(¯`•._.•♥♥ROSE GARDEN♥♥•._.•´¯) |
| | BÜYÜCÜLER KRALI | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:24 am | |
| Endişeyle,' Hıksos mu9' diye sordu Atların bıraktıkları gübre henüz çok tazeydi topu topu birkaç günlük Dışları kurumuştu, ama kümenin birini bir değnekle yardığında ıçı hâlâ yaştı 1 Bizimkiler' Taıta arabaların izlerini tanımıştı Bu parmaklı tekerleklerin dizaynını onlarca yıl önce kendisi yapmıştı ne de olsa Birdenbire eğilerek bir arabanın on siperinden düşmüş olan ve gevşek toprağa yarı yarıya gömülü durumda bulunan tunçtan gül biçiminde minik bir susu yerden aldı "Hafif süvari birliklerimizden bin, büyük bir olasılıkla Fat Alayı Lord Naja'nın kumandasındaki birliklerden," dedi Nefer,' Burada, mevzilerinden bu kadar uzakta ne yapıyorlar9" diye sordu Ama Taıta omuzlarını sılktı ve huzursuzluğunu belli etmemek için başını obur yana çevirdi ihtiyar adam dinlenme surelerini kısa kesti ve güneş hâlâ tepelerındey-ken yollarına devam ettiler Bir Umm Masara'nın silueti yavaş yavaş belırgın-leştı ve ılerlerındekı göğün yarısını doldurdu Çok geçmeden boğazların, kayaların ve yarların çizgilerini ve yaralarını seçmeye başladılar ilk bayırların doruğuna vardıklarında Taıta atını durdurdu ve geriye baktı Uzakta bazı hareketler dikkatini çekti ve daha iyi görmek için ellerini gözlerine siper etti Aşağıdaki çölün ılersınde ve fersahlarca uzakta soluk tozlardan oluşmuş tüy gibi bir küme görebiliyordu Bunu bir sure izledikten sonra doğuya, Kızıldenız e doğru hareket halinde olduğunu gördü Tozu kaldıran hareket halinde bir ceylan su-rusu ya da bir savaş arabası kafilesi olabilirdi Ama Taıta, firavun kuşunu avlamaktan başka bir şey duşunemeyen ve bakışını ilerdeki dağın siluetinden ayı- 44 -
ramayan Nefer'e bundan söz etmedi Topuklarını atının böğürlerine sapladı ve oğlanın yanına ilerledi O gece Bir Umm Masara bayırının yarı yerinde mola verdiklerinde Taıta yavaşça, "Bu gece ateş yakmayacağız," dedi Nefer buna karşı geldi "Ama hava o kadar soğuk ki" "Biz de burada o kadar göz önündeyiz ki bir ateş çölde on fersah uzaktan görülebilir" 'Yoksa orada düşmanlar mı var9" Nefer'ın yüzündeki anlam değişti Kararan manzaraya kalbi çarparak baktı "Haydutlar mı9 Yağmacı Bedeviler mı9" Taıta, "Daima düşmanlar vardır,' dedi "Üşümek ölmekten iyidir" Gece yarısından sonra buz gibi rüzgâr Nefer'ı uyandırınca, midillisi de te-pınıp kışneyınce, çocuk koyun postundan battaniyesinin altından çıktı ve onu sakinleştirmeye gitti Taıta'nın da uyanık olduğunu ve biraz ilerlerinde oturduğunu gördü ihtiyar adam, "Bak1" diye emretti ve ovayı işaret etti Uzaklarda titrek bir/ parıltı vardı Taıta, "Bir kamp ateşi," dedi "Bizim birliklerimizden biri olabilir Dun geceki izlen bırakanlar"
Page 32 Taıta, "Olabilir," diye doğruladı "Ama olmayabilir, başkaları da olabilir" Nefer uzun uzun düşünür göründüğü bir aradan sonra, "Yeterince uyudum," dedi "Zaten hava fazla soğuk Atlarımıza binip uzaklaşmalıyız Şafağın bizi burada dağın çıplak yamacında yakalamasını istemeyiz" Atları yine yüklediler, ay ışığında da yaban keçileri tarafından açılmış kaba bir patika keşfettiler Bu onları Bir Umm Masara'nın sağ sırtının obur yanına geçirdi, öyle ki ışık kuvvetlenmeye başlarken uzaktaki kampın olası gözcülerinin görüş açısından çıkmış bulunuyorlardı Güneş Tanrısı Amon Ra'nın arabasının doğudan şiddetle fırlamasıyla dağ altın renkli bir ışığa boğuldu Boğazlar güneşin aydınlığının daha da kararttığı gölgelerin karanlığı içindeydiler, daha aşağılarda ise vahşet uçsuz bucaksızdı Nefer başını arkaya atıp, "Baki N'olur baki" diye sevinçle haykırdı ve kayalık doruğu işaret etti Onun işaret ettiği yere bakan Taıta, ıkı kara lekenin gökte daireler çizdiğini gördü Bir tanesi güneş ışığının içme girince bir an bir göktaşı gibi ışıldadı Taıta, "Saltanat şahinleri," diye gülümsedi "Bir erkekle bir dışı" Atların üstünden yükleri indirdiler ve daireler çizen kuşları izleyebilecekleri, gözlem yapmaya elverişli bir yer buldular Bu uzaklıktan bakınca bile Nefer'ın kelimelerle ifade edemeyeceği kadar görkemli ve güzeldiler -45-
Derken kuşlardan bin, daha küçük olan erkek, birdenbire uçuş düzenini bozdu ve rüzgârın aksı yönüne dondu Uyumlu kanat çırpışları birden beklenmedik bir şiddete burundu Nefer, "Keşfetti,1 diye bağırdı Gerçek şahın avcısının heyecanıyla neşesini sergiliyordu "Seyret onu şimdi" Başlayan alçalış o kadar hızlıydı ki bir an bile bakışı kuşun üstünden uzaklaştırmak avı kaçırmak anlamına gelirdi Erkek şahın fırlatılan bir mızrak gibi gökten duştu Bir tek güvercin yarın dibinde hiçbir şeyden habersiz olarak pıtı pıtı ilerliyordu Tombul kuşun tehlikeyi birdenbire algılayarak şahının yolu üstünden kaçmaya çalıştığı anı Nefer hemen fark etti Kaya yüzünün gu-venlılığıne doğru o kadar şiddetli bir dönüş yaptı ki telaşlı kanat çırpışları arasında sırtüstü yuvarlandı Karnı bir an korumasız kalmıştı Erkek şahın her ıkı pençesıyle içme dalınca büyük kuş koyu mor ve mavi bir dumanın içinde erimiş göründü Tüyler sabah ruzgârıyla uzun bir bulut halinde sürüklendiler, pençelerini güvercinin karnına derinlemesine saplamış olan şahın onunla birlikte boğaza daldı Avcıyla kurbanı Nefer'ın durduğu yerin az ötesinde kayalık yamaca çarptılar Düşüşlerinin tok gurultusu yardan öteye yansıdı ve boğazın derinlerinde vınlayarak uzaklaştı Nefer heyecandan zıplıyordu, oldum olası avcışahinlerin bir tutkunu olan Taıta bile sevincini gizlemedi Şahın öldürme rıtuelını tamamlarken o da, 'Bak-her'' diye bağırdı Kuş, olağanüstü desenli kanatlarıyla olu güvercinin üstünü örttü ve avına sahip olduğunu ilan etti Dışışahın havada zarif helezonlar çevirerek eşme katılmak için aşağı indi ve onun yanındaki bir kayanın
Page 33 üstüne kondu Erkek şahın avını eşinin paylaşması için kanatlarını katladı Ikısı birlikte ustura keskınlığındekı gagalarıyla güvercinin leşini parçalayıp yemeye koyuldular her darbeden sonra başlarını kaldırıp vahşi sarı gözleriyle Nefer'e kotu kotu bakıyor, bir yandan da kanlı et, kemik ve tüy parçalarını yutuyorlardı insanlarla atların varlığından haberleri vardı, ama aradaki mesafeyi korudukları surece onlara göz yumuyorlardı Güvercinden geriye yalnızca kayanın üstünde kanlı bir leke ve sürüklenen bir, ıkı tüy kalınca, düzgün karınları da adamakıllışışınce, şahın çifti tekrar havalandı "izle onları'' Taıta eteklerini kaldırdı ve asla güvenilemeyecek taşlık bayıra tırmanmaya başladı 'Kaybetme onları ı -46-
Nefer daha hızlı ve daha çevikti Altlarındaki dağın boynu boyunca koşarken yükselen | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:25 am | |
