar okluğun içine kaydırdı ve tıpayı yerine oturttu Böylesine özel silahları arabasında
taşımayı göze alamazdı. Seyisi ya da mızrakçısı tarafından takımlarının arasında keşfedilmesi halinde
farkına varılacak ve açıklanması çok zor olacaktı.
"Konuşmamız gereken çok şey var." Naja yere çömeldi ve Trok'a da aynışeyi yapmasını işaret etti.
Sessizce konuştular. Naja en sonunda ayağa kalktı. "Bu kadar yeter! Ne yapılması gerektiğini artık ikimiz
de biliyoruz. Harekete geçme zamanımız sonunda geldi."
"Tanrılar eylemimizin yüzüne gülsünler!" Trok'la Naja bir kez daha birbirlerine sarıldılar. Naja bundan
sonra başka bir şey söylemeden kulenin duvarından hafif adımlarla indi ve tepeden aşağı kıvrılan dar
patikaya saptı.
Tepenin eteğine varmadan önce okluğu saklayacak bir yer buldu. Kayanın bir ağacın kökleri tarafından
yarılmasından oluşmuş bir oyuktu burası. Naja, okluğun üstüne bir atın başı iriliğinde ve aşağı yukarı aynı
biçimde bir kaya parçası yerleştirdi. Ağacın eğri büğrü üst dalları gece göğüne karşı bir haç işareti
oluşturuyordu. Naja, bu yeri hiçbir güçlük çekmeden tekrar bulabilecekti.
Sonra yoluna devam ederek arabasının beklediği vadi tabanına indi.
Firavun Tamose arabanın donduğunu gördü ve Naja'nın atları sürüşün-deki aceleye dikkat ederek ters
bir şeylerin olduğunu sezdi. Bölüktekılere hayvanlarına binmelerini ve herhangi bir tersliğe karşı silahları
hazır vazıyette beklemelerini buyurdu.
Naja'nın arabası vadi tabanında başlayan patikayı tekerlek takırtıları arasında tırmandı. Firavun'un
beklediği yerin hizasına gelince genç adam arabasından atladı.
Tamose, "Ne oluyor?" diye sordu.
Naja, heyecandan titreyen bir seste, "Tanrılar yüzümüze güldü," dedi. "Apepi'yi bize savunmasız teslim
ettiler."

Page 11
"Nasıl olur bu?"
"Casuslarım beni düşman kralın kamp kurduğu yere götürdüler. Şimdi durduğumuz yerin biraz ilersınde.
Çadırlarışu gördüğün ilk tepe sırasının hemen ötesinde." Naja, kınından çektiği kılıcıyla o yeri işaret etti.
- 19-

"Onun Apepı olduğuna emin misin?" Tamose heyecanını kontrol etmekte güçlük çekiyordu.
"Onu kampının ateşinin aydınlığında açıkça gördüm. Yüzünün bütün çizgilerini... İri gaga burnu ve kır
tellerle bezeli sakalı ateşin aydınlığında net olarak görülebiliyordu. Endamı hiçbir şüpheye yer bırakmıyor.
Etrafındaki herkesin tepesinden bakıyor. Akbaba tacını da başında taşıyor."
Firavun, "Ne kadar bir kuvveti var?" diye sordu.
"Adam kendine öylesine güveniyor ki korumaları elli kişi bile değil. Hepsini saydım. Yarısı uykudaydı,
mızraklarını da bir kenara istiflemişlerdi. Apepi hiçbir şeyden şüphelenmiyor, gözcülerinin ateşleri de gürül
gürül yanıyor. Karanlığın içinden ani bir hamle yaptığımız takdirde elimizde sayılır."
Firavun, "Beni Apepi'nin olduğu yere götür," diye emretti ve hemen arabasına atladı.
Naja onlara rehberlik etti. Vadinin gümüş renkli yumuşak kumları tekerleklerinin gıcırtılarını emiyordu,
kafile böylece bir ölüm sessizliği içinde sonuncu dönemeci döndü. Naja o zaman herkesin durması için
yumruğunu yükseğe kaldırdı. Firavun arabasını Naja'nın yanında durdurup ona doğru eğildi.
"Apepi'nin kampı ne tarafta?"
"Şu sırtın öbür yanında. Casuslarımın göz hapsinde." Naja tepenin doruğuna tırmanan patikayı işaret etti.
"Sırtın öbür yanında gizli bir vaha var. Bir tatlı su |uyusuyla hurma ağaçları. Apepi'nin çadırı ağaçların
arasında kurulu."
"Keşfe çıkmak için yanımıza küçük bir keşif kolu alacağız. Ancak o zaman saldırımızı planlayabiliriz."
Naja, Firavun'un bu emri vereceğini öngörmüştü, birkaç emir haykırarak beş askerden oluşan bir kafile
seçti. Bu askerlerin her biri yeminle ona bağlıydı. Onun adamlarıydılar.
Naja, "Kınlarınızın ses yapmamasına dikkat edin. Bundan sonra çıt yok," diye emretti. Sonra, sol elinde
palasıyla patikayı tırmanmaya koyuldu Firavun da hemen arkasındaydı. Hızla çıkıyorlardı. Derken Naja
ağacın haç biçiminde çaprazlanmış dallarının şafak göğünün üstündeki siluetini görerek aniden durdu ve
sağ elini yukarı kaldırdı. Etrafı dinler görünüyordu.
Firavun hemen arkasında, "Ne var?" diye fısıldadı.
Naja Hıksos diliyle, "Sırtta sesler duyar gibi oldum," diye yanıt verdi. "Siz burada bekleyin de şu patikaya
göz atayım, majesteleri." Firavun'la beş asker hemen patikanın yanında yere çömelirken Naja ihtiyatlı
adımlarla ilerledi. Büyük bir kayanın etrafını dönmesiyle birlikte gözden kayboldu. Dakikalar ağır
- 20 -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:20 am

ağır geçiyor, Firavun endişelenmeye başlıyordu. Şafak sökmek üzereydi. Hik-sos kralı birazdan kampı
dağıtacak ve yoluna devam ederek Firavun'un elinden kurtulacaktı. Hafif bir ıslık duyması üzerine ayağa
fırladı. Bir bülbülün şafak çağrısının usta bir taklidiydi bu.
Firavun ünlü mavi kılıcını kaldırdı. "Yol açık," diye mırıldandı. "Beni izleyin."
Böylece yukarı tırmandılar, Firavun da çok geçmeden yolu tıkayan büyük kayanın başına geldi. Etrafını
dönünce aniden durdu. Naja yirmi adım ilersın-de yüzü ona dönük olarak duruyordu. Yalnızdılar; kaya
arkadan gelen askerlerin onları görmelerini engelliyordu. Naja yayını germişti, Firavun'un çıplak göğsüne
nişan almıştı. Firavun, daha kıpırdama fırsatını bulamadan neyle karşı karşıya olduğunu anlamıştı. Taita'nın
derin sezişiyle kokusunu aldığı iğrenç olaydı bu.
Ortalık, bir arkadaş olarak sevdiği düşmanıyla ilgili tüm ayrıntıları görmesine yetecek kadar aydınlıktı.
Yay Naja'nın yüzüne doğru olanca gücüyle-gerilmişti. Adamın dudakları korkunç bir gülümsemeyle
gerilmişti, bal rengindeki gözleri ise Firavun'a nefretle bakarken avcı leoparınkiler kadar vahşiydi. Okun
tüyleri koyu kırmızı, sarı ve yeşildi, başı da Hiksos yöntemi uyarınca bir düşmanın miğferini ve zırhını
delecek şekilde dizayn edilmiş ustura kadar keskin çakmak taşındandı.
"Sonsuza dek yaşa sen!" Naja bu sözleri bir küfürmüşcesine sessizce heceledi ve oku fırlattı Ok yaydan
tıngırtıyı ve vınlamayı andıran bir sesle kurtuldu. Zehirli bir uçan böceğe benzeyen ok, önce yavaş yavaş
geliyormuş gibi göründü. Tüyler okun sapını döndürdü, ok böylece yirmi adımı kat ederken hızlandı. Karşı
karşıya bulunduğu ölümcül tehlike Firavun'un gözlerini ve öbür duyularını keskinleştirmişti, ancak o bir
karabasanın yavaşlığıyla hareket edebildi; bu okun yolu üstünden kaçabilmesi için fazla ağırdı. Ok
göğsünün tam ortasına, göğüs kafesinin içinde kutsal kalbinin attığı yere saplandı. Çıkardığı ses, bir
kayanın yüksekçe bir yerden derin bir Nil çamuru çukuruna düşüşünü andırıyordu. Ok yarıya kadar
Firavun'un göğsüne gömüldü. Genç adam çarpmanın şiddetiyle kendi etrafında döndü ve kızıl renkli
kayanın üstüne savruldu. Pürüzlü yüzeye bir an parmaklarıyla sarılmayı denedi. Okun çakmak taşından
ucu göğsünü delmiş, üstünde kanın pıhtılaştığı çengel omurgasının sağ yanındaki kasların içinden dışarı
çıkmıştı.
Mavi kılıç avucundan kurtulurken Fiavun'un açık ağzından hafif bir feryat döküldü, ama akciğerinin
parlak kanının fışkırması çıkan sesi bastırdı. Firavun
- 21 -

dizlerinin üstüne çökmeye başladı. Bacakları vücudunun altında bükülüyor, tırnakları kırmızı renkli
kayanın üstünde belirsiz izler bırakıyordu.
Naja, "Baskın! Sakının!" diye vahşi bir feryatla ileri fırladı. Bir kolunu, saplanmış okun altında Fıravun'un
göğsüne dolamıştı.
Can çekişen hükümdara destek olarak bir kere daha, "Yetişin, askerler!" diye kükredi. Şişman iki er
anında kayanın arkasından ortaya çıktılar. Fira-vun'un neresinden vurulduğunu ve göğsünün dışında kalmış
tüy kümesini anında görmüşlerdi.
Bir tanesi, "Hiksos!" diye ulurken Firavun'u Naja'nın kollarının arasından aldılar ve kayanın arkasında
güvenli bir yere sürüklediler.