| kuşlardan bakışını ayırmıyordu Dağ doruğunun altında ikiz uçlara ayrılıyordu Siyah taştan kuleler aşağıdan bakılınca bile göze korkunç görünüyorlardı Şahinlerin bu doğa anıtı boyunca yükselmelerini izlediler, sonunda da Nefer onların nereye gittiğini anladı Doğudaki kulenin yarı yerinde kayanın dışa doğru bir çıkıntı yaptığı yerde taşın yüzünde V biçiminde bir yarık vardı Bunun içinde kuru dal ve çalı çırpıdan bir düzlük inşa edilmişti Nefer, "Yuva'" diye bağırdı "Yuvalan orada'" Başlarını arkaya atmış durumda yan yana duruyorlar, şahinlerin birbirleri arkasından yuvanın kenarına tunemelerını ve güvercin etini kursaklarından kusmak için ıkınmalarını seyrediyorlardı Yarın yüzünü yalayan rüzgârla Nefer e hafif bir ses daha ulaştı, beslenmeyi bekleyen sabırsız yavru kuşların korosuydu bu O ve Taıta bu yandan şahın yavrularını goremıyorlardı Nefer sıkıntıyla zıplıyordu. "Batı tepesine tırmanırsak, yuvanın ıçını görebiliriz sanırım," dedi Taıta, "Önce atların ışını halletmeme yardım et," diye emretti Hayvanları bağladılar ve onları, uzaktaki Kızıldenız'den esintilerle gelen çıylerın beslediği seyrek dağ otu kümelerini yemeye terk ettiler Batı doruğuna tırmanış sabahlarının kalan kısmını aldı Taıta nın tepenin uzak yanındaki en kolay yolu hiç şaşmadan seçmesine rağmen Öyleyken, bazı yerlerde ayaklarının dibindeki uçuruma gözü iliştikçe Nefer soluğunu gürültüyle içme çekiyor ve başını obur yana çeviriyordu Sonunda doruğun hemen altındaki dar bir çıkıntıda buldular kendilerini Kendilerini toparlamak ve araziyle uzaktaki denizin görkemini seyretmek için orada bir sure çomelıp kaldılar Yaratılışın butunu sanki ayaklarının dibine serilmişti Rüzgâr da bir yandan etraflarında uluyor, Nefer m etekliğinin katlarını çekiştiriyor ve lülelerini karıştırıyordu 'Yuva nerede''" diye sordu Yükseklerdeki bu güvenilmez yerde bile aklı yalnız bir tek şeyin üstünde odaklanmıştı "Gel1" Taıta yerinden kalktı ve sandal ayakkabılarının burnu boşluğun üstünde olduğu halde çıkıntı boyunca ayaklarını sürümeye başladı Köşeyi döndüler ve doğu doruğu yavaş yavaş gorus açılarına girdi Yalnızca otuz, kırk metre uzaktaki, ama onlardan Nefer'ın başını döndüren bir uçurumla ayrılmış bulunan dikey kaya yüzüne bakıyorlardı Uçurumun bu yanında yuvanın biraz yukseğındeydıler ve ıçını görebiliyorlardı Dışışahın yuvanın kenarına tünemişti ve içersinin görülmesini onluGeneral Page 34 -47-
yordu Başını çevirdi ve doruğun boynunun etrafını çevirenlere ham hain bak ti Sırtındaki tüyleri, tıpkı öfkeli bir aslanın yelesini kabartması gibi havaya dikti Sonra vahşi bir çığlık atarak kendini boşluğa fırlattı ve bakışını onlardan ayırmadan rüzgârın üstünde hareketsiz kaldı O kadar yakındaydı ki kanatlarındaki her tüy net olarak görülebiliyordu Dışı kuşun hareketi yuvanın içinde bulunduğu kayadaki yarığı ortaya çıkarmıştı Tüyler ve yaban keçilerinin yunuyle astarlanmış dallardan orulu çanağın içme genç bir kuş çifti büzülmüştü Hemen hemen birer yetişkin olmuşlar, aşağı yukarı anneleri kadar büyümüşlerdi Nefer onlara huşuyla bakarken bir tanesi doğrulup kanatlarını sonuna kadar açtı ve hızla çırptı "Ne kadar güzel" Nefer özlemle homurdandı "Hayatımda gördüğüm en güzel şey bu ' "Uçuş anına hazırlık için idman yapıyor," diye uyardı onu Taıta "Bak, ne kadar güçlü olmuş Birkaç güne kalmadan yuvadan uçacak ' Nefer, "Hemen bugün onları yakalamak için yukarı tırmanacağım" diye ahdetti ve çıkıntı boyunca geri donecekmış gibi bir hareket yaptı, ama Taıta elini omzuna dayayarak onu durdurdu "Bu düşünmeden yapılabilecek bir iş değildir Plan yapmak için kıymetli zamanlarımızın bir kısmını harcamalıyız Gel, yanıma otur" Nefer gelip omzuna dayanınca Taıta karşılarındaki kayanın özelliklerini birer birer işaret etti "Yuvanın altında kaya cam kadar pürüzsüz Hemen hemen on beş, yirmi metre boyunca hiçbir tutamaç, ayağını koyabileceğin hiçbir çıkıntı yok ' Nefer bakışını genç kuştan ayırarak aşağı baktı Midesi ağzına geldiği halde bunu görmezlikten gelmeye çalıştı Aynen Taıta'nın dediği gibiydi bu yükseklerde yaşayan emin adımlı o tavşana benzer yaratıklar, hırakslar bile bu dikey kayanın üstünde ayaklarını basacak bir yer bulamazlardı "O yuvaya nasıl ulaşabilirim, Tata7 O civcivleri istiyorum onları öyle istiyorum ki" 'Yuvanın yukarsına bak" Taıta parmağıyla işaret etti "Yarığın nasıl yukarıya, ta yarın tepesine kadar tırmandığını görüyor musun'" Nefer başını eğdi Taıta'nın ona gösterdiği tehlikeli yola bakarken konu-şamıyordu "Yuvanın yukarsındakı doruğa ulaşmanın bir yolunu bulacağız Eyerlerin iplerini yanımıza alacağız Seni doruktan o çatlağa indireceğim Çıplak ayaklarını ve yumruğunu yana kaydırıp o aralığa sıkıştırırsan tutunabılırsın, ben de iple sana destek olurum "
Nefer hâlâ konuşamıyordu Taıta'nın önerdiği şey başını dondurmuştu Herhalde hiçbir canlı yaratık bu tırmanışa girişip hayatta kalmayı başaramazdı Taıta onun neler hissettiğini anlıyordu, ısrar etmedi "Bilmem ki ' Nefer reddetmeye hazırlandı, ama sonra sustu ve yuvanın içindeki ıkı genç kuşa baktı Bunun kaderi olduğunun farkındaydı Bir tanesi kendi tanrı kuşuydu, bu da babalarının tacına ulaşmasının biricik yoluydu Şimdi caymak tanrıların onun için seçtikleri her şeye sırt çevirmek anlamına gelirdi Gitmek
Page 35 zorundaydı Nefer, "Deneyeceğim,1 diyerek ayağa kalktı "Aşağı inip hazırlanalım " Ertesi sabah derme çatma kamplarını terk ettiler ve ortalık henüz karanlıkken yukarıya tırmanışa geçtiler Taıta her nasılsa Nefer'ın genç gözlerinin bile fark edemediği bir patikaya basmayı başarmıştı Ikısı de ketenle at kılından örülen ve atları bağlamakta kullanılan birer ip kangalı taşıyordu Küçük su torbalarından birini de yanlarına almışlardı, Taıta, güneş gökte yükseldiği zaman kulenin sıcak olacağına dair Nefer'ı uyarmıştı Doğu kulesinin uzak yanına ulaştıklarında kuvvetlenen ışıkta tepelerindeki kaya yüzünü görebiliyorlard | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:26 am | |
| görebiliyorlardı Taıta tırmanış yolunu incelemek için bir saat harcamıştı Sonunda kanaat getirdi "Kadın mutlak büyük Horus adına başlayalım," dedi ve tanrının yaralı gözünün işaretini yaptı Sonra Nefer'ı tırmanışa başlamak için seçtiği noktaya götürdü ipin bir ucunu beline dolarken çocuğa, "Ben önden gideceğim," dedi "Ben ilerledikçe ıpı boşaltmaya başla Ne yaptığımı seyret, sana seslendiğim zaman da ıpı kendi beline bağla ve beni izle Eğer kayarsan seni tutacaktır " Nefer önce dikkatle tırmandı Taıta'nın gittiği yolu izliyordu Her tutamaca asılırken yüzü geriliyor, parmak boğumları bembeyaz kesiliyordu Taıta yukardan ona cesaret verici sözler mırıldanıyor, yukarıya doğru her hareketinden sonra çocuğun kendine güveni artıyordu Taıta'nın yanına ulaştı ve ona sırıttı 'Kolay oldu " "Ama zorlaşacak " Taıta böyle diyerek bir sonraki kayaya tırmanmaya başladı Nefer şimdi onun arkasından maymun gibi koşuyor heyecanla neşeden gevezelik edip duruyordu Kaya yüzündeki bir bacanın altında duruyorlardı Bu, yukarıya doğru ıncelerek dar bir çatlak oluşturuyordu "Bu, tepeye vardığımız zaman yuvaya kadar yapacağımız inişten farksız Ellerimle ayaklarımı oyuğun içme nasıl sıkıştırdığımı izle " Taıta bacanın içme
| |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:26 am | |
| Buyuculer Kralı / F 4 -49- girdi ve yavaş olmakla beraber, ara vermeden tırmanmaya koyuldu Baca da-ralınca merdivene tırmanan bir adam gibi devam etti Etekleri sıska ihtiyar bacaklarına çarpıyor, Nefer de ketenin altında adamın erkekliğinin kesildiği yerdeki kaba yara ızını görebiliyordu Nefer orasını daha önce de gördüğü ve alıştığı için, korkunç sakatlık onu artık dehşet içinde bırakmıyordu Taıta ona yukardan seslendi, Nefer de bu kez kayaya dans eder gibi tırmanmaya girişerek çıkışın doğal ritmiyle uyum sağladı Niçin elmasındı ki? Taıta gururunu mantıklı sınırlar içinde zapt etmeye çalıştı Damarlarında ne de olsa Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlP | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:26 am | |
| savaşçıların ve büyük atletlerin kanı dolaşıyor Sonra gülümsedi ve gözlen yine gençmış gibi parladı Ona öğretmesi bana duştu ve tabu ki o şimdi benden ustun konumda, diye duşundu Doğu tepesinin doruğunda yan yana durduklarında güneş gökyüzünün yarı yerme kadar yükselmişti "Burada bir sure dinleneceğiz" Taıta su torbasını omzundan indirdi ve yere çoktu "Ben yorgun değilim, Tata" "Öyle de olsa dinleneceğiz" Taıta su torbasını ona uzattı ve sudan belki bir düzine yudum içmesini seyretti Nefer soluklanmak için durunca, 'Yuvaya iniş daha zor olacak," dedi 'Sana yolu gösterecek kimse olmayacak ve kayanın bir yerinde eğim yüzünden ayaklarını göremeyeceğin bir yer bulunacak," dedi "Beni merak etme, başarırım Tata " Taıta, "Tanrılar isterse başarırsın," dedi ve altlarında uzanan dağın, denizin ve çölün görkemini seyretmek için başını öte yana çevirdi Aslında dudaklarının dua ediyormuş gibi kıpırdadığını çocuğun görmesini istememişti "Kanatlarını onun üstüne ger, güçlü Horus Çünkü o senin seçimin Onu koru, artık bir tanrıça olan hanımım Lostrıs, çünkü o senin rahminin meyvesi ve kanının kanı Elini ondan uzaklaştır menfur Seth ve sakın ona dokunma Çünkü bu çocuğu koruyanlara karşı gelemezsin " Karanlıkların ve kaosun tanrısına meydan okumanın akıl ışı olup olmadığını bir an düşündükten sonra uyarısını küçük bir rüşvetle yumuşatmayı seçti "Onu görmezlikten gel, cömert Seth, ki oradan bir dahaki geçişimde Abydos'dakı tapınağında sana bir okuz kurban edeyim" ihtiyar adam az sonra ayağa kalktı "Denemeyi yapmanın zamanı geldi" Dorukta öne geçti ve uzak uçta durarak kamp yerme ve bu yükseklikten bakınca göze yeni doğmuş fareler kadar minik gözüken otlamakta olan atlara baktı Dışışahın hâlâ uçuyor, boğazın yukarsında daireler çiziyordu Taıta ku- -50-
şun davranışında bir acayiplik olduğunu duşundu Özellikle kuşun, | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:27 am | |
| -50-
şun davranışında bir acayiplik olduğunu duşundu Özellikle kuşun, kral şahinlerde daha önce hiç duymadığı çaresiz bir çığlık salıvermesi çok garibine gitti ihtiyar adam bakışıyla gökleri taradıysa da, şahının erkeğinin hiçbir izine rastlayamadı Sonra bakışını eğerek uçurumun obur yanına, dağın ana doruğuna ve bir gün önce üstünde durdukları raf gibi çıkıntıya baktı Altındaki kayanın çıkıntısı kuşun yuvasını gözden gizlediği için, bu yönünü saptamasına yardım etti Çıkıntı boyunca dikkatle yer değiştirerek çatlağın başlangıcını buldu Bunu tanıdı, aşağı uzanarak şahinlerin yuvalarını yaptıkları yarığa açılıyordu ihtiyar adam yerden bir çakıl alarak kenardan aşağı bıraktı Taş kaya duvarı boyunca düşerek gözden kaybolana kadar takırdadı Taıta, taşın düşüşünün yuvadaki erkek şahını harekete geçireceğini, böylece yuvanın tam konumunu saptayabileceğini düşünmüştü Ama şahinden hâlâ bir iz yoktu Yalnızca dışı kuş amaçsız dairelerini çizmeyi, garip ve acıklı çığlıklarını atmayı sürdürüyordu Taıta, Nefer'ı yanına çağırdı ve ipin bir ucunu onun belinin etrafına geçirdi Düğümü dikkatle sınadıktan sonra ipin butun uzunluğunu santim santim parmaklarının arasından geçirerek tarazlanmış ya da zayıflamış bir yeri olup olmadığını kontrol etti "Yavru kuşu taşıman için heyben var," dedi Nefer, tırmanışta ve inişte hareketlerini engellememesi için heybeyi omzuna bağlamıştı Taıta bunun da düğümünü kontrol etti P | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:28 am | |
| "Telaşı bırak artık, Tata Babam senin bazen ihtiyar bir kadından farksız olduğunu söylüyor" "Baban bana karşı biraz daha saygılı olmalı Ne de olsa cıyaklayan bir bebek olduğu sıralarda poposunu sildim ben Aynen senınkını de sildiğim gibi " Taıta hızla burnunu çekti ve kaçınılmaz anı geciktirmek ister gibi çocuğun belindeki düğümü bir kere daha kontrol etti Ama Nefer kayanın kenarına yu-rudu ve uçurumun kıyısında hiçbir duraksama göstermeden dimdik durdu "Hazır mısın9" Nefer omzunun üzerinden arkaya baktı ve ihtiyar adama bembeyaz dişleriyle koyu yeşil gözlerini ışıldatan bir gülümseme yöneltti Bu gözler Taıta'ya Kraliçe Lostrıs'ı korkunç şekilde hatırlatıyordu Nefer'ın babasının aynı yaştaki halinden çok daha yakışıklı olduğunu ıçı sızlayarak duşundu "Burada butun gün zaman olduremeyız ' Nefer, aynen Fıravun'un tavırlarını taklit ederek babasının en gözde sözlerinden birini kibirli bir ses tonuyla söyledi -51 -
Taıta yere oturdu, topuklarını çatlağın içme dayadı ve arkaya eğilerek omzundakı ıpı gergin tutabileceği bir pozisyona geçti Nefer'e başıyla işaret etti Uçurumun kenarından kendini aşağı bırakırken o kendini beğenmiş sırıtışın çocuğun yüzünden silindiğini fark etti Nefer ağır ağır aşağı kayarken o da ıpı yavaş yavaş salmaya girişti Nefer böylece kaya duvarındaki çıkıntıya ulaştı ve buraya ıkı eliyle asılarak çıkıntının altında ayaklarına basacak bir yer bulmak için bacaklarını aşağı sarkıttı Çatlağı ayak parmaklarıyla buldu, çıplak ayaklarının birini ıçerı^ ? doğru itti, duruşunu sağlamlaştırmak için ayak bileğini kıvırdı, sonra da aşağı kaydı Yukarıya Taıta'ya son bir kez bakarak gülümsemeye çalıştı, ama yüzünü buruşturmaktan öteye gidemedi, hemen sonra çıkıntının altına geçti Ama obur ayağına bir destek bulmasına kalmadan ayağının çatlağın içinden kaydığını hissetti ve ipin etrafında dönmeye başladı Ayağı desteğinden kurtulduğu takdirde ipin ucunda çaresiz biçimde asılı kalacaktı Yukardakı ihtiyar adamın onu yukarı çekecek güce sahip olduğundan şüpheliydi Umutsuzca çatlağı yakaladı, parmaklarının taşa sarılmasıyla da yine dengesini sağladı Obur eliyle de bir hamle yaparak bir sonraki tutamacı yakaladı Çıkıntı arkasında kalmıştı, ama kalbi kut kut çarpıyor, solukları boğazında tıslıyordu "lyı mısın'" Taıta'nın sesi ona yukardan ulaştı 'lyıyımi" diye soludu Dizlerinin arasından aşağı bakınca kayadaki çatlağın genişleyerek yerini yuvanın yukarsındakı yarığa bıraktığını gördü Kolları yorulmuştu ve titremeye başlıyordu Sağ bacağını aşağı uzatarak ayağına yeni bir destek buldu Taıta'nın hakkı vardı, yardan inmek yukarı tırmanmaktan daha zordu Nefer sağ elini aşağı doğru hareket ettirince, parmak boğumunun derisinin sıyrılmış olduğunu ve kayanın üstünde kanlı bir iz bıraktığını gördü Santim santim aşağı kayarak çatlağın yarığın içme açıldığı noktaya geldi Bir kez daha elini çıkıntının etrafında dolaştırarak gizli bir tutamaç aradı ~ Bir gün önceki Taıta'yla birlikte boğazın obur yanında oturup durumu tartıştıkları zaman bu geçiş noktası gözüne o kadar kolay gözükmüştü ki Oysa şimdi her ıkı ayağı havada sallanıyor, uçurum onu bir canavarın ağzı gibi kendine çeker görünüyordu Çocuk inledi ve her ıkı eliyle asılarak kayanın yüzü Page 38 yapıştı Şimdi korkuyordu Cesaretinin son kalıntıları da onu çekiştirerek yardan koparmaya çalışan sıcak rüzgârla uçup gitti Aşağı bakınca gözyaşları ya- -52-