Page 13
Naja, "Ben düşmanı durdururken sizler Firavun'u arabasına taşıyın," diye emretti. Sonra hızla dönerek
okluğundan bir ok daha çekti ve bunu patikadan ıssız doruğa doğru fırlattı. Bir yandan düşmana
böğürerek sözde meydan okurken, Hiksos diliyle daha alçak bir sesle kendi kendisine karşılık veriyordu.
Mavi kılıcı Tamose'un düşürdüğü yerden aldı, tekrar patikaya fırladı ve vadide bekleyen arabalara kralı
taşımakta olan askerlere yetişti.
Naja onlara, "Bir tuzakmış," dedi soluk soluğa. "Tepe düşman askerleriyle kaynıyor. Firavun'u emin bir
yere taşımalıyız." Ama kralın başının gevşek bir şekilde omuzlarının üstüne devrildiğini gördükçe, ona artık
kimsenin yardım edemeyeceğini anlıyor ve içi zafer sevinciyle doluyordu. Mavi Savaş Tacı Fira-vun'un
başından kurtularak patikada zıplaya zıplaya yuvarlanmaya başladı. Naja koşup geçerken onu yakaladı,
ama kendi kafasına oturtmak isteğine zor karşı koydu.
Kendi kendisini, "Sabır!" diye uyardı. "Bunun zamanı daha gelmedi. Ama Mısır bütün taçları ve
görkemiyle şimdiden benim. Ben Mısır oldum bile. Tanrılarından biriyim."
Ağır tacı koltukaltında korumasına almış gibi tutarak yüksek sesle bağırdı. "Acele edin, düşman
peşimizde. Çabuk olun. Hükümdar onların eline geçmemeli."
Aşağıdaki birlikler şafak vakti patlayan feryatları duymuşlardı, ordunun cerrahı da Firavun'un arabasının
yanında beklemedeydi. Bu adam Taita tarafından eğitilmişti, ihtiyar adamın çok özel sihrinden yoksun
olmakla beraber yetenekli bir hekimdi ve Firavun'un göğsünü delen korkunç yarayı belki de tedavi
edebilirdi. Ama Lord Naja kurbanının öbür dünyadan yanına dönmesi riskini göze alamazdı. Cerrahı
bağırarak uzaklaştırdı. "Düşman bize neredeyse

yetişmek üzere. Şarlatanlığına vakit yok. Firavun'u zaman kaybetmeden kendi nallarımızın güvenliğine
yetiştirmemiz gerekiyor."
Firavun'u görünürde sevgiyle onu taşıyan adamların kolları arasından aldı ve onu kendi arabasının içme
yatırdı. Hükümdarın göğsünden fışkırmış olan okun sapını kopardı ve bütün adamların görebilmeleri için
yükseğe kaldırdı. "Bu uğursuz cisim Firavun'umuzu: kralımızı, tanrımızı yere yıktı. Seth bunu atan Hiksos
domuzunu kahretsin ve cehennem alevlerinin arasında bin yıl cayır cayır yaksın." Adamları homurdanarak
bu sözleri onayladılar. Naja oku dikkatle bir keten parçasına sardı ve arabanın yan korkuluğundaki
kutuya koydu.
Onu Firavun'un ölümüyle ilgili raporunu doğrulamak için Teb'deki konseye teslim edecekti.
Naja, "Güçlü bir adam Firavun'u tutsun," diye emretti. "Onu sarsmamaya dikkat etmeli."
Kralın kendi mızrak eri ileri atılırken Naja, Firavun'un belindeki kılıç kayışını söktü, mavi kılıcı bunun içine
geçirdi ve kendi silah kutusuna yerleştirdi.
Mızraklı er arabaya zıpladı ve kollarını Firavun'un başına beşik yaptı. Geri dönen araba, kafilenin kalan
kısmını arkasına alarak kurak vadide hızla yol alırken Firavun'un ağzının köşelerinde taze kırmızı kan
fokurdamaya başladı. Mızrak erinin güçlü kollarının desteğine rağmen Firavun'un gevşek bedeni fena
halde sarsılıyordu.
Kimsenin görmemesi için yüzünü öne çeviren Naja sinsi sinsi güldü. Tekerleklerin gıcırtısı ve yolu

Page 14
üstünden kaçmaya yellenmediği küçük kayaların arabayı hoplatması, çıkardığı sesi boğdu. Böyl
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:21 am

üstünden kaçmaya yellenmediği küçük kayaların arabayı hoplatması, çıkardığı sesi boğdu. Böylece, vadiyi
arkalarında bıraktılar ve kum tepeleriyle nalron göllerine doğru yarış edermişcesine yol aldılar.
Naja en sonunda kafileyi durdurup cerrahın gelerek hükümdarı muayene elmesine izin verdiği sırada
sabah saalleri yarılanmış, göz kamaşlıran beyaz güneş gökyüzünde yükselmeye başlamışlı. Firavun'un
ruhunun çoklandır bedenini lerk elliğini ve ölüler diyarına doğru yolculuğuna başladığını görmek için özel
bir yelenek sahibi olmaya gerek yoklu.
Cerrah doğrulayarak, "Firavun ölmüş!" diye bildirdi. Hükümdarın kanı ellerine, bileklerine kadar
bulaşmışlı. Kafilenin la başından yükselen lüyler ürpertici bir yas feryadı göz açıp kapayana dek kafilenin
öbür ucuna ulaşlı. Naja onların üzünlülerini doya doya dile getirmelerini bekledikten sonra birliğin
subaylarını yanına çağırttı.
Onlara, "Devlet başsız kaldı," dedi. "Mısır mülhiş bir tehlikeyle karşı karşıya. En hızlı arabaların on tanesi
Firavun'un ölüsünü hızla Teb'e götürmeli. Ben

-23-
-22-


de onlarla gitmek zorundayım. Çünkü konseyin beni Prens Nefer'in naipliğine uygun görmesi çok
mümkün."
Naja ilk tohumlan saçmıştı, adamların huşu içindeki yüz ifadelerinden de bunların hemen kök saldığını
görebiliyordu. Trajik koşullara uygun bir yüz ifadesiyle şöyle devam etti: "Onu cenaze tapınağına
götürmeden önce cerrah Firavun'un ölüsünü sarıp sarmalamalı. Ama bu arada Prens Nefer'i de bulmamız
lazım. Babasının ölümünü ve onun yerine geçme sırasının geldiğini öğrenmesi zorunlu. Bu ve benim
naipliğim şu sırada devletin en önemli meseleleri." Naja unvanı hemen sahiplenmiş, bunu sorgulamak ya da
karsı gelmek kimsenin aklından geçmemişti. Naja bir papirüs tomarını arabasının ön siperinin üstünde açtı.
Bu, Teb'den Memphis'e kadar olan toprakların bir haritasıydı. Bunu dikkatle inceledikten sonra,
"Aranızda gruplara bölünerek prensi aramak zorundasınız," dedi. "Firavun'un, erkeklik ritüelleri
konusunda eğitilmesi için onu hadımla çöle gönderdiğini düşünüyorum. Dolayısıyla araştırmamızı onu son
kez gördüğümüz Gallala'dan başlayarak güneye ve doğuya doğru yoğunlaştırmamız gerekiyor." Naja bir
ordu komutanı edasıyla araştırılacak bölgeyi işaret etti ve bir araba ağının araziye dağılarak prensi bulup
getirmesini emretti.
Kafile Lord Naja basta olmak üzere Gallala'ya döndü. Hemen arkasından Firavun'un kısmen
mumyalanmış ölüsünü taşıyan araç geliyordu. Cerrah, natron gölü Vaifra'nın kıyısında hükümdarın
cesedinin sol yanında geleneksel kesikleri yapmıştı. Bunun içinden iç organları çıkarmıştı. Mideyle
bağırsakların içi gölün yapışkan tuzlu suyunda yıkanmışlardı. Bundan sonra bütün organlar gölün
kıyısındaki buharlaşmış natron'un beyaz billlurlarıyla paketlenmişler ve topraktan şarap çömleklerinin içine
istiflenmişlerdi. Firavun'un vücut boşluğu natron tuzuyla doldurulmuş, sonra o sert tuza batırılmış keten
sargılarla sarılmıştı. Teb'e vardıkları zaman kendi cenaze tapınağına götürülecek ve gömülmesinden önceki
yetmiş günlük hazırlıklar için rahiplere ve mumyalama isinin uzmanlarına teslim edilecekti. Naja yolda
geçen her dakikaya hayıflanıyordu. Firavun'un ölüm haberinin ondan önce gelmesi korkusuyla Teb'e bir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:22 am

an önce dönmek için sabırsızlanıyordu. Yine de kent harabesinin kapılarında prensi aramaya çıkacak olan
subaylarına gerekli talimatları vermek için çok değerli zamanını harcadı.
"Doğuya giden bütün yolları tarayın. Hadım çok kurnaz bir ihtiyardır, bütün izlerini silmiş olduğuna
eminim, ama sizin onun kokusunu almanızı istiyo-

rum," diye emretti. "Satam ve Lakara vahalarında köyler var. Oradaki insanları sorguya çekin. Hiçbir şey
gizlemediklerine emin olmak için kırbaçtan ve sıcak demirden yararlanabilirsiniz. Issız bölgelerdeki bütün
gizli yerleri arayın. Prensle hadımı bulun. Beni hayal kırıklığına uğratmayacağınızı umuyorum."
Subaylar hayvan derisinden torbalarını suyla doldurup en sonunda birliklerini çöle götürmeye hazır
olunca, Naja onlara bir emir daha verdi, subaylar da onun sesiyle yırtıcı bakışlı sarı gözlerinden bunun en
önemli emir olduğunu ve yerine getirilmemesinin ölüm anlamına geldiğini anladılar. "Prens Nefer'i bulunca
onu doğru bana getirin. Onu benden başkasının eline teslim etmeyeceksiniz."
Birliklerde Nübyalı gözcüler vardı. İnsanların ya da hayvanların izini sürmekte güneydeki vahşi
topraklardan getirilmiş bu zenci kölelerin üstüne yoktu. Arabaların önüne geçerek vahşi topraklarda
yelpaze gibi dört yana açıldılar, Lord Naja da onların gitmesini seyrederek birkaç değerli dakika daha
harcadı. İçindeki huzursuzluk neşesini gölgeliyordu. Yaşlı hadım Taita'nın bir usta olduğunu, tuhaf ve
olağanüstü güçlere sahip olduğunu biliyordu. Bu noktada beni durdurabilecek bir tek kişi varsa bu odur,
diye düşünüyordu. Büyü-cü'nün kurnazlıklarıyla boy ölçüşebilmek için arkasından beceriksiz adamlar
yollamaktansa keşke ben kendim hadımla piçe yetişebilseydim. Ne çare ki yazgım beni Teb'e çağırıyor,
ben de daha fazla gecikemem.
Bu kararla arabasına koştu ve dizginlere sarıldı, "ileri!" Naja yumruk yaptığı eliyle hareket emrini vermişti.
"Teb'e doğru ileri!"
Atları fena halde zorluyorlardı. Öyle ki doğu tepelerinin yamaçlarından nehrin gentş alüvyonlu ovasına
indiklerinde köpüklü terleri hayvanların böğürlerinde bembeyaz kurumuştu, kan çanağına dönmüş gözleri
de-çılgın gibi bakıyordu.
Naja, Abnub önlerinde mevzilenmiş ordudan koskoca bir muhafız alayı çekmişti. Firavun'a, bunların,
açılacak gediği dolduracak ve saldırının başarısızlığa uğraması durumunda Hiksosiarın paçayı
kurtarmalarını önleyecek stratejik yedekler olduklarını izah etmişti. Ne var ki bu muhafızlar kendi kişisel
alayıydı. Komutanlar ona yeminle bağlıydılar. Onun gizli emirlerine uyarak Ab-nub'dan çekilmişlerdi ve
simdi de Teb'e iki saatlik yoldaki Boss vahasında onu bekliyorlardı.
Muhafızların gözcüleri yaklaşan arabaların kaldırdıkları toz bulutlarını görerek hazır ol durumunda
beklemeye başladılar. Albay Asmor'la subayları