naklarındakı terle karıştı Uçurum onu çağırıyor, dehşet pençeleriyle onu kendine çekiyor, onu benliğinin en derin noktasına kadar hasta ediyordu "Kıpırda'" Taıta'nın sesi ona ulaştı Ses hafif ama telaşlıydı 'Hareket etmeye devam etmelisin" Nefer müthiş bir çabayla yeni bir hamle için kendini toparladı Çıplak ayak parmakları altında aranıyordu, böylece, ona destek olacak kadar geniş gözüken bir çıkıntı buldu Ağrıyan ve titreyen kollarıyla asılarak kendini aşağı bıraktı Ayağı birden çıkıntının üstünden kaydı, kolları da artık ağırlığını taşıyamayacak kadar yorulmuştu Bağırarak düşmeye başladı Ama yalnızca ıkı kolunun uzunluğu kadar duştu Aynı anda ip etme saplandı, kaburgalarının altında bedenini sıkıştırarak onu boğulma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı Yalnızca ip ve yukarsındakı ihtiyar adamın tuttuğu çocuk boşlukta sallanır durumda kalmıştı "Nefer, beni duyabiliyor musun9" Taıta'nın sesi onu tutma çabasından boğuklaşmıştı Çocuk bir yavru köpek gibi inliyordu "Bir tutamaç yakalamalısın Orada asılı kalamazsın " Taıta'nın sesi onu sakınleştırdı Gözlerini kırpıştırarak yaşlan gözlerinden uzaklaştırdı ve kayanın yüzüne yalnızca kolunun uzunluğu kadar bir uzaklıkta olduğunu gördü Taıta, "Yapışi" diye onu yüreklendiriyordu, Nefer de yarığın karşısında asılı olduğunu fark etti Açıklık vücudunu içme alacak kadar derin, eğimli çıkıntı da üstünde durabileceği kadar genişti Tek sorun oraya ulaşabılmesıydı Titreyen elmı uzattı ve duvara parmak uçlarıyla dokundu Kendini o yöne doğru sallamaya hazırlandı Bir omur boyu kadar uzun gözüken çabalardan sonra aralığa ulaşabildi, her ıkı çıplak ayağını çıkıntının üstüne yerleştirmeyi ve aralığa ıkı büklüm halde çomelmeyı başardı Oraya soluk soluğa sıkıştı Taıta yukarda ipin ucundaki ağırlığın hafiflediğini hissetti ve aşağıya cesaret verici sözlerle seslenmeye başladı "Bak-her, Nefer Bak-her! Neredesin?" "Yuvanın yukarsındakı yarığın içindeyim ' "Ne görebiliyorsun?" Taıta, ayaklarının altındaki boşluğu düşünmemesi ıçm çocuğun aklını başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordu Nefer gözlerine akan terleri elinin tersiyle sildi ve aşağıya baktı "Yuvanın kenarını görebiliyorum" "Sana ne kadar uzak7" "Yakın sayılır" "Oraya ulaşabilir mısın7" -53-
Page 39
"Deneyeceğim " Nefer kamburlaştırdığı sırtını dar yarığın tavanına yapıştı-rak eğimli çıkıntının üstünde yavaşça aşağıya doğru ayaklarını surdu Hemen altında yuvanın dışına taşan kuru dallan fark ediyordu Daha fazla indikçe, yuvayı santim santim daha iyi görmeye başladı Bir sonraki seslenişinde sesi daha güçlü ve heyecanlıydı 'Erkek kuşu görebiliyorum' Hâlâ yuvanın içinde" Taıta bağırarak sordu "Ne yapıyor'" "Yuvanın içinde büzülmüş durumda Sanki uyuyor' Nefer'ın sesi şaşkındı 'Yalnız sırtını görebiliyorum" Erkek kuş kıpırdamıyordu Düzensiz yuvanın yüksek kenarına abanıp kalmıştı Ama tepesindeki patırtıya rağmen nasıl uyur ve her şeyden habersiz gözükürdü9 Nefer'ın buna aklı ermıyordu Şahının ona bu kadar yakın olmasının, kendisinin de yuvaya hemen hemen dokunabilecek kadar yakın olmasının heyecanı arasında kendi korkusunu unutmuştu Yarığın tabanı ayaklarının altında duzelıp başının yukarsında da dik durmasına yetecek kadar yer bırakınca daha hızlı ve daha güvenli hareket etmeye başlamıştı "Başını görebiliyorum " Erkek şahın bir avının uslunu ortermış gibi kanatlarını açmış durumda uzanmıştı Nefer ne kadar güzel hayvan, diye duşundu Ona hemen hemen dokunabilecek kadar yakınım, ama o hâlâ hiçbir korku belirtisi göstermiyor Uyuyan kuşu yakalayabileceğinin birden bilincine vardı Bu çabayı göstermeye hazırlandı Omuzlarını yarığın ıkı duvarına yapıştırdı Çıplak ayakları da altında güvenli bir konumdaydı Yavaşça erkek şahine doğru eğildi, ama ona dokunabilecekken birden durdu Kahverengi sırt tüylerinde minik kan damlacıkları göze çarpıyordu Cilalanmış minik yakutlar gibi güneş ışığında ışıldıyorlardı Nefer midesinin dibinde anı bir çöküntü hissetti Şahının olduğunu anlamıştı Çok değerli bir şeyi elinden alınmış gibi korkunç bir kayıp hissi duydu Şahının ölümünden çok daha fazla bir şeydi bu Kral kuş bir tanrının ve bir kralın simgesiydi Çocuk bakarken kuşun leşinin Fıravun'un cesedine dönüştüğünü görür gibi oldu Gırtlağından bir hıçkırık koptu Bu arada elini hızla çekmişti Tam zamanında yapmıştı bunu Anında hışırtı gibi kuru bir ses ve tıslayan bir hava akımı hissetti Pırıl pırıl siyah renkte dev bir cisim, az önce elinin olduğu yere doğru sakladı Bu arada kuru dallardan ve çalı çırpıdan yatağa o kadar şiddetle çarpmıştı ki butun yuva sarsıldı - 54-
Nefer yarığın sınırlı hacminin müsaade ettiği ölçüde geriledi Yüzünün önünde sallanan ve kıvrılan korkunç yaratıktan bakışını ayıramıyordu Görüşü sanki daha netleşmişti Zaman bir karabasan yavaşlığıyla ilerliyordu Erkek şahının leşinin ötesinde yuvanın çukuruna büzülmüş olu yavruları ve dev bir siyah kobranın etraflarında kenetlenmiş kalın ve pırıl pırıl halkalarını gördü Yılan başını kaldırmış, siyah ve beyaz renklerde çarpıcı bir desen sergileyen boynunu alabildiğince şişirmişti Kaygan siyah dil sırıtan, ince dudakların arasında titriyordu Gözler dipsiz gibi gözüken bir siyahlıktaydı, yalnızca ortalarındaki yıldız biçimli bir ışık yansıması Nefer'ı sanki ipnotize etmeye çalışıyordu
| |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:29 am | |
| Nefer, Taıta'yı uyarmaya çalıştı, ama gırtlağından hiçbir ses çıkmadı Gözlerini kobranın korkunç bakışından ayıramıyordu Başı hafifçe ıkı yana sallanıyordu, ama şahının yuvasını taşarcasına dolduran dev halkalar kâh büzülüyor, kâh kasılıyordu Yuvanın dallarına sürtündükçe yılanın derisinin her bir pulu değerli bir taş gibi ışıldıyordu Her bir halka Nefer'ın kolu kadar kalındı ve kendi etraflarında donuyorlardı Kafa arkaya salınıyor, ağız açılıyor, Nefer de hayvanın gırtlağının soluk renkli mukozasını görebiliyordu Hemen hemen şeffaf olan dişler yumuşak zar katlarının arasından dimdik çıkıyordu her bir kemik iğnesinin ucunda ise renksiz bir zehir damlacığı göze çarpıyordu Derken korkunç kafa ileriye doğru anı bir hamle yaptı ve kobra Nefer'ın yüzüne saldırdı Çocuk haykırarak kendini yana attı, dengesini kaybetti ve yarıktan arkaya doğru yuvarlandı Taıta ipte anı bir ağırlık artışına karşı hazırlıklı olmasına rağmen, Nefer'ın ağırlığının ıpı germesi üzerine yarın tepesindeki dengesini az daha kaybediyordu At kılından ipin bir halkası parmaklarının arasından kayarak etini kavurdu, ama ihtiyar adam dayandı Altında çocuğun anlaşılmaz bir şeyler haykırdığını duyabiliyor, ipin ucunda sallandığını hissediyordu Nefer rakkas gibi yarıktan uzaklaştı, sonra tekrar şahının yuvasına doğru dondu Kobra başarısız hamlesinden sonra kendini hızla toparlamış ve bir kere daha dikilmişti Bakışını çocuğun üzerine dikti ve onu karşılamak üzere başını çevirdi Aynı anda gırtlağından tüyler ürpertici bir tıslama salıverdi Nefer bir kere daha bağırdı ve doğru üzerine uçarken yılana bir tekme savurdu Taıta bu çığlıktaki dehşeti duydu ve yaşlı kaslarını basınçtan çatırda-tırcasına arkaya yaylandı -55-
Kobra menziline girdiğinde içgüdüsel olarak Nefer'in gözlerine doğru bir hamle yaptı, ama Taita'nın tam o anda ipi çekmesi üzerine Nefer yana savruldu. Yılanın ardına kadar açık çenesi çocuğun kulağının bir parmak uzağından geçti, ama sonra ağır vücut kırbaç gibi saklayarak Nefer'in omzuna çarptı. Nefer ısırıldığını anlayarak bir çığlık daha attı. Boşlukta bir kere daha eski yerine dönerken omzundaki yılanın dişlerini sapladığı yere baktı ve heybenin kalın deri katının üstüne yayılmış soluk sarı renkli zehri gördü. Derin bir ooh çekerek heybeyi omzundan kopardı ve kobranın hazır durumda beklediği yere yaklaşırken heybeyi önünde kalkan gibi tuttu. Çocuk menzile girince kobra tekrar saldırdı, ama Nefer darbeyi heybenin kalın deri katlarıyla durdurdu. Canavarın dişleri deriye saplandı ve sıkıca tuttu. Nefer ipin ucunda öbür yana salınırken yılan da onunla birlikte sürüklendi. Halkalardan ve cilalı gibi gözüken pullardan oluşmuş kocaman tıslar bir kitle adeta yuvanın içinden koparılmıştı. Nefer'in bacaklarını kırbaçlıyor, ağır kuyruğu çocuğa çarpıyor, tüyler ürpertici ıslıklar salıveriyor, açık çenesinden fışkıran zehir bulutları deri çantadan aşağı damlıyordu. Sürüngen o kadar ağırdı ki Nefer'in bütün vücudu şiddetle sarsılmaktaydı. Çocuk hiç düşünmeden kobranın dişleriyle hâlâ asılı olduğu heybeyi kendisinden uzağa fırlattı. Heybeyle yılan birlikte düşmeye başladılar. Sürüngenin dalgalanan vücudu hâlâ kıvranıyor, sağı solu kırbaçlıyordu. Yılan yardan uzaklaştıkça tıslamalar da giderek hafifledi. Heybe sonu gelmeyecek gibi uzayan bir düşüşün sonunda aşağıdaki kayalara çarptı. Ancak, çarpış yılanı öldürmediği gibi, sersemletmedi bile. Taşlık yamaçtan aşağı yuvarlanırken hâlâ sağı, solu kamçılıyor, taşların üstünden dev bir kara top gibi sekiyordu Page 41 Nefer çok geçmeden gri kaya kitlelerinin arasında onu gözden kaybetti. Zihnini bulandıran korku sislerinin arasında Taita'nın sesi ona ulaştı. Çabayla endişeden boğuklaşmıştı. "Konuş benimle. Beni duyabiliyor musun?" "Buradayım, Tata." Nefer'in sesi zayıf ve titrekti. "Seni yukarı çekeceğim." Nefer'i art arda asılarak yukarı çekmeye başladı. Çocuk çaresizliği arasında bile ihtiyar adamın kuvvetine hayran olmaktan kendini alamıyordu. Kayaya ulaşınca, ağırlığının bir kısmını ipin üstünden almayı başardı ve her şey bundan sonra daha çabuk gelişti. Sonunda kayayı adeta tırmalayarak kendini çıkıntının üstüne çekmeyi başardı ve Taita'nın doruktan ona baktığını görünce rahatladı. Yüzünün eski çizgileri gösterdiği çabadan bir sfenksinkiler gibi derin oyulmuştu. - 56-
Nefer son bir çabayla kendini doruğa çekti ve ihtiyar adamın kollarının arasına düştü. Anlaşılır biçimde konuşmaktan aciz halde soluyarak ve ağlayarak orada kaldı. Taita onu kucakladı. O da heyecandan ve yorgunluktan titriyordu. Yavaş yavaş sakinleştıler ve doğru dürüst soluk alabilir hale geldiler. Taita su torbasını Nefer'in ağzına dayadı. Çocuk bir yudum içti, tıkanır gibi oldu, sonra bir yudum daha içti. Sonra o kadar zavallı bir yüz ifadesiyle Taita'nın yüzüne baktı ki ihtiyar adam onu kollarının arasında daha fazla sıktı. "Korkunçtu." Nefer'in ağzından dökülen kelimeler zor anlaşılıyordu. "Canavar yuvanın içindeydi. Şahinleri öldürmüştü, hepsini. Ah Tata, ne kadar korkunçtu." Taita yavaşça sordu. "Korkunç olan neydi, Nefer?" "Tanrı kuşum, erkek şahini öldürmüştü." "Yavaş oğlum. Biraz daha iç." Taita çocuğa su torbasını uzattı. Nefer yine tıkanır gibi oldu ve bir öksürük krizi geçirdi. Tekrar konuşabilir hale gelince hırıltıyla soludu. "Beni de öldürmeye çalıştı. O kadar iri, o kadar siyahtı ki." "Neydi o, çocuk? Söyle bana." "Bir kobraydı, dev bir siyah kobra. Yuvanın içinde beni bekliyordu. Yavrularla şahini ısırıp öldürmüştü, beni görür görmez de üstüme saldırdı. Bir kobranın o kadar büyük olabileceğini hiç bilmezdim." "Seni ısırdı mı yoksa?" Taita, Nefer'i dehşet içinde ayağa kaldırdı ve onu muayene etmeye kalkıştı. Nefer, "Hayır, Tata. Heybeyi kalkan gibi kullandım. Bana dokunmadı bile," dediyse de, Taita çocuğun etekliğini çıkardı ve çıplak vücudunu santim santim tarayarak ısırık izleri aradı. Nefer'in parmak boğumlarından biriyle her iki dizinin de derisi soyulmuştu, ama güçlü genç çocuğun üstünde iç baldırının pürüzsüz derisindeki Firavun kabartmasından başka iz yoktu. Taita bu deseni bizzat kendisi Nefer'in bacağına dövmeyle resmetmişti. Nefer'in taht üstündeki iddiasını sonsuza dek destekleyecek minyatür bir şaheserdi bu. Page 42 Taita, "Seni koruyan büyük Tanrı'ya şükürler olsun," diye mırıldandı. "Ho-rus bu kobra görüntüsüyle korkunç olaylarla tehlikelerin bir haberini göndermiş oluyor." İhtiyar adamın yüzü ciddiydi ve kederle yasın izlerini taşıyordu. "Doğal bir yılan değildi bu." "iyi ama, onu çok yakından gördüm, Tata. Dev bir yılandı, ama gerçekti." "Öyleyse yuvaya nasıl ulaşmış? Kobralar uçamazlar, yara tırmanmanın ise başka yolu yok." - 57-
Nefer ihtiyar adama dehşet içinde baktı "Tanrı kuşumu oldurdu," diye fısıldad | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:32 am | |
| fısıldadı "Ve Fıravun'un obur çehresi olan erkek şahını oldurdu" Taıta'nın gözlerinde derin bir keder okunuyordu "Burada birçok gizemler açıklanıyor Gördüğüm düşte gölgelerini gördüm ve onlar bugün senin başından geçenlerle doğrulanmış oldular Bu, doğal düzenin ötesinde bir şey." Nefer, "Bana izah et, Tata," diye ısrar etti Taıta ona eteğini uzattı "Kehanetleri incelememden önce bu dağdan inip etrafımızı kuşatan büyük tehlikelerden kaçmamız lazım " ihtiyar adam derin derin düşünürmüş gibi göğe baktı Sonra bakışını eğip Nefer'ın yüzüne baktı "Giysilerini gıy," dedi sadece Nefer hazır olur olmaz Taıta onu doruğun obur yanına gen götürdü ve oradan inişe geçtiler Yolu daha önce denedikleri için işler bu kez daha çabuk gitti Taıta'nın her hareketındekı acele bulaşıcıydı Atlar onları bıraktıkları yerdeydi, ama onlara binmeden önce Nefer, "Kobranın kayalara çarptığı yer buraya çok yakın," dedi Tepesinde şahinlerin yuvasının hâlâ görüldüğü yarın dibindeki taşlık bayırın başını işaret etmişti "Leşini arayalım Kalıntılarını bulursak belki gücünü yok etmek için bir buyu yapabilirsin " "Böylece değerli vaktimizi harcamış oluruz Çünkü leş olmayacaktır" Taıta atının üstüne yerleşti "Sen de bin, Nefer Kobra geldiği gölgelerin arasına dondu bile" Nefer içine yanlış inançların karıştığı bir dehşetle titredi ve hayvanının üstüne tırmandı Üst bayırları arkalarında bırakıp doğudaki kırık dağ eteklerine varana kadar ıkısı de konuşmadılar Taıta böylesi bir ruh halindeyken onunla konuşmanın boşuna bir çaba olduğunu Nefer çok iyi biliyordu Öyleyken atını ihtiyar adamınkının yanına surdu ve ılersını saygıyla işaret etti "Tata, burası Cebel Nagara'ya giden yol değil" "Oraya donmuyoruz" "Niçin?" ~" "Bedeviler kaynağın başında olduğumuzu biliyorlar Bizi arayanlara söylerler " Nefer şaşırmıştı "Bizi kim arıyor ki7" Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 43 Taıta başını çevirdi ve ona o kadar acıyarak baktı ki Nefer susmak zorunda kaldı "Bu uğursuz dağdan inip güvenli bir yere ulaştığımız zaman sana izah edeceğim" Taıta ufuk çizgisinin üstünde siluetlerinin görülebileceği doruklardan kaçarak boğazlarla vadilerden geçen bir yol seçti Hiç durmadan doğuya, Mı-sır'la Nıl'den uzaklaşarak denize doğru gidiyordu Atının dizginlerini çekip durduğu sırada güneş batmak üzereydi "Ana kervan yolu ilerdeki tepe sırasının arkasında Orayı aşmamız gerekiyor, ama düşmanlar bizi orada bekliyor olabilirler," dedi Atları gizli bir vadide bağladılar ve hoşnut olmaları için deriden yem torbalarının içme birkaç avuç ezilmiş darı koydular Kendileri ihtiyatla tepelerin doruğuna tırmandılar ve aşağıdaki kervan yolunu gözetleyebilecekleri mor renkli tortul kayaçların arkasında bir yer buldular Taıta, "Ortalık kararıncaya kadar burada bekleyeceğiz Sonra da kervan yolunu aşacağız," diye açıkladı "Senin ne yapmak istediğini anlayamıyorum,Tata Niçin doğuya gidiyoruz9 Niçin Teb e, Firavun babamın korumasına donmuyoruz7" Taıta yavaşça ıçını çekerek gözlerini kapadı 'Ona nasıl söyleyeceğim'' Daha fazla gızleyemem ki Ne de olsa o daha çocuk ve ben onu korumalıyım ' Nefer sanki ihtiyar adamın aklından geçenleri okumuştu Elini Taıta'nın koluna dayayarak, "Bugün dağda bir erkek olduğumu kanıtladım Bana öyle davran," dedi Taıta başını eğdi "Evet, kanıtladın " Devam etmeden önce aşağılarındakı işlek yola baktı ve anında başını eğdi "Biri geliyor'" diye uyardı Nefer de kayaçların arkasına yapıştı ve kervan yolu üstünde batıdan gelen toz bulutunu izlemeye koyuldular Vadi şimdi gölgelerin istilasına uğramış, gök de günbatımının görkemli renkleriyle dolmuştu Nefer, "Bunlar hızlı hareket ediyorlar Tüccar değiller, savaş arabaları," dedi "Evet, şimdi onları görebiliyorum " Keskin genç gözleri en öndeki arabayı, bunun önündeki atları ve arabadaki sürücüyü seçebılmıştı Şekiller daha da yaklaştığında, "Bunlar Hıksos değil,' diye devam etti "Bizimkilerden On arabalık bir kafile Evet1 Öndeki arabadaki flamaya bak" Uzun bambu çubuğunun üstündeki flama toz bulutunun yukarsında dalgalanıyordu "Fat Muha-fızian'ndan bir grup bunlar1 Artık güvendeyiz, Tata1" Nefer ayağa fırladı ve ıkı elini başının yukarsına kaldırarak sallamaya başladı "Buradayız'" diye bağırdı "Buradayız, Maviler Buradayım Prens Nefer'ı m " Taıta kemikli elini uzatıp onu hızla aşağı çekti "Çabuk yere eğil, küçük sersem Bunlar ko | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:32 am | |
| Taıta kemikli elini uzatıp onu hızla aşağı çekti "Çabuk yere eğil, küçük sersem Bunlar kobranın adamları" -58- -59- Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 44 l Taita kaya kitlesinin üzerinden gelenlere acele bir göz attı ve öndeki araba sürücüsünün ufuk çizgisinin üstünde Nefer'i fark etmiş olacağına karar verdi. Bu, o sürücünün atlarını kırbaçlayıp arabayı onların bulunduğu yöne doğru koşturmasından belliydi. Nefer'e, "Gel!" dedi. "Acele et! Bizi yakalamamaları gerekiyor." Çocuğu sürükleyip doruktan uzaklaştırdı ve bayırdan aşağı koşmaya başladı. Nefer de ilk anda isteksiz davranmasına karşın Taita'nın telaşından etkilenmişti. Ciddi bir şekilde koşmaya, kayanın birinden ötekine atlamaya koyuldu, ama ihtiyar adama yetişemiyordu. Taita'nın uzun ve sıska bacakları adeta uçuyor, saçlarının gümüş renkli yelesi de arkasından akıyordu. Atlara önce o ulaştı ve bir zıplayışta hayvanının üstüne oturdu. Nefer, "Kendi insanlarımızdan niçin kaçtığımızı anlayamıyorum," diye soludu. "Ne oluyor.Tata?" "Atla! Konuşmaya vakit yok. Buradan uzaklaşmalıyız." Vadinin ağzından dörtnala açık araziye çıkarlarken Nefer omzunun üzerinden geriye özlem dolu bir bakış fırlattı. Öndeki araba uçar gibi tepenin doruğunda belirdi, sürücüsü bağırarak bir şeyler anlatmaya çalıştı, ama aradaki mesafeyle tekerleklerin gümbürtüsü sesini boğdu. Taita daha önce onları hiçbir arabaya geçit vermeyecek kırık volkanik kayalarla kaplı bir bölgeden geçirmişti. Şimdi o yöne doğru yol alıyorlar, atlar omuz omza ve adımlarını birbirine uydurarak koşuyordu. "Kayaların arasına ulaşabilirsek geceleyin onlara izimizi kaybettirebiliriz. Zaten gün ışığı neredeyse kayboldu." Taita batı tepelerinin arkasına çöken güneşin son parıltısına baktı. Nefer, "Tek bir atlı bile bir arabayı durdurabilir," diye fikir yürüttü. Gerçekte duymadığı bir güvenle konuşmuştu. Ama omzunun üzerinden arkaya bakınca söylediklerinin doğru olduğunu gördü. Taşların üstünde zıplayarak yol almaya çalışan araçlarla aralarını giderek açıyorlardı. Nefer'la Taita kırık araziye daha varamadan arabalar kendi toz bulutlarının arasında ve mavi alacakaranlıkta gözden kaybolacak kadar arkada kalmışlardı. Kayaların kıyısına varınca atları yavaşlatmak zorunda kaldılar, fakat basılan yer o kadar tehlikeli, ışık da o kadar kötüydü ki hızları yürüme düzeyine düşmekte gecikmedi. Taita ışığın son parıltısında kafilenin en önündeki arabanın karanlık siluetinin kötü arazinin kıyısında durduğunu gördü. Arkalarından bağıran sürücünün sesini kulağa zayıf gelmesine rağmen tanıdı. "Niçin kaçıyorsun, Prens Nefer? Bizden korkman gereksiz. Biz sana Teb'e kadar eşlik etmeye gelen Fat Muhafızları'yız." - 60- Nefer atının başını o yöne çevirmek istermiş gibi bir hareket yaptı. "Hilto bu. Sesini çok iyi tanırım. İyi bir adamdır. Adımı sesleniyor." Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 45 Hilto Altın Yiğitlik Nişanı'nı taşıyan ünlü bir savaşçıydı. Ama Taita, Nefer'e ilerlemesini emretti. "Sakın aldanma. Kimseye güvenmemelisin." Nefer itaat ederek kırık kayaların arasında yoluna devam etti. Arkalarındaki hafif bağrışlar çok geçmeden hafifledi ve çölün sonsuz sessizliği tarafından susturuldu. Pek fazla ilerlemelerine vakit kalmadan karanlık onları atlarından inmeye, dönemeçli patikanın daha da daraldığı ve keskin siyah taşların dikkatsiz bir atı sakatlayabileceği ya da onları izleyebilecek bir taşıtın tekerleklerini parçalayabileceği kadar güç yerleri yürüyerek aşmaya mecbur etti. Sonunda durup atlara su vermek ve onları dinlendirmek zorunda kaldılar. Birbirlerine değecekmiş kadar yakın oturdular. Taita kamasıyla bir darı ekmeği somunundan dilimler kesti ve bir yandan ekmeği çiğnerken bir yandan da yavaşça konuştular. "Bana gördüğün hayali anlat, Tata. Amon Ra büyüsünü uygularken gerçekte ne gördün?" "Sana söyledim. Hayal karanlıktı." "Bunun doğru olmadığını biliyorum." Nefer başını salladı. "Beni korumak için böyle söyledin." Gecenin soğuğundan ve şahinlerin yuvasında kötülükle karşılaşmasından beri yakasını bırakmayan dehşet hissinden titredi. "Korkunç bir olayın habercisini gördün, gördüğünü biliyorum. Bana hayalini tümüyle anlatmalısın. Başımıza gelenleri anlamam gerekir." Taita, "Evet, haklısın," diye sonunda razı oldu. "Bilme zamanın geldi." İhtiyar adam zayıf kolunu uzattı ve Nefer'i atkısının altına çekti. Çocuk, ihtiyar adamın sıska vücudunun sıcaklığına şaşırdı. Taita düşüncelerini toparlamaya çalışıyordu, sonunda konuştu. "Hayalimde Nil Ana'nın kıyılarında yetişen büyük bir ağaç gördüm. Dev bir ağaçtı. Çiçekleri sümbüller kadar maviydi, tepesinde de Yukarı ve Aşağı Krallıkların çifte tacı asılıydı. Gölgesinde Mısır'ın insan kalabalıkları vardı: erkeklerle kadınlar, çocuklarla kır sakallılar, tacirler, çiftçiler, yazıcılar, rahipler ve savaşçılar... Ağaç onların hepsine koruma sağlıyordu, onlar da geliştiler, refaha kavuştular ve hoşnuttular." "Bu güzel bir hayalmiş." Nefer bunu Taita'dan öğrendiği biçimde yorumladı: "Ağaç babam Firavun olmalı. Tamose Hanedanı'nın rengi mavidir, babam da başında çifte tacı taşıyor." -61 - "Benim de yorumum buydu." "Başka ne gördün, Tata?" "Nehrin çamurlu sularında bir yılan gördüm, ağacın bulunduğu yere doğru yüzüyordu. Çok güçlü bir yılandı." Nefer, "Bir kobra mı?" diye tahminde bulundu. Sesi hafif ve korku doluydu. Taita, "Evet," diye doğruladı. "Büyük bir kobraydı. Ve Nil'in sularından çıkıp ağaca tırmandı, g | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:33 am | |
| gövdeyle dallara sarıldı ve sanki ağacın bir parçası haline geldi. Ona destek oluyor, güç veriyordu." Nefer, "Bunu anlayamadım," diye fısıldadı. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 46 "Derken kobra ağacın en üst dallarının da daha yukarsına dikilerek ansızın darbeyi indirdi, zehirli dişlerini gövdeye sapladı." "Kutsal Horus." Nefer ürperdi. "Sence beni ısırmaya çalışan yılan mıydı bu?" Çocuk yanıt beklemeden alelacele devam etti. "O zaman ne gördün, Tata?" "Ağacın solup düştüğünü ve parçalandığını gördüm. Kobra hâlâ yukarı dikiliyordu, ama çifte taç şimdi onun melun kafasının üstündeydi. Ölü ağaç bu kez yeşil filizler sürmeye başladı, ama onlar görünür görünmez yılan onlara da bir darbe indiriyor, filizler de zehirlenip ölüyorlardı." Nefer susuyordu. Anlamın açık olmasına rağmen, hayalin kendine göre yorumuna ses vermekten sanki kaçınıyordu. Sonunda, "Ağacın bütün yeşil filizleri yok oldu mu?" diye sordu. "Bir tanesi toprağın yüzeyinin altında güç kazanana kadar gizli gizli büyü-yordu. Sonra güçlü bir asma gibi topraktan fışkırdı ve kobrayla kapıştı. Kobra ona bütün kuvveti ve zehriyle saldırdıysa da, filiz hayatta kaldı, kendine özgü bir hayatı vardı." "O savaşın sonu nasıl oldu, Tata? ikisinden hangisi kazandı? Hangisi sonunda çifte tacı kazandı?" "Çarpışmanın dumanı ve tozuyla karardığı için savaşın sonunu göremedim." Nefer o kadar uzun süre sustu ki Taita onun uykuya daldığını sandı, ama sonra çocuğun vücudunun sarsıldığını hissedince onun ağladığını anladı. Nefer sonunda korkunç bir kesinlikle konuştu. "Firavun öldü. Babam öldü. Gördüğün hayalin içerdiği mesaj buydu. Zehirlenen ağaç Firavun'du. Şahinlerin yuvası da aynı mesajı veriyordu. Ölen erkek şahin Firavun'du. Babam öldü. Kobra tarafından öldürüldü." Taita ona yanıt veremedi. Bütün yapabildiği, kollarının Nefer'in omuzlarının etrafındaki baskısını artırmak, ona güç ve avuntu vermek oldu. -62- Nefer, "Ben de acacın yeşil filiziyim," diye devam etti. "Bunu da gördün. Kobranın beni de babam gibi yok etmek için beklediğini biliyorsun. O yüzden askerlerin beni Teb'e geri götürmelerini istemedin. Kobranın orada beni beklediğini biliyorsun." "Haklısın, Nefer. Kendini savunacak kadar güçlenmenden önce Teb'e dönemeyiz. Şu Mısır'dan kaçmalıyız. Doğuda başka ülkeler ve güçlü krallar var. Amacım oralara gitmek ve kobrayı yok etmemize yardımcı olacak bir müttefik aramak." "Ama kobra kim? Hayalinde yüzünü görmedin mi?" "Babanın tahtına yakın durduğunu biliyoruz. Çünkü gördüğüm hayalde ağaçla sarmaş dolaştı ve ona güç veriyordu." Taita durdu, sonra bir karar vermiş gibi devam etti." Kobranın adı Naja." Nefer ona bakakalmıştı. "Naja!" diye fısıldadı. "Naja! Niçin Teb'e dönemeyeceğimizi şimdi anlıyorum." Çocuk kısa bir aradan sonra devam etti. "Doğu ülkelerinde dolaşalım derken dışlanmış iki vatansız, iki dilenci olacağız." Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 47 "Hayalim senin güç kazanacağını gösteriyordu. Ammon Ra'nın büyüsüne güvenmeliyiz." Babası yüzünden duyduğu üzüntüye rağmen Nefer en sonunda uyuyabildi, fakat Taita onu şafaktan önce karanlıkta uyandırdı. Tekrar atlarına bindiler ve kötü arazi arkalarında kalana ve Nefer şafak rüzgârında denizin tuzunun kokusunu aldığını düşünene kadar doğuya doğru yol aldılar. "Seged limanında bizi Hurilerin ülkesine götürecek bir gemi bulacağız." Taita sanki onun aklından geçenleri okuyordu. "Babil ve Asur'un, Dicle'yle Fırat arasındaki o güçlü krallıkların hükümdarı Kral Sargon babanın satrapıdır. Hiksoslara ve bütün ortak düşmanlarımıza karşı babana bir antlaşmayla bağlıdır. Sargon'un bu antlaşmaya bağlı kalacağına inanıyorum; şerefli bir adamdır. Onun bizi konuk edip birleşik Mısır tahtı üzerindeki iddianı destekleyeceğine güvenmeliyiz." Güneş ilerlerinde toprağı fırın gibi ısıtıyordu. Bir sonraki tepeyi aştıktan sonra altlarında tunçtan bir savaş kalkanı gibi ışıldayan denizi gördüler. Taita aradaki uzaklığı hesapladı. "Bu akşam güneş batmadan önce kıyıya ulaşırız." Sonra kısılmış gözlerle atının sağrısının üzerinden arkaya baktı. Arkalarındaki ovada yalnız bir değil, dört ayrı sarı toz bulutu görünce irkildi. "Yine Hilto," diye söylendi. "O ihtiyar serserinin avdan o kadar çabuk vazgeçeceğini düşünmemeliydim." İhtiyar adam görüş alanını genişletmek için sıçradı ve atının üstünde dik durdu. Eski bir süvari hilesiydi bu. "Gece o kayalık bölgenin etrafını - 63- dönmüş olmalı. Şimdi de izlerimizi bulmak için arabalarını yanlara yaymış. Doğuya deniz kıyısına gittiğimizi tahmin etmesi için bir falcı bulmasına gerek yoktu." Taita gizlenebilecekleri bir yer bulmak umuduyla dörtbir yana aceleyle göz gezdirdi. Üstünde yolculuk ettikleri açık taşlık ova belirli çıkıntılardan yoksun olmakla beraber, göze çarpmamalarını sağlayacak bir arazi kıvrımı gözüne ilişti. Yeter ki oraya zamanında ulaşabilsinlerdi. Nefer'e, "Atından in!" diye emretti. "Olabildiğine alçakta durmalı ve bulunduğumuz yeri seçememeleri için toz kaldırmamalıyız." İhtiyar adam bir yandan da geceleyin izlerini örtmeye daha fazla dikkat etmedikleri için kendi kendine kızıyordu. Ama şimdi atları arazi kıvrımına doğru götürürken yumuşak topraktan kaçmaya ve iz bırakmayacak olan doğal taşlık arazide ilerlemeye dikkat ediyordu. Oraya vardıklarında ayakta duran bir ata bile paravanlık görevi yapamayacak kadar alçak olduğunu gördüler. Nefer endişeyle arkasına baktı. En yakın hareket halindeki toz sütunu yarım fersah kadar arkalarındaydı ve hızla yaklaşıyordu. Öbürleri geniş bir yarım daire oluşturacak şekilde yayılmışlardı. "Burada saklanacak yer yok, artık kaçacak zamanımız da yok. Etrafımızı çevirmişler bile," diyen Taita kısrağının üstünden indi, hayvanla yavaşça konuştu ve ön bacaklartnı okşamak için eğildi. Kısrak ayaklarını yere vurdu ve kişnedi, ama Taita ısrar edince isteksizce yere çöktü ve hâlâ hafif kişnemelerle protestosunu dile getirerek yan yattı. Taita etekliğini çıkardı ve atın tekrar kalkmaya kalkışmaması için bununla hayvanın gözlerini bağladı. Sonra aceleyle Nefer'in tayının yanına gelerek aynı numarayı tekrarladı. Atların ikisi de yere yattıktan sonra Nefer'e, "Tepegöz'ün başının yanına uzan ve ayağa kalkmaya kalkıştığı takdirde onu tut," dedi. Nefer babasının ölümünü öğrendiğinden beri ilk kez güldü. Taita'nın hayvanlar üzerindeki etkisinin onu şaşırtmadığı gün geçmiyordu. "Onlara bunu nasıl yaptırabildin, Tata?" diye sordu. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 48 "Onlarla seni anlamalarını sağlayacak biçimde konuştuğun takdirde, her ne istersen yaparlar. Şimdi onun yanına uzan ve ses çıkarmamasını sağla." Atların yanına yattılar ve etraflarını kuşatan toz bulutlarının ovayı taramasını seyrettiler. Nefer, "Taşlık arazide izimizi bulamazlar, değil mi Tata?" diye umutla sordu. Taita'nın yanıtı bir homurtu oldu. En yakın arabanın yaklaşışını izliyordu. Dans eden serabın içinde cisimsel gözükmüyor, suyun içindeki bir görüntü gibi dalgalanıyor ve şekil değiştiriyordu. Çok ağır hareket ediyor, hayvan izi arar gibi bir sağa bir sola sapıyordu. Birdenbire daha kararlı olarak ilerlemeye başladı. Taita sürücünün izlerini yakaladığını ve onları izlediğini görebiliyordu. Araba daha da yaklaşınca sahanlığındaki adamları görebildiler. Ön korkuluğun üzerinden eğiliyorlar ve üstünden geçtikleri toprağı inceliyorlardı. Taita, "Seth kahretsin, yanlarında Nübyeli bir iz sürücü var," diye mutsuz şekilde homurdandı. Uzun boylu siyahi adam, balıkçıl tüylerinden başlığı yüzünden daha da uzun boylu gözüküyordu. Taita'yla Nefer'in saklı oldukları yere yaklaşık yüz metre kala hareket halindeki arabadan atladı ve atların önünde koşmaya başladı. Taita, "Yana döndüğümüz noktadalar," diye fısıldadı. "Ey kutsal Horus, izlerimizi o kara vahşiden gizle." Nübyeli iz sürücülerinin havada uçan bir kırlangıcın bıraktığı izi bile yakalayabildiği söylenirdi. Nübyeli otoriter bir el hareketiyle arabayı durdurdu. Tam orada taşlık araziye giren izleri k | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:33 am | |
| izleri kaybetmişti. Hemen hemen iki büklüm olarak çıplak toprağın üstünde dört dönüyordu. O uzaklıktan bakılınca yılan ve kemirgen arayan bir sekreter kuşuna benzemişti. Nefer, "Bir büyü yapıp bizi onların gözünden gizleyemez misin?" diye fısıldadı. Taita açık ovalarda ceylan avladıkları zaman çok kere böyle bir büyüye başvurmuş ve zarif hayvancıkların avcıların varlığını sezinlemeyerek oklarının menziline girmesini sağlamıştı. Taita yanıt vermediyse de Nefer ona bakınca ihtiyar adamın en güçlü tılsımını avucunda tuttuğunu gördü. Bu, nefis bir işçiliği olan altından beş uçlu bir yıldızdı: Lostris'in Tılsımı. Nefer bunun içinde, tanrılaşmadan önce mumya ustasının masasının üstünde yatarken Kraliçe Lostris'in başından Taita'nın kestiği bir saç perçeminin bulunduğunu biliyordu. Taita bir yandan Düşman Gözünden Gizlenme ilahisini sessizce okurken tılsımı dudaklarına götürdü. Ovadaki Nübyeli birden yeni bir kararlılıkla doğruldu ve onların bulunduğu yöne baktı. Nefer, "Yaptığımız dönüşü keşfetti," dedi. Nübyeli'nin, araba arkasında olduğu halde kayalık arazide onlara doğru gelmesini seyrettiler. Taita, "O şeytanı iyi tanıyorum," dedi yavaşça. "Adı Bay'dır. Kendisi Us-bak Kabilesi'nin bir samanıdır." Nefer arabayla öncünün kararlı halde yaklaşmasını kalbi çarparak seyretti. Sürücü arabanın sahanlığında dimdik duruyordu. Bulunduğu yerden onları tepeden görebilirdi. Ama onları fark edip etmediği hakkında renk vermedi. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 49 -65- Büyücüler Kralı / F: 5 -64- Daha da yakına geldiklerinde Nefer sürücünün Hilto olduğunu gördü. Sağ yanağındaki beyaz yara izini bile görebiliyordu. Sürücü bir şahininkinden geri kalmayan keskin gözleriyle bir an doğrudan Nefer'e baktı, ama sonra bakışı çocuğun üstünden uzaklaştı. "Sakın kımıldama." Taita'nın sesi ovanın yukarsında esen hafif rüzgâr kadar yumuşaktı. Nübyeli Bay şimdi onlara o kadar yakındı ki Nefer, adamın geniş göğsünde sallanan gerdanlıktaki bütün tılsımları teker teker görebiliyordu. Bay aniden durdu. Yara izleriyle dolu yüzü düşünceli bir ifadeyle kırışmıştı. Başını, bir avın kokusunu almış bir köpek gibi çevirip duruyordu. Taita, "Şşşt!" diye fısıldadı. "Varlığımızı hissediyor." Bay ağır ağır birkaç adım daha attı, sonra yine durdu ve elini kaldırdı. Araba da arkasında durmuştu. Atlar huzursuzdular ve kıpırdanıp duruyorlardı. Hilto arabanın ön siperine elindeki mızrağın sapıyla dokundu. Çıkan gıcırtılı ses sessizliğin içinde kat kat büyüdü. Bay, şimdi Nefer'in yüzünün ortasına bakıyordu. Nefer o acımasız kara bakışa gözünü kırpmadan katlanmaya çalıştı, ama gösterdiği çabadan gözlerinin sulanmasına engel olamadı. Bay birden uzanıp gerdanlığındaki tılsımlardan birini tuttu. Nefer bunun adam yiyen bir aslanın göğsünden çıkarılmış bir kemik olduğunu anladı. Taita'nın tılsımlar ve büyüler koleksiyonunda da bundan bir tane vardı. Bay, derin Afrika basso sesiyle bir ilahi tutturdu. Sonra, bir çıplak ayağını katı toprağa vurdu ve Nefer'in bulunduğu yöne tükürdü. Taita, "Perdemi deliyor," dedi. Bay birden sırıttı ve aslan tılsımı avucunda olduğu halde doğru onların bulunduğu yeri işaret etti. Hilto arkasında hayretle bağırdı. Sadece kırk, elli metre uzakta yere uzanmış durumda ortaya çıkan Taita'yla Nefer'e bakakalmıştı. "Prens Nefer! Otuz gündür sizi arıyoruz. Büyük Horus'la Osiris'e şükürler olsun, en sonunda sizi bulduk." Nefer içini çekip ayağa kalktı, Hilto da yaklaşan arabadan atlayıp çocuğun önüne dizüstü düştü. Başındaki tunçtan miğferi kaldırdı ve savaş meydanında emirler yağdırmaya alışık bir ses tonuyla, "Firavun Tamose öldü! Firavun Nefer Seti'ye selam. Sonsuza dek yaşasın," diye konuştu. Seti prensin kutsal adıydı, doğduğu zaman, yani tahta çıkmasının kesinleşmesinden çok önce kendisine verilen güç simgesi beş addan biriydi. Fira- vun olarak selamlandığı o andan önce kimse bu kutsal adı ağzına almaya yetkili değildi. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 50 "Firavun! Güçlü Boğa! Seni Kutsal Kente götürmeye geldik ki Teb'de Altın Horus imajıyla yeniden doğabilesin." Nefer, "Ya seninle gitmeyi istemezsem Albay Hilto?" diye sordu. Hilto üzülmüş göründü. "Size olan bütün sevgime ve bağlılığıma karşın, Teb'e getirilmeniz Mısır Naibi'nin kesin emri, Firavun. Sizi kızdırmak pahasına da olsa, bu emre itaat etmek zorundayım." Nefer yan gözle Taita'ya baktı ve ağzının köşesinden konuştu. "Ne yapmalıyım?" "Onlarla gitmek zorundayız." Hilto'nun rehberliğindeki elli savaş arabalık bir eskortla birlikte Teb'e dönüş yolculuğuna giriştiler. Kafile aldığı kesin emir