- 25
24-



Page 16
Lord Naja'yı karşılamak için zırhlarına bürünmüşlerdi Hazır ol durumundaki alay da hemen
arkalarındaydı
Naja arabasından, "Lord Asmor'" diye seslendi "Teb'dekı konseye iletilecek korkunç haberlerim var
Firavun bir Hıksos okuyla olduruldu "
"Lord Naja, emirlerinizi uygulamaya hazırım'"
"Mısır artık babasız kalan bir çocuktan farksız" Naja arabasını tüylerle süslü sıra sıra savaşçının hizasında
durdurdu En arka sıralardan da duyula-bılmesı için sesini yükseltti 'Prens Nefer henüz bir çocuk ve ülkeyi
yönetmeye hazır değil Hıksoslann ülkedeki karışıklıktan yararlanmalarını istemeyiz, değil mı7 Bunun için
de Mısır'ın onu yönetecek bir Naıp'e çok ihtiyacı var" Naja burada sözüne ara vererek Albay Asmor'a
anlamlı bir bakış fırlattı Asmor da Na-ja'nın ona duyduğu güveni onaylar gibi çenesini hafifçe doğrulttu
Ona düşlerinde bile göremeyeceği kadar büyük ödüller vaat edilmişti
Naja sesini kükreme düzeyinde yükseltti "Firavun eğer savaşta ölecek olursa, ordunun daha
cephedeyken açık oylamayla bir naip atamaya hakkı vardır" Naja sustu ve yumruk halinde sıkılmış bir
elini göğsünün üstüne, obur elini de mızrağına götürerek öylece durdu
Asmor ileriye doğru bir adım attı ve ağır silahlı muhafız sıralarına dondu Dramatik bir jestle başından
miğferini çıkardı Bir kılıç darbesinin eseri olan soluk bir yara ızı burnunu bir yana yatırmıştı Tıraşlı kellesi
ise at kılından örülmüş bir perukla örtülüydü Kılıcını göğe uzattı ve bir savaşın gürültüleri arasında bile
duyulabılmesı için eğitilmiş sesiyle, "Lord Naja'" diye bağırdı "Mısır Naıbı'ne selam' Lord Naja'ya selam1"
Buz gibi bir sessizliğin arkasından alay koca bir aslan sürüsü gibi kukre-dı "Mısır Naibi Lord Naja ya
selam'
Alkışlarla uğultular bir sure devam ettikten sonra Lord Naja yine yumru
ğunu havaya dikti, bu hareketini izleyen sessizliğin arasında da net bir sesle
konuştu "Beni onurlandırıyorsunuz1 Beni layık gördüğünüz görevi kabul edi
yorum " -
Askerler, "Bak-her1" diye bağırdıktan sonra kılıçları ve mızraklarıyla kalkanlarını dövmeye başladılar Bu
metalik seslerin yankıları uzaktaki bir gokgu-rultusu gibi tepelerin yamaçlarında kırılıncaya kadar da bu
selamı sürdürdüler
Bu kargaşa sırasında Naja, Asmor'u yanına çağırdı "Butun yollara nöbetçiler dik Hiç kimse benden önce
buradan ayrılmayacak Haber kesinlikle benden önce Teb'e ulaşmamalı '

Gallala'dan çıkıp uç gün sureyle atları koşturarak zorlu bir yolculuk yaptılar Atlar tükenmiş, Naja bile
kuvvetten düşmüştü Yine de dinlenmek, yolculuk sonrası temizlenmek ve üzerini değiştirmek için yalnızca
bir saat ayırdı Sonra, tıraş olmuş, saçları da yağlanmış ve taranmış olarak Asmor'un hazırladığı ve çadırın
kapısında beklettiği tören arabasına bindi On siperi süsleyen altın varak güneş ışığında parıldıyordu
Naja beyaz ketenden bir eteklik giymişti, kaslı çıplak göğsü ise altın ve yarı kıymetli taşlardan yapılmış bir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:23 am

levhayla örtülüydü Fıravun'un olusunun üzerinden aldığı unlu mavi kılıcı altından kınının içinde, kalçasının
üstünde taşımaktaydı Bunun kesici yüzü tunçtan daha ağır, daha sert ve daha keskin, olağanüstü bir
metaldan yapılmıştı Butun Mısır'da bir eşi yoktu bu kılıcın Bir zamanlar Harrab Lordu Tanus'a aitti ve
onun vasiyeti üzerine Fıravun'a geçmişti
Ama Naja'nın donanımının en anlamlı parçası en az dikkati çekeniydi Sağ kolunda dirseğin yukarsındakı
bir altın halkanın sabıtleştırdığı mavi şahın mührünü taşıyordu Kılıç gibi bunu da Tamose'un olusunun
üstünden almıştı Naja, Mısır'ın Kral Naıp'ı olarak imparatorluk gücünün bu simgesini üstünde taşımaya
yetkiliydi
Korumaları etrafını çevirdiler, butun alay da arkasında yer aldı Mısır m yeni Kral Naıp'ı, arkasında beş
bin askerle Teb'e doğru yürüyüşe geçti
Asmor, Naja'nın mızrak en olarak arabada yol alıyordu Alay komutanı olarak belki fazla gençti, ama
Hıksoslara karşı girişilmiş savaşta kendini kanıtladığı gibi, Naja'nın yakın arkadaşıydı O damarlarında
Hıksos kanı taşıyordu Asmor bir zamanlar alay komutanlığının tüm emellerinin doruğu olduğunu
düşünmüştü, ama şimdi yamaçları aştıktan sonra bürokrasinin yüksek dorukları, sınırsız bir güce kavuşma
ve belki de soyluluğun en yüksek kademelerine yükselme olasılıkları birdenbire karşısında belirmişti
Hamisi Lord Naja'nın Mısır tahtına oturmasını hızlandırmak için yapamayacağı hiçbir şey, göze
alamayacağı hiçbir alçaklık yoktu
'Şimdi önümüzde ne var dersin arkadaşım''" Bu soruya bakılırsa Naja sanki onun aklından geçenleri
okumuştu
Asmor, "Sarı Çiçekler Tamose Hanedanfnın bin dışındaki butun prenslerini yolumuzun üstünden
uzaklaştırdılar," diye karşılık verdi ve Nıl'ın gri çamurlu sularının ötesinde batıdaki tepelen mızrağıyla işaret
etti "Soylular Vadı-sı'ndekı mezarlarında yatıyorlar'

-27
-26-


Sarı Çiçekler salgını üç yıl önce iki krallığı da kasıp kavurmuştu. Hastalık adını, çiçeğin cayır cayır yakan
ateşine yenik düşmeden önce hastaların yüzlerini ve vücutlarını kaplayan sarı yaralardan almıştı. Kişilere
saygısı da yoktu hastalığın. Kurbanlarını toplumun her düzeyinden ve katmanından seçiyordu; Mısırlı ya da
Hiksos, erkek, kadın ya da çocuk, köylü ya da prens demiyordu. Hastalık, darı tarlalarını biçen bir orak
misali herkesi kırıp geçirmişti.
Tamose Hanedanı'nın sekiz prensesıyle altı prensi ölmüştü. Firavun'un çocuklarından yalnız iki kızla Prens
Nefer Memnon hayatta kalmıştı. Tanrılar sanki Lord Naja'nın önünde Mısır tahtına giden yolu açmak için
işbirliği yapmışlardı.
ihtiyar Büyücü Taita büyüye başvurup onları kurtarmış olmasa, Nefer'le kız kardeşlerinin de öleceklerine
inananlar vardı. Üç çocuk sol kollarının üst kısmında hâlâ minik yara izlerini taşıyorlardı. Taita çocukların
kollarının burasını kesip kanlarına Sarı Çiçekler'e karşı tılsımını bulaştırmıştı.

Page 18
Naja kaşlarını çattı. Bu zafer anında bile Büyücü'nün sahip olduğu garip yetenekleri üzerine kafa
yoruyordu. Hayatın sırrını keşfettiğini kimse inkâr edemezdi. O kadar uzun zamandır yaşıyordu ki gerçek
yaşını kimse bilmiyordu; kimi yüz, kimi iki yüz yaşında olduğunu söylüyordu. Öyleyken hâlâ yürüyor,
koşuyor ve güçlü kuvvetli bir adam gibi araba sürüyordu. Hiç kimse tartışmada onunla başa çıkamaz,
bilgelikte onun düzeyine ulaşamazdı. Tanrılar herhalde onu seviyorlardı ve ona sonsuza dek yaşamanın
sırrını bahsetmişlerdi.
Bir kere Firavun olduktan sonra Naja yalnızca bundan yoksun olacaktı. Bu sırrı Büyücü Taita'nın
ağzından alabilir miydi acaba? Bunun için önce yakalanması ve Prens Nefer'le birlikte getirilmesi lazımdı,
ama bu arada zarar görmemesi gerekiyordu. Fazlasıyla değerliydi çünkü. Doğu çöllerini taramaları için
yolladığı arabalar Naja'ya Prens Nefer'in şahsında bir taht, hadım Taita aracılığıyla da ölümsüzlüğü
getirecekti.
Asmor, Naja'nın bu düşüncelerini böldü. "Biz, sana sadık Fat Muhafızları, Abnub'un güneyindeki tek
birlikleriz. Ordunun kalan kısmı kuzeyde Hiksosla-ra karşı savaşıyor. Teb, bir avuç çocuk, sakatlar ve
ihtiyarlar tarafından savunuluyor. Yolunun üstünde artık hiçbir engel yok, Naip."
Alayın kente girişinin engellenebileceği korkusu yersiz çıktı. Gözcüler mavi sancağı görür görmez şehrin
ana kapıları açıldı, halk da onları karşılamaya koştu. Lord Naja'nın Hiksos kralı Apepi'ye karşı büyük bir
zaferin müjdesini getirdiği söylentileri yayıldığı için, palmiye yaprakları ve nilüferlerden örülmüş çelenkler
taşıyorlardı.

Fakat sevinç çığlıkları ve gülüşler çok geçmeden acı feryatlara ve ağıtlara bıraktı yerini,
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 6:24 am

Fakat sevinç çığlıkları ve gülüşler çok geçmeden acı feryatlara ve ağıtlara bıraktı yerini, ikinci arabanın
tabanında sargılar içindeki ölüyü görmüşler ve öndeki araba sürücülerinin, "Firavun öldü! Hiksoslar
tarafından öldürüldü. Sonsuza dek yaşasın," diye bağırdığını duymuşlardı.
Uluyan kalabalıklar hükümdarın ölüsünü cenaze tapınağına götüren arabayı izlemişler, bu arada bütün
sokakları tıkamışlardı. Asmor'un birliklerinin ana kapılardaki nöbetçilerin yerine geçtiğini ve her köşeyle
her meydana gözcüler diktiklerini kargaşa sırasında kimse fark etmemişti.
Tamose'un cenazesini taşıyan araba kalabalıkları da arkası sıra sürüklemişti. Her zaman insanla kaynayan
kentin geri kalanı hemen hemen terk edilmişti, Naja araba kafilesini daracık ve eğri büğrü sokaklardan
geçirerek nehir sarayına götürdü. Korkunç haberi alır almaz konseyin bütün üyelerinin meclis salonuna
koşacaklarını biliyordu. Arabaları bahçelerin ağzında bıraktılar, As-mor'la elli kadar muhafız da Naja'nın
etrafında bir siper oluşturdu. Birbirlerine iyice kenetlenerek sırayla iç avludan ve suyun altında mücevher
gibi ışıldayan su sümbülleri ve nehir balıklarıyla dolu havuzların yanından geçtiler.
Bu kadar kalabalık bir silahlı birliğin gelişi konsey üyelerini gafil avlamıştı. Meclis salonunun kapılarında
nöbetçi yoktu, zaten içerde de yalnızca dört üye bulunuyordu. Naja kapı aralığında durarak onları gözden
geçirdi. Menset ve Talla ihtiyardılar ve bir zamanlar kendilerinden korkulmasına rağmen artık eski
güçlerini yitirmişlerdi. Cinka ise oldum olası zayıf ve kararsız biriydi. Salonda Naja'nın üstesinden gelmek
zorunda olduğu yalnız bir tek güçlü adam vardı.
Kratas hepsinden yaşlıydı, ama ancak bir volkanın olabileceği gibi yaşlı. Üstü başı dağınıktı; doğrudan
yatağından geldiği belli oluyordu, ama herhalde uykudan uyanmamıştı. Onun hâlâ iki genç karısı ve beş
cariyesiyle başa çıkabildiği söylentiler arasındaydı. Naja'nın bundan şüphesi yoktu. Kratas'ın savaşlardaki
yiğitliği ve aşkları dillere destan olmuştu. Beyaz keten entarisinin üstündeki taze ve yaş lekelerle onu saran
kadın ve şehvet kokusu Naja'nın durduğu yerden bile fark ediliyordu. Kollarındaki ve çıplak göğsündeki

Page 19
lekeler uzun yıllar boyunca çarpıştığı ve kazandığı yüz savaşın kanıtlarıydılar. İhtiyar adam artık Yiğitlik
Altını'yla Övgü Altını'nın sayısız zincirlerini taşımaya bile tenezzül etmiyordu - zaten bu kadar değerli
metalin ağırlığı bir öküzü bile yere yığardı.
Naja, "Soylu lordlar!" diye meclisin üyelerini selamladı. "Ne yazık ki sizlere üzücü haberler getirdim."
Böyle diyerek salonun içine yürümüş, Menset'le Talla da ürkerek geri çekilmişler, ona bir kobranın gelişini
izleyen iki tavşan gi-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:09 am

bı bakakaimışlardı Naja devam etti "Firavun oldu El Vadun'un yukarsındakı düşman kalesine yapılan
saldırı sırasında bir Hıksos okuyla yere devrildi"
Afallayan Konsey üyelerinin çıtı çıkmıyordu Kratas dışındakilerin Aldığı haberin şokundan ilk sıyrılan o
oldu Öfke patlaması uzunlusu kadar şiddetli oldu Ağır ağır yerinden kalkarak Naja'yla muhafızına sert sert
baktı Yavruluk-tan yeni çıkmış bir aslan surusuyle karşılaşan ihtiyar bir yaban sığırına benze-mıştı "Bu ne
büyük küstahlık böyle şahın mührünü sen nasıl kolunda taşırsın? Bir Hıksos aşıftesının karnından çıkma
Tımlat'ın oğlu, bu tılsımı yağmaladığın adamın ayaklarının altındaki tozların içinde sürünmeye bile layık
değilsin sen Belindeki şu kılıç, yumuşak patılerınden daha soylu eller tarafından kullanılmıştır " Kratas'ın
kel kafasının tepesi mosmor olmuştu, keskin yüz çizgileri de duyduğu isyandan titriyordu
Naja bir an şaşaladı Annesinin Hıksos kanından olduğunu ihtiyar canavar nereden biliyordu7 Bu bir sırdı
Taıta dışında çifte tacı pençesinden alabilecek güce sahip tek adamın karşısında durduğunu ister istemez
hatırladı
Elinde olmayarak geriye doğru bir adım attı "Ben Prens Nefer'ın Na-ıp'ıyım Mavi Atmaca Mührünü
taşımak en doğal hakkım," diye yanıtladı
Kratas, "Hayır1" diye kukredı "Bu hakka sahip değilsin Şahın Muhru'nu taşımaya ancak soylu büyüklerin
hakkı vardır Firavun Tamose bu hakka sahipti Harrab Lordu Tanus ve onlardan önce gelen güçlü krallar
silsilesi de öyle Senin böyle bir hakkın yok, sinsi köpek "
"Savaş meydanındaki ordularım tarafından bu şana layık görüldüm Ben Prens Nefer'ın Naıp'ıyım"
Kratas meclis salonunda ona doğru yürüdü "Sen bir asker değilsin Lastra ile Sıva'da Hıksos çakalı
akrabaların tarafından pataklandın Sen bir devlet adamı da değilsin, bir filozof da Yalnızca Fıravun'un
yargı konusundaki yanılgısı nedeniyle küçük bir üne sahip oldun Oysa ben onu belkt yüz kere sana karşı
uyardım"
Naja, "Yıkıl karşımdan, pis moruk1" diye onu tehdit etti "Ben Fıravun'un konumunu dolduruyorum Bana
el sürersen Mısır tacına ve vakarına hakaret etmiş olursun"
"O mührü ve kılıcı senin üstünden koparıp alacağım" Kratas genç adamın tehditlerine pabuç bırakacak

Page 20
cinsten değildi Devam etti "Sonra da senin kıçını kırbaçlamanın zevkini çıkaracağım "
Naja'nın sağındaki Asmor, "Majstelerıne karşı ağır suçtur bu, cezası da olumdur,' diye fısıldadı
-30-

Naja anında karşısındaki fırsatı yakaladı Çenesini dikerek ihtiyar adamın hâlâ parlaklığını koruyan
gözlerinin içme baktı "Sen bunak bir palavracıdan ve bir pislikten başka bir şey değilsin," diye meydan
okudu "Sen artık mıyadı-nı doldurdun, Kratas, seni titrek moruk seni Mısır Naıbı'ıne elini sürmeye cesaret
edemezsin"
Aynen öngördüğü gibi, Kratas bu kadar hakarete dayanamazdı Bir kükreme salıverek son birkaç adımı
da aştı Yaşma ve cussesme göre hayli çevik bir adamdı Naja'yı yakalayıp havaya kaldırdı ve şahın
mührünü kolundan koparmaya yeltendi
"Sen layık değilsin "
Naja etrafına bakınmadı bile Sağ elinde palasıyla omzunun yalnızca bir adım gerisinde duran Asmor'a,
"Vur1" diye fısıldadı "Derme sapla1"
Asmor biraz yana çekildi, Kratas'ın etekliğini aşağı çekerek böğrünü ortaya çıkardı ve kılıcıyla adamın
böbreklerine nişan aldı Talimli eliyle indirdiği darbe güçlü ve isabetliydi Tunç bıçak ipeğe saplanan bir iğne
gibi ta sapına kadar sessizce adamın etinin içine kaydı Asmor bununla yetinmeyerek açtığı deliği
genişletmek için palayı yaranın içinde evirip çevirdi
Kratas'ın butun vücudu kasıldı ve gözlen ırı ırı açıldı Ellerinin de gevşemesi üzerine Naja'yı salıverdi
Asmor palayı ihtiyarın içinden çekti Ama Kratas'ın etinin emme gücü nedeniyle bu iş hiç de kolay olmadı
Parlak tunç koyu renkli bir kana bulanmıştı, ince bir kan sızıntısı da Kratas'ın beyaz keten etekliğini kızıla
boyamaktaydı Asmor palayı bir daha sapladı Bu kez kılıcı daha yukarıya yönlendirmiş, en alt kaburganın
altından yukarıya itmişti Kratas kaşlarını çattı ve bir çocuğun yaramazlığından sıkılmış gibi kocaman aslan
kafasını salladı Donup salonun kapısına doğru yürümeye başladı Asmor arkasından koştu ve palayı bu
kez adamın sırtına sapladı Kratas yürümeyi sürdürüyordu
Asmor, "Lordum Köpeği öldürmeme yardım edin," diye soludu Naja bunun üzerine mavi kılıcı kınından
çekerek ona katılmaya koştu Naja çıkartıp sapladıkça mavi kılıç tunç bıçaktan daha derin yardı Kratas
geriledi ve bir düzine yarasından kan fışkırırken salonun kapılarından avluya sendeledi Konseyin obur
üyeleri arkasından, "Cinayet işleniyor1 Soylu Kratas'ın canına kıyma-ymi" diye çağırıyorlardı
Asmor onlar kadar hızlı, "Bir ham o1 Mısır'ın Naıp'ıne elini kaldırmaya cüret etti1" diye bağırdı Sonra da
kalbe nişan alarak bir hamle daha yaptı, fakat Kratas balıklı havuzu çevreleyen duvara doğru sendeledi ve
dengesini bulma-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:12 am

ya çalıştı. Ancak, elleri kendi kanıyla kayganlaştığından cilalı mermere tutunamadı. Alçak korkuluğun
üstüne yığıldı ve ağır bir şapırtıyla suyun yüzeyinin altında gözden kayboldu.
Sular ihtiyar adamın kanıyla pembeye boyanırken iki silahşor korkuluğa abanarak soluklanmaya
çalışıyorlardı. Kratas'ın kel kafası birden suyun dışına çıktı ve yaşlı adam gürültülü bir soluk aldı.
"Hey Tanrılar, bu ihtiyar serseri hiç mi ölmeyecek?" Asmor'un sesi şaşkınlığını ve hayal kırıklığını dile
getiriyordu.
Naja havuzun içine atladı ve beline gelen suda batıp çıkan dev vücudun tepesine dikildi. Bir ayağını
Kratas'ın boğazına bastı ve adamın başını suyun yüzeyinin altına itti. Kratas altında çırpınıyor, inip çıkıyor,
sular kana ve nehir çamuruna bulanıyordu. Naja bu kez bütün ağırlığıyla bastırdı ve Kratas'ı suyun altında
tuttu. "Bir su aygırına binmek gibi bir şey bu!" diye soluyordu. Soluk soluğa güldü, Asmor'la askerler de
havuzun kenarında toplaşarak ona katıldılar. Kahkahalar atarak, "Sonuncu içkini iç, ayyaş moruk," diye
eğleniyorlardı.
"Yıkanmış ve bir bebek kadar mis kokarak Seth'e gideceksin. Tanrı bile tanımayacak seni."
İhtiyar adamın çırpınmaları giderek zayıflıyordu, son bir nefesi yüzeyde köpürdü. Kratas sonunda
hareketsiz kalmıştı. Naja havuzun kenarına yürüdü ve dışarı çıktı. Kratas'ın vücudu da yavaş yavaş yüzeye
yükseldi ve yüzü aşağı dönük olarak yüzmeye başladı.
Naja, "Onu dışarı çıkarın!" diye emretti. "Onu mumyalamayacak, parçalara ayırıp öbür haydutlar,
tecavüzcüler ve vatan hainleriyle birlikte Çakal Vadi-si'ne gömeceksiniz. Mezarına bir işaret de
konulmasın." Böylece Kratas Cennete ulaşmak fırsatından da yoksun edilmişti. Sonsuzluğa dek
karanlıkların içinde dolaşmaya mahkûmdu artık.
Beline kadar ıslanan Naja, vücudundan sular süzülerek meclis salonuna geri döndü. Konseyin bütün öbür
üyeleri de bu arada gelmişlerdi. Kratas'ın akıbetine tanık olmuşlar, solgun bir yüzle ve dehşet içinde
oturdukları yere büzülmüşlerdi. Elinde kan kokan kılıçla karşılarında duran Naja'ya korkuyla bakıyorlardı
Naja, "Soylu efendiler, vatana ihanet etmenin cezası daima ölüm olmuştur," diye başladı. "İçinizde verilen
cezanın doğruluğunu tartışma konusu yapmak isteyeniniz var mı?" Naja böyle derken bütün üyelerin teker
teker yüzlerine bakmıştı, onlar da bakışlarını yere eğdiler. Fat Muhafızları salonun duvarlarının dibinde
omuz omza duruyorlardı, Kratas gidince onlara rehberlik edecek kimse kalmıyordu.
-32-

"Lord Menset." Naja konsey başkanına döndü. "Vatan haini Kratas'ı idam etmemi onaylıyor musunuz?"
Menset uzunca bir süre Naja'ya karşı gelecek gibi göründü, ama sonra içini çekerek bakışlarını dizlerinin
üstündeki ellerine dikti. "Ceza adildi," diye fısıldadı. "Konsey Lord Naja'nın eylemini onaylıyor."
"Konsey aynı zamanda Lord Naja'nın Mısır'ın Naipliğine atanmasını da onaylıyor mu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:12 am

?" Naja yavaş

Page 22
konuşmuştu, ama sorusu sessiz ve gergin salonda herkes tarafından duyuldu.
Menset başını kaldırarak öbür üyelere baktı, ama hepsi de onunla göz göze gelmekten kaçındılar. "Bu
meclisin başkanı ve bütün üyeleri Mısır'ın yeni Naip'ini tanıdılar," derken Menset en sonunda Naja'nın
gözlerinin içine bakmıştı, ama her zaman neşeli olan yüzünde korkunç bir nefret okunuyordu. Ay
dolmadan yatağında ölü olarak bulunacaktı. Ama Naja şimdilik yalnızca başını salladı.
"Beni layık gördüğünüz görevi ve ağır sorumluluğu kabul ediyorum," diyerek kılıcını kınına soktu ve tahtın
önündeki kürsüye çıktı. "Mecliste Naip olarak yapacağım ilk resmi bildiri kapsamında sizlere kutsal
Firavun Tamose'un kahramanca ölümünü anlatmak isterim." Naja burada konuşmasına anlamlı bir ara
verdi, bundan sonraki bir saat boyunca uğursuz saldırının ve El Vadun tepelerine yapılan hamlenin kendine
göre uyarlamasını ayrıntılarıyla anlattı. "Mısır'ın en yiğit krallarından biri böylece ölmüş oldu. Onu tepeden
indirdiğim sırada bana son sözleri, 'Hayatta kalan biricik oğlumu koru. Oğlum Nefer'e çifte tacı
taşıyabilecek yaşa gelinceye kadar göz kulak ol. İki küçük kızımı da korumana al ve başlarına bir
kötülüğün gelmemesine dikkat et,' oldu."
Lord Naja korkunç kederini saklamaya gerek görmedi ve duygularını kontrol etmesi birkaç dakikasını
aldı. Bundan sonra daha metin bir tavırla devam etti: "Dostum ve Firavun'um olan tanrının umudunu boşa
çıkarmayacağım. Arabalarımı daha şimdiden Prens Nefer'i bulmaları ve Teb'e getirmeleri için çöle
yolladım. Gelir gelmez onu tahta çıkaracak ve kırbaçla asayı ellerine vereceğiz."
Konseyin üyeleri arasında ilk kez onay mırıltıları duyuldu. Naja devam etti: "Şimdi de prensesleri
getirsinler. Hemen bu salona gelmelerini istiyorum."
Prensesler çekingen adımlarla ana kapılardan içen girerlerken büyük olan Heseret kardeşi Merykara'yı
elinden tutuyordu. Merykara arkadaşlarıyla yazı tura oyunu oynarken çağrılmıştı. Yüzü kızarmıştı, ince
vücudu da ter içindeydi. Kadınlığa adım atmasına daha yedi yıl vardı, bacakları bir tayınkiler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:14 am

tayınkiler gibi
-33-
Büyücüler Kralı / F: 3

uzun ve zayıf, göğsü de bir erkek çocuğunki gibi dümdüzdü. Uzun siyah saçlarını tek bir lüle halinde sol
omzunun üzerine düşürmüştü, kalçasının etrafına sarılıp bacaklarının arasından geçirilen keten örtü de o
kadar küçüktü ki kaba-etlerinin alt yarısını ortada bırakıyordu. Ünlü adamlardan oluşan bu topluluğa
çekingen bir tavırla gülümseyerek baktı ve ablasının eline daha sıkı sarıldı.
İlk aybaşısını yaşamış olan Heseret evlenecek yaştaki kızların keten etekliğini giymiş ve peruğunu
takmıştı. Yaşlı erkekler bile ona özlemle baktılar. Çünkü Heseret ninesi Lostris'in dillere destan olmuş
güzelliğini aynen almıştı. Cildi süt gibi beyazdı. Bacakları pürüzsüz ve biçimli, çıplak memeleri birer ay
gibiydi. Yüzünün ifadesi sakin olmakla beraber ağzının köşeleri muzip bir gülümsemeyle kıvrılmıştı, koyu
yeşil renkli gözlerinde de ilginç ışıltılar vardı.
Naja, "Yanıma gelin, güzel yavrularım," dedi, onlar da babalarının sevgili arkadaşını tanıdılar.
Gülümseyerek Naja'ya güvenle yaklaştılar. Naja tahttan kalktı, basamakları inip onları karşıladı ve ellerini
omuzlarına dayadı. Sesi ve yüzündeki ifade trajikdi. "Şimdi cesur olmalı ve hanedanın prensesleri
olduğunuzu unutmamalısınız," diye başladı. "Çünkü size çok üzücü bir haber vereceğim. Babanız Firavun
öldü." Kızlar bir dakika kadar bu sözlerin anlamını kavrayamamış göründüler, ama Heseret sonra canhıraş
bir feryat kopardı, Meryka-ra da onu hemen taklit etti.
Page 23
Naja onlara sevgiyle sarıldı ve tahtın dibine oturttu. Kızlar orada dizlerinin üstüne çöktüler ve birbirlerine
sarılarak hiç teselli bulmayacakmış gibi ağlamaya koyuldular.
Naja meclise dönüp, "Hanedanın prenseslerinin büyük kederine hepiniz tanık oluyorsunuz," dedi.
"Firavun'un bana duyduğu güven ve verdiği görev da aynı derecede açık. Prens Nefer Memnon'u
korumama aldığım gibi, iki prenses, Heseret'le Merykara da benim korumamda olacaklar."
Talla yanındakine, "Hanedanın bütün çocuklarını böylece avucuna aldı," diye fısıld
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:15 am

fısıldadı. "Çölün neresinde
olursa olsun, ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa olsun Prens Nefer şimdiden ölümün gölgesinde. Mısır'ın
yeni Naip'i yönetim biçimini yeterince belli etti."
Nefer, Cebel Nagara'ya yukardan bakan tepenin gölgesinde oturuyordu, l Güneşin üst kenarı vadinin
karşısındaki dağların yukarsında belirdiğinden beri yerinden kımıldamamıştı. Hareketsiz kalmanın
gerektirdiği çaba önce sinir uçlarını sancıtmış ve üstünde zehirli böcekler dolaşıyormuş gibi derisini
kaşındır-

mıştı. Ama Taita'nın bakışının üstünde olduğunu bildiği için, asi vücudunu iradesine boyun eğdirmiş,
bedeninin emirlerinin ötesine yükselmişti. En sonunda yücelmiş bir bilinç düzeyine ulaşmış, tüm duyuları
etrafındaki doğayla uyum sağlamıştı.
Yamacın bir yangındaki gizli kaynaktan süzülen suyun kokusunu alabiliyordu. Su damla damla yüzeye
çıkıyor, sonra iki avucundan daha büyük olmayan kayadaki oyuğun içine doluyordu. Sonra oradan
taşıyor ve kaygan yosunların yeşile boyadığı bir sonraki oyuğa akıyordu. Oradan da taşıyor ve vadi
tabanının kumlarının arasında sonsuza dek kayboluyordu. Damla damla akan bu sudan bile beslenen pek
çok canlı vardı; kelebeklerle kınkanatlılar, yılanlarla kertenkeleler, sıcakta titreşir gözüken ovada safran
tozu esintileri gibi dans eden küçük ceylan, yüksek pervazlarda yuvalarını yapan yeleleri şarap rengindeki
benekli güvercinler, hepsi buradan su içiyorlardı. Taita işte bu değerli küçük havuzlar yüzünden Nefer'i
buraya tanrı kuşunu beklemeye getirmişti.
Cebel Nagara'ya geldikleri ilk günden itibaren ağı örmey
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:18 am

Büyücüler Kralı / F: 3

uzun ve zayıf, göğsü de bir erkek çocuğunki gibi dümdüzdü. Uzun siyah saçlarını tek bir lüle halinde sol
omzunun üzerine düşürmüştü, kalçasının etrafına sarılıp bacaklarının arasından geçirilen keten örtü de o
kadar küçüktü ki kaba-etlerinin alt yarısını ortada bırakıyordu. Ünlü adamlardan oluşan bu topluluğa
çekingen bir tavırla gülümseyerek baktı ve ablasının eline daha sıkı sarıldı.
İlk aybaşısını yaşamış olan Heseret evlenecek yaştaki kızların keten etekliğini giymiş ve peruğunu
takmıştı. Yaşlı erkekler bile ona özlemle baktılar. Çünkü Heseret ninesi Lostris'in dillere destan olmuş
güzelliğini aynen almıştı. Cildi süt gibi beyazdı. Bacakları pürüzsüz ve biçimli, çıplak memeleri birer ay
gibiydi. Yüzünün ifadesi sakin olmakla beraber ağzının köşeleri muzip bir gülümsemeyle kıvrılmıştı, koyu
yeşil renkli gözlerinde de ilginç ışıltılar vardı.
Naja, "Yanıma gelin, güzel yavrularım," dedi, onlar da babalarının sevgili arkadaşını tanıdılar.
Gülümseyerek Naja'ya güvenle yaklaştılar. Naja tahttan kalktı, basamakları inip onları karşıladı ve ellerini
omuzlarına dayadı. Sesi ve yüzündeki ifade trajikdi. "Şimdi cesur olmalı ve hanedanın prensesleri
olduğunuzu unutmamalısınız," diye başladı. "Çünkü size çok üzücü bir haber vereceğim. Babanız Firavun
öldü." Kızlar bir dakika kadar bu sözlerin anlamını kavrayamamış göründüler, ama Heseret sonra canhıraş
bir feryat kopardı, Meryka-ra da onu hemen taklit etti.

Page 23
Naja onlara sevgiyle sarıldı ve tahtın dibine oturttu. Kızlar orada dizlerinin üstüne çöktüler ve birbirlerine
sarılarak hiç teselli bulmayacakmış gibi ağlamaya koyuldular.
Naja meclise dönüp, "Hanedanın prenseslerinin büyük kederine hepiniz tanık oluyorsunuz," dedi.
"Firavun'un bana duyduğu güven ve verdiği görev da aynı derecede açık. Prens Nefer Memnon'u
korumama aldığım gibi, iki prenses, Heseret'le Merykara da benim korumamda olacaklar."
Talla yanındakine, "Hanedanın bütün çocuklarını böylece avucuna aldı," diye fısıldadı. "Çölün neresinde
olursa olsun, ne kadar güçlü ve sağlıklı olursa olsun Prens Nefer şimdiden ölümün gölgesinde. Mısır'ın
yeni Naip'i yönetim biçimini yeterince belli etti."
Nefer, Cebel Nagara'ya yukardan bakan tepenin gölgesinde oturuyordu, l Güneşin üst kenarı vadinin
karşısındaki dağların yukarsında belirdiğinden beri yerinden kımıldamamıştı. Hareketsiz kalmanın
gerektirdiği çaba önce sinir uçlarını sancıtmış ve üstünde zehirli böcekler dolaşıyormuş gibi derisini
kaşındır-

mıştı. Ama Taita'nın bakışının üstünde olduğunu bildiği için, asi vücudunu iradesine boyun eğdirmiş,
bedeninin emirlerinin ötesine yükselmişti. En sonunda yücelmiş bir bilinç düzeyine ulaşmış, tüm duyuları
etrafındaki doğayla uyum sağlamıştı.
Yamacın bir yangındaki gizli kaynaktan süzülen suyun kokusunu alabiliyordu. Su damla damla yüzeye
çıkıyor, sonra iki avucundan daha büyük olmayan kayadaki oyuğun içine doluyordu. Sonra oradan
taşıyor ve kaygan yosunların yeşile boyadığı bir sonraki oyuğa akıyordu. Oradan da taşıyor ve vadi
tabanının kumlarının arasında sonsuza dek kayboluyordu. Damla damla akan bu sudan bile beslenen pek
çok canlı vardı; kelebeklerle kınkanatlılar, yılanlarla kertenkeleler, sıcakta titreşir gözüken ovada safran
tozu esintileri gibi dans eden küçük ceylan, yüksek pervazlarda yuvalarını yapan yeleleri şarap rengindeki
benekli güvercinler, hepsi buradan su içiyorlardı. Taita işte bu değerli küçük havuzlar yüzünden Nefer'i
buraya tanrı kuşunu beklemeye getirmişti.
Cebel Nagara'ya geldikleri ilk günden itibaren ağı örmeye başlamışlardı.
Taita ipeği Teb'deki bir tüccardan satın almıştı, iplik çilesi Indus Nehri'nin çok
doğusundaki bir ülkeden tamamlanması yıllar süren bir yolculukla geldiği için
soylu bir aygır fiyatına mal olmuştu. Taita ince ipliklerden ağı nasıl öreceğini
Nefer'e göstermişti. Ağ, kalın keten ipliklerinden ya da deri kayışlarından daha
sağlamdı, fakat neredeyse gözle görülmüyordu. ~~~~
Ağ tamamlanınca Taita tuzak yerine geçecek hayvanları çocuğun kendisinin yakalamasında ısrar etmişti.
"O senin tanrı kuşun olacak," demişti. "Onu kendin yakalamak zorundasın. Ancak bu şekilde büyük tanrı
Horus'un karşısına daha sağlam isteklerle çıkabilirsin."
Böylece vadi tabanının kavurucu gündüz sıcağında Nefer'le Taita hafif meyilli yolu incelemişlerdi.
Karanlık çöktükten sonra ihtiyar, yarın dibindeki küçük ateşin yanına oturmuş ve büyülü sözleri ilahi okur
gibi tekrarlamaya koyulmuştu. Arada bir avuç dolusu otu ateşe atıyordu. Hilal görünümündeki ay gece
Page 24
yarısının karanlığını aydınlatmak için gökte yükseldiğinde, Nefer güvercinlerin tünedikleri kaya parçasına
tehlikeli bir tırmanışa geçmişti. Kanat çırpan iri kuşların ikisini daha karanlıkta yönlerini şaşırmış ve
Taita'nın büyüsünden akılları karışmışken yakalayıvermişti. Sonra onları, sırtına bağlı deri torbanın içinde
aşağı indirmişti.
Aşağıda Taita'nın verdiği talimatlara göre her kuşun bir kanadındaki tüyleri yolmuştu. Bu yöntem
sayesinde artık uçamayacaklardı. Daha sonra yarın dibine ve kaynağa yakın, aynı zamanda kuşların
yukardaki gökten net şekilde

-34-
-35-


görülebileceği bir yer seçmişlerdi Güvercinlerin bir ayağını burada toprağa saplı bir kazığa bir at
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:19 am

kılıyla
bağlamışlardı Daha sonra kuşların üstüne incecik ağı germişler ve onu tanrı kuşun ağırlığı altında hemen
kırılıp çökecek kuru saplarla desteklemişlerdi
"Ağı çok hafif ger," demişti Taıta "Ne fazla gergin, ne de gevşek olmalı Kuşun gagasıyla pençeleri ağa
takılıp dolaşmalı ki hayvan biz onu kurtarmadan çırpınıp kendine zarar veremesın "
Hazırlıklar Taıta'yı tatmin edecek biçimde tamamlandıktan sonra uzun bekleyiş başlamıştı Güvercinler
çok geçmeden tutsaklığa alışmışlar ve Ne-fer'ın onlar için serptiği darı tanelerini gagalamaya başlamışlardı
Sonra ipek ağın altında hoşnut bir tavırla güneşlenmeye ve üstlerindeki tozları silkelemeye koyulmuşlardı
Kavurucu günler birbirini izliyor, onlar da beklemeyi sürdürüyorlardı
Akşam serinliğinde güvercinleri içen alıyorlar, ağı sarıyorlar, sonra da yiyecek avlıyorlardı Taıta yarın
tepesine tırmanıyor ve aşağıdaki vadiye tepeden bakan kenarda bağdaş kurup oturuyordu Nefer ise
aşağıda pusuda bekliyor, ama kaynaktan su içmeye geldikleri zaman av hayvanlarınışaşırtmak için hiçbir
zaman aynı yerde olmuyordu Taıta da buyu yapıyor, zarif ceylanın, Nefer'ın yayı ve okuyla hazır vazıyette
beklediği yere yaklaşmasını sağlıyordu Her akşam mağaranın ağzında ateş yakarak ceylan biftekleri
kızartıyorlardı
Mağara, Taıta'nın, Kraliçe Lostrıs'ın ölümünden sonraki yıllarda inzivaya çekilerek bir keşiş hayatı
yaşadığı yerdi Güç kazandığı yerdi burası Nefer henüz acemi olduğu ve yaslı adamın mistik yeteneklerini
layıkıyla anlayamadığı halde, onlardan asla şüphe edemezdi Bunlar her gün onun gözlerinin önünde
kanıtlanıyorlardı
Cebel Nagara'ya gelişlerinin üzerinden uzun günler geçmeden Nefer buraya yalnız tanrı kuşu bulmaya
gelmediklerini anlamaya başladı, bu olay, çocuğun genç belleğinin hatırlayabildiği kadar eski günlerden
ben Taıta'nın onun üzerinde uyguladığı eğitim ve öğretimin bir devamıydı Tuzakların yanındaki uzun
bekleyiş saatleri bile başlı başına bir dersti Taıta ona vücuduna egemen olmayı, zihninin içindeki kapıları
açıp kendi içme bakmayı, sessizliği dinleyip başkalarının sağır kaldıkları fısıltıları duymayı öğretiyordu
Bir kere sessizliğe uyum sağladıktan sonra Nefer, Taıta'nın ona hedef tayın ettiği daha yoğun bilgelikle
bilgiyi daha kolay ozumseyebılecektı Çöl gecesinde ebedi, ama aynı zamanda rüzgârlar ve okyanusların

Page 25
akıntıları kadar kısa omurlu olan döner yıldız gruplarının altında oturuyorlar, Taıta da ona bir
36

açıklaması olmayan ve ancak zihnin zorlanmasıyla algılanabilen mucizeleri anlatıyordu Nefer, bu mistik
bilgi hazinesinin yalnızca puslu kenarında durduğunu hissediyor, ama içinde daha fazlasını öğrenmenin
özlemini duyuyordu
Nefer bir sabah şafaktan önceki alacakaranlıkta mağaradan çıkınca Cebel Nagara'nın ötesinde kalabalık
ve sessiz karaltıların oturmakta olduklarını gördü Bunu Taıta'ya söylemeye gidince ihtiyar adam başıyla
haberi doğruladı "Geceden beri bekliyorlar" Omuzlarına yünlü dokumadan bir atkı aldı ve yanlarına gitti
Adamlar alacakaranlıkta Taıta'nın zayıf siluetini tanıyınca, yüksek sesle yalvarıp yakarmaya başladılar
Bunlar çöl kavimlerinin insanlarıydılar ve Taıta'ya çocuklarını getirmişlerdi Sarı Çıçekler'ın kurbanıydı bu
çocuklar, ateşin pençesinde yanıyorlardı, vücutları da hastalığın korkunç yaralarıyla doluydu
Onlar kaynağın obur yanında beklerken Taıta da hastalarla ilgilendi Sonuçta çocukların hiçbiri ölmedi,
kabile de on gün sonra darı, tuz ve tabaklanmış derilerden oluşan armağanlar getirerek mağaranın ağzına
bıraktı Bundan sonra da ıssız topraklarda gözden kayboldular Onlardan sonra başkaları da geldi Hastalar
da vardı, insanlar ve hayvanların yol açtığı yaralardan acı çekenler de Taıta hepsiyle ilgilendi, hiçbirini gen
çevirmedi Nefer de onun yanında çalıştı ve gorduklerıyle duyduklarından çok şey öğrendi
Tedavi edilecek hastalar ve acı çeken Bedeviler olsa da yiyecek toplamak ya da eğitime devam etmeleri
gerekse de, her sabah, tuzak kuşları ipek ağının altına yerleştiriyor ve onların yanında bekliyorlardı
Belki de Taıta'nın sakinleştirici etkisine kapıldıkları için bir zamanlar yabanı olan güvercinler piliçler kadar
uysal kesilmişlerdi Korku belirtisi göstermeden ellenmelerine izm veriyorlar, bacakları kazıklara
bağlanırken yumuşak sesler çıkarıyorlardı Ondan sonra da durup tüylerini kabartıyorlardı
Nefer gelişlerinin yirminci sabahında tuzak kuşların başında yerini aldı Her zamanki gibi, Taıta'ya
doğrudan bakmadan bile varlığının yoğun şekilde bilincindeydi ihtiyar adamın gözlen kapalıydı, o da
güvercinler gibi güneş ışığında uyuklar görünüyordu Cildi sayısız ince kırışıkla bezenmiş ve yaşlılık
lekeleriyle beneklenmıştı
Cildi o kadar nazik görünüyordu ki en ince papirüs parşömeni kadar kolaylıkla yırtılabılecekmış izlenimini
uyandırıyordu Yüzü kılsızdı, sakal ya da ka-Şin ızı bile yoktu, yalnızca cam kadar renksiz ince kirpikler
gözlerini çevreliyordu Nefer hadım edilmenin Taıta'nın yüzünü sakalsız bıraktığını ve geçen zamanın izlerine
karşı bağışıklık kazanmasını sağladığını babasından duymuştu
-37-

Ama yaşlı adamın ilerlemiş yaşının ve kuvvetiyle yaşam gücünün daha gizli nedenleri olması gerektiğine
inanıyordu Bir genç kadınınkı kadar gür ve sağ lam olan Taıta'nın saçları obur özellikleriyle çarpıcı bir
çelişki halindeydi Tek fark, parlak gümüş renginde oluşlarıydı Taıta saçlarıyla gurur duyuyor, onları sık sık
yıkıyor ve kalın bir orgu halinde sırtına sallandırıyordu Tüm bilgeliğine ve yaşına rağmen Buyucu gösterişe
karşı değildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:21 am

Bu insanca zaafı Nefer'ın ona karşı duyduğu sevgisini yoğunlaştırıyor, bu duygu hemen hemen acı veren
bir şiddetle çocuğun göğsüne saplanıyordu Bu duygusunu ifade etmesinin bir yolu olmasını çok isterdi,
ama Taıta'nın bu nü şimdiden anladığını biliyordu Taıta her şeyi bilirdi çünkü
ihtiyar adamın koluna dokunmak için gizlice elini uzattı, ama Taıta'nın gözleri birdenbire açıldı Odaklanmış
ve bilinçliydi Nefer onun hiç de uyumadığını, butun gücünün tanrı kuşunu tuzaklara çekmek üzerinde
yoğunlaştığını anlıyordu Taıta'nın hayal kırıklığını seslendirilmiş kadar net olarak hissettiği için, oradan
oraya dolaşan düşüncelerinin ve hareketlerinin ihtiyar adamın çabalarının sonucunu etkilediğini anlıyordu
Dersini alarak toparlandı ve zihniyle bedenini Taıta'nın ona öğrettiği şekilde tekrar kontrol altına aldı Gizli
bir kapıdan bir güç alanına geçiş gibi bir şey di bu Zaman hesaplanmadan ya da esirgenmeden çabuk
geçti Güneş çok geçmeden doruğa yükseldi ve uzun bir zaman oradan asılı göründü Nefer birdenbire
olağanüstü bir öngörü hissi duydu Sanki o da dünyanın yukarsın-da asılıydı ve aşağıdaki her şeyi
görüyordu Taıta'yla kendisinin Cebel Naga-ra'dakı kaynağın yanında oturduklarını, çölün de etraflarında
uzayıp gittiğini gördü Çölü dev bir engel gibi zapt eden ve Mısır'ın sınırlarını işaretleyen nehri de gördü
Kentlerle krallıkları, çifte tacın altında bölünen ülkeleri, dağılmış büyük orduları, kotu insanların
entrikalarını ve doğruyla iyi olanların çabalarıyla özverilerini de gördü O an cesaretini kıran bir yoğunlukla
yazgısının bilincine vardı
Aynı anda tanrı kuşunun o gün geleceğini, çünkü onu kabul etmeye en
sonunda hazır olduğunu bildi
"Kuş burada''
Bu sözler o kadar açıktı ki Nefer bir an Taıta nın konuştuğunu sandı, ama sonra ihtiyarın dudaklarının
kıpırdamadığını fark etti Taıta bu düşünceyi Nefer in bir turlu kavrayamadığı ya da açıklayamadığı gizemli
bir şekilde çocuğun kafasına yerleştirmişti Bunun aynen böyle olduğundan kuşkusu yoktu, aynı
-38

anda havadaki tehdidi sezen tuzak güvercinlerinin çılgınca kanat çırpışları bu duygusunu doğruladı
Nefer duyduğunu ve anladığını gösteren hiçbir harekette bulunmadı Başını çevirmedi ya da bakışını göğe
çevirmedi Kuşu telaşa düşürmesi ya da Taıta'nın öfkesini üzerine çekmesi korkusundan yukarı bakmaya
cesaret edemiyordu Ama varlığının her zerresıyle bunun farkındaydı
Muhteşem şahın o kadar ender bir hayvandı ki, pek az insan onu çölde görmüştü Her Fıravun'un avcıları
önceki bin yıllarda kuşları aramışlar, onları tuzağa düşürüp ağlarla tutsak etmişler ve hükümdarın
kafeslerini doldurmak için yavruları daha tüylenmeden yuvalarından çalmışlardı Kuşlara sahip olmak,
Fıravun'un Mısır a hâkim olmak için tanrı Horus'un kutsal onayını aldığının kanıtıydı
Şahın tanrının ikinci kimliğiydi, heykelleri ve betimlemeleri onu şahın kafalı olarak gösteriyordu Fıravun'un
kendisi bir tanrı olduğu için kuşu yakalayabilir, ona sahip olabilir, onu avlayabilirdi, ama başka birinin bunu
yapmasının cezası olumdu
Şimdi de kuş buradaydı Kendi öz kuşu Taıta onu buyuleyıp gökten indirmişti adeta, Nefer kalbinin
heyecandan patlamak üzere olduğunu hissediyordu Ama hâlâ yüzünü göğe çevirmeye cesaret edemiyordu

Page 27
Hemen arkasından şahının sesini duydu Çığlığı önce gökle çölün uçsuz bucaklığı içinde kaybolan hafif bir
iniltiydi ama tanrı sanki onunla konuşmuş gibi Nefer'ı benliğinin en derin köşelerine kadar titretti Birkaç
saniye sonra şahın tekrar seslendi Çağrısışimdi daha tiz ve daha vahşiydi
Güvercinler dehşet içinde çırpınıyorlardı Onları kazıklara bağlayan kayışları zorluyor, şiddetle çırptıkları
kanatlarından tüyler kopuyor, yüksekten aşağı akan hava etraflarında hafif bir toz bulutu kaldırıyordu
Nefer ta yukarlarda şahının tuzaklara doğru inişe geçtiğini, rüzgârın kanatlarının yukarsında giderek
tızleşen bir tonla tısladığını duyabiliyordu Şahının tüm dikkatini avının üstünde yoğunlaştırdığından artık
başını kaldırmasının güvenli olduğunu biliyordu
Başını kaldırınca kuşun göğün göz kamaştırıcı mavi fonunun önünde taş gibi düştüğünü gördü Tanrısal
güzelliği olan bir yaratıktı Kanatları yarı kılıf-lanmış bir bıçak cjıbı arkaya katlanmış, başı öne uzatılmıştı
Kuşun gücü karşısında Nefer gürültüyle soluğunu salıverdi Babasının kafeslerinde bu türden şahinler
görmesine görmüştü, ama bu vahşi zarafet ve görkem hiçbirinde
-39-

r


yoktu Şahın Nefer in bulunduğu yere doğru düşerken bir mucize gibi sanki daha da buyuyor, renklen de
daha yoğunlaşıyordu
Kıvrımlı gagası nefis bir koyu sarı, ucuysa keskin ve kuzgunı siyahtı Altın renkli gözlerinin iç köşelerinde
gözyaşına benzer işaretler vardı, gerdanı krem renginde ve ermin gibi benekliydi, kanatları koyu kırmızı ve
siyahtı Kuş her yanıyla öylesine nefisti ki, Nefer bunun tanrının bir yansıması olduğundan bir an bile şüphe
etmedi Ona daha önce hayal bile etmesinin mümkün olmadığı bir özlemle sahip olmak istiyordu
Şahının ipek ağa saldırıp katlarının arasında hapsolacağı ana tüm benli ğıyle hazırlandı Yanında Taıta'nın
da aynı durumda olduğunun farkındaydı Birlikte ilen atılacaklardı
Derken inanması mümkün olmayan bir şey oldu Şahın tamamen inişe odaklanmıştı Dalışının hızı öylesine
büyüktü ki, güvercinlerin yumuşak vücut larına çarpışı dışında hiçbir şey onu durduramazdı Fakat tüm
olasılıklara rağ men şahının kanatları birden yon değiştirdi, rüzgârın gücü de onları bir an yırtıp bedeninden
koparacak gibi oldu Hava, yayılan tüylerin üzerinden uluya rak geçti, şahın de yon değiştirdi ve kendi
hızını kullanarak kendini tekrar yükseğe savurdu Birkaç saniye sonra mavi fonun önünde siyah bir lekeden
ıba retti Kederli çığlığı uzaklaşmadan önce son bir kez daha havayı titretti, sonra şahın gözden kayboldu
Nefer, "Reddetti'" diye fısıldadı "Niçin, Taıta, niçin'"
"Tanrıların amacını irdelemek biz insanlara düşmez" Onca saattir hiç kımıldamadan oturmasına rağmen
Taıta eğitimli bir atlet çevıklığıyle ayağa kalktı
Nefer, "Dönmeyecek mı acaba'" diye sordu "O benim kuşumdu Bunu kalbimin derinlerinde hissettim O
benim kuşumdu Mutlaka dönmeli"

Page 28
Taıta, 'O, tanrılar topluluğunun bir üyesidir," dedi yavaşça "Doğal düzenin bir parçası değildir o"
"lyı ama niçin reddetti' Bir nedeni olmalı" Nefer hâlâ ısrar ediyordu
Taıta hemen yanıt vermedi, bunun yerine güvercinleri salıvermeye gitti Bunca zamandan sonra kuşların
kanat tüyleri yine uzamıştı, ama Taıta bacaklarını at kılından bağlarından kurtarınca kaçmaya kalkışmadılar
Aksine bir tanesi havalanıp geldi ve ihtiyar adamın omzuna kondu Taıta yumuşak bir ha reketle onu ıkı
avucunun arasına aldı ve yükseğe fırlattı Güvercin ancak bun dan sonra yarın yukarsına uçarak yüksekteki
çıkıntının üstüne tünedi
ihtiyar adam onun uçmasını kısa bir sure seyrettikten sonra mağaranın ağzına dondu Nefer de onu ağır
ağır izledi Kalbiyle bacakları duyduğu hayal kırıklığının etkisiyle kurşun kadar ağırlaşmıştı Taıta mağaranın
karanlığında
-40-

arka duvarın dibindeki kaya çıkıntısının üstüne oturdu ve eğilerek dikenli dallar ve gübre yığınını
tutuşturdu Sevimsiz önsezilerin pençesindeki Nefer de karşısına geçerek her zamanki yerme ılıştı
Ikısı de uzun bir sure sustular Şahını kaybetmesinden dolayı duyduğu hayal kırıklığı elini alevlerin içme
sokmuşcasına acı vermesine rağmen, Nefer kendini tutuyordu Taıta'nın ancak hazır olunca konuşacağını
biliyordu ihtiyar adam sonunda ıçını çekti ve kederli bir tavırla, "Amon Ra büyüsüne başvurmak
zorundayım," dedi
Nefer şaşırdı Beraberlikleri suresince ihtiyar adamın yalnız ıkı kere bu işe kalkıştığını görmüştü Gaipten
haber almak için kendi kendine uyguladığı trans durumunun, Taıta'yı tüketen küçük bir olum olduğunu
biliyordu Ancak başka seçeneği kalmadığı takdirde, bu korku verici doğaüstü yolculuğa girişeceğini
biliyordu
Nefer az sonra Taıta'nın büyünün hazırlıklarını yapmasını huşu içinde sevr redıyordu ihtiyar adam önce
mermerden bir havanın içinde bir takım otları bir tokmakla ezdi, sonra onları ölçerek kilden bir çömleğin
içme geçirdi Ardından yukarlarındakı bir bakır güğümden üstlerine kaynar su doktu Karışımdan bulut gibi
yükselen buhar o kadar keskin kokuluydu ki Nefer'ın gözlen yaşardı
Karışım ılınırken Taıta mağaranın arkalarında gizli oldukları yerden Amon Ra bulmacasını içeren
tabaklanmış deri torbasını oraya çıkardı Ateşin başına oturarak fıldışınden yuvarlakları bir avucuna boşalttı
ve bir yandan Amon Ra'nın büyüsünü ilahı tarzında okurken diskleri parmaklarının arasında yavaşça
ovuşturmaya başladı
Amon Ra sistemi Taıta'nın yonttuğu on fildişi yuvarlaktan oluşuyordu On en kudretli mistik sayıydı Her
yontu on güç simgelerinden bırmı temsil ediyordu ve minyatür boyutta bir sanat eseriydi Taıta bir yandan
ilahiyi okurken yuvarlakları elliyor, onları parmaklarının arasında takırdatıyordu Büyünün mısra-larının
arasında onlara kendi hayat gücünü yüklemek için yuvarlakların üstüne ufluyordu Yuvarlaklar vücudunun
ısısını alınca onları Nefer'e geçirdi
"Onları tut ve üstlerine ufle," dedi, Nefer söyleneni yerme getirirken de Taıta okuduğu sihirli dizelerin
ritmine uyarak sallanmaya koyuldu O, zihninin gizli köşelerine geriledikçe gözleri de cam gibi olmaya
başladı Nefer yuvarlakları ıkı dizi halinde karşısında istiflediği sırada ihtiyar adam trans haline girmişti bile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
Beyaz Melek
Administrator
Beyaz Melek


Mesaj Sayısı : 3485
Yaş : 57
Kayıt tarihi : 23/11/07

 BÜYÜCÜLER KRALI Empty
MesajKonu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI    BÜYÜCÜLER KRALI Icon_minitimeCuma Kas. 11, 2016 9:23 am

Derken Nefer, Taıta'nm kendisine öğrettiği biçimde çömlekteki karışımın ısısını parmağıyla ölçtü Ağzı
yakmayacak kadar ılındığına kanaat getirince, ihtiyar adamın önüne diz çoktu ve çömleği ıkı eliyle ona
uzattı
-41 -

Taita karışımı son damlasına kadar içti, yüzü de alevlerin aydınlığında Asuvan'daki taş ocaklarından
çıkarılan kireç kadar beyazlaştı. İlahiyi biraz daha sürdürdü, ama sesi yavaş yavaş fısıltı düzeyinde alçaldı,
sonra sessizliğin içinde kayboldu. Artık tek ses, uyuşturucuya ve transa yenik düşerken aldığı boğuk
soluklardı. Mağaranın tabanına çöktü ve ateşin yanında uyuyan bir kedi gibi kıvrıldı kaldı.
Nefer lalasının üstünü yünlü atkısıyla örttü ve yanından ayrılmadı. Neden sonra Taita kıvranmaya ve
inlemeye başladı. Yüzünden terler süzülüyordu. Gözleri açıldı ve yuvalarının içinde dönmeye başladı.
Sonunda gözlerinin akları mağaranın karanlık gölgelerinin arasında sırıtmaya başladı.
Nefer şu sırada yaşlı adam için yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu. Taita gölgeler diyarının Nefer'in
ulaşamayacağı kadar derinlerine yolculuğa çıkmıştı. Büyünün Büyücü'ye hissettirdiği korkunç keder ve
acılara çocuğun dayanamayacağı bir an geldi. Yavaşça yerinden kalktı, yayla oku mağaranın dibinden
getirdi ve mağaranın ağzından dışarsını görmek için eğildi. Güneş tepelerin ötesinde epey alçalmıştı ve
tozların yarattığı pusta sarı bir renk almıştı. Çocuk batı tepelerine tırmandı. Doruğa varıp vadilerin ötesine
bakışını dikince kaybettiği kuştan dolayı hayal kırıklığını tüm şiddetiyle hissetti. Ayrıca, Taita'nın
gelecekten haber alma uğruna duyduğu acılar nedeniyle kaygı ve onun trans halindeyken
keşfedebilecekleri yüzünden kötü önseziler duyuyordu. İçinden koşmak, peşinde korkunç bir yırtıcı
varmış gibi kaçmak geldi. Tepeden koşa koşa inerken kumlar ayaklarının altında cavlan gibi tıslayarak
yuvarlanıyordu. Gözlerinde korku yaşlarının biriktiğini ve rüzgârda yanaklarından aşağı yuvarlandığını
hissediyordu. Böğründen terler akana, göğsü hızla kalkıp inene ve güneş ufukta alçalanana kadar koştu,
koştu. Sonunda tekrar Cebel Nagara'ya döndü ve son bir, iki kilometreyi karanlıkta kat etti.
Taita hâlâ ateşin yanında atkının altında kıvrılmış olarak yatıyordu, ama şimdi daha rahat uyumaktaydı.
Nefer de yanına uzandı. Bir süre sonra o da düşlerle karabasanların pençesinde huzursuz bir uykunun
koynuna yuvarlandı.
Uyandığında şafağın aydınlığı mağaranın ağzına ulaşmıştı. Taita ateşin başında oturmuş, kömürlerin
üstünde ceylan pirzolaları kızartmaktaydı. Hâlâ solgun ve hasta gözüküyordu, fakat pirzolalardan birini
tunçtan kamasının ucuna takarak Nefer'e ikram etti. Çocuk birden açlığını hissetti, oturup kemiği
kemirmeye başladı. Tatlı ve yumuşak etin üçüncü porsiyonunu da yutmasından sonra ilk kez konuştu. "Ne
gördün, Tata?" diye sordu.
"Tanrı kuşu niçin beni reddetmiş?"
-42-

"Bu konu karanlıktı," dedi Taita, Nefer de kehanetin olumsuz olduğunu ve Taita'nın onu bundan
koruduğunu anladı.
Bir süre konuşmadan karınlarını doyurdular, ama Nefer artık yediklerinin tadını alamıyordu. Sonunda,

Page 30
"Tuzakları serbest bıraktın," dedi. "Yarın ağı nasıl tekrar kuracağız?"
Taita kısaca, "Tanrı kuşu artık Cebel Nagara'ya gelmeyecek," dedi.
Nefer, "O zaman babamdan sonra Firavun olamayacak mıyım?" diye sordu.
Sesinde derin bir umutsuzluk seziliyordu, Taita da yanıtını yumuşattı. "Kuşunu yuvasından almak zorunda
kalacağız."
"Tanrı kuşu nerede bulacağımızı bilmiyoruz." Nefer yemeyi bırakmıştı. Yalvarır gibi Taita'ya bakıyordu.
Yaşlı adam başını salladı. "Yuvanın nerede olduğunu biliyorum," dedi. "Kehanet sırasında bana açıklandı.
Ama sen kuvvetini korumak için yemelisin. Yarın ortalık aydınlanırken yola çıkacağız. O yere kadar uzun
bir yolumuz var."
'Yuvada yavrular olacak mı?"
"Evet," dedi Taita. "Şahinler yavruladılar. Yavrular uçmaya hazırlar. Kuşunu orada bulacağız." Sessizce,
"Ya da Tanrı bize başka gizemler açıklayacak," dedi kendi kendine.
Şafaktan önceki karanlıkta deriden su torbalarını ve heybeleri atlara yüklediler, sonra eyersiz olarak
hayvanların üstüne yerleştiler. Taita önden gidiyordu. Yarın kenarını izledi ve tepelere tırmanan kolay yola
saptı. Güneş ufkun yukarsına tırmandığı sırada onlar Cebel Nagara'yı çok aşağılarında bırakmışlardı.
Nefer ileriye bakınca ufkun mavisinin önünde mavi renkte olan dağın belirsiz siluetini seçerek şaşırdı. Dağ
henüz o kadar uzaklarındaydı ki madde değil, toprak ve kaya değil de sis ve havaymış gibi gözüküyordu.
Nefer aynışeyi daha önce de görmüş olduğu hissine kapıldı. Bunu kendi kendine açıklayabilmekten
acizdi. Ama sonra hatırlayarak, "Şu dağ," diye işaret etti. "Oraya gidiyoruz, öyle değil mi, Tata?" O kadar
güvenle konuşuyordu ki Taita ona baktı.
"Nereden biliyorsun?"
Nefer, "Dün düşümde gördüm," dedi.
Çocuğun yüzündeki anlamı görememesi için Taita başını çevirdi. Zihninin gözleri şafaktaki bir çöl çiçeği
gibi açılıyor sonunda. Geleceği bizden sak-
-43-

layan karanlık perdenin ötesine bakmayı öğreniyor Yoğun bir başarı hissi duydu Horus un yüz adına
şukur, çabalar boşuna değildi Nefer,' Biliyorum, oraya gidiyoruz," diye ısrarla tekrarladı "Evet ' Taıta en
sonunda bunu doğruladı "Bir Umm Masara'ya gidiyoruz' Taıta günün en sıcak bölümünden önce onları
dikenli akasya ağaçlarının derin bir koyakta yetiştikleri bir yere getirdi Ağaçların kökleri yüzeyin çok
derı-nındekı bir kaynaktan su emiyordu Atların yüklerini üzerlerinden alıp onlara su ıçırdıkten sonra Nefer
koruda dolaştı ve birkaç dakikaya kalmadan o yoldan geçen başkalarının bıraktıkları izlen keşfetti
Heyecanla Taıta'yı çağırdı ve küçük bir araba kafilesinin tekerlek izlerini gösterdi Tahmınınce on
arabaydılar Yemek pişirmek için yakılan ateşin küllerini ve atlar yakındaki akasya ağaçlarına bağlıyken
adamların uyumak için yattıkları yerde yassılmış olan
toprağı da gösterdi
Page
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rose-garden.niceboard.net
 
BÜYÜCÜLER KRALI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 8 sayfasıSayfaya git : 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gül Bahçesi :: Kültür & Sanat :: EDEBİYAT-
Buraya geçin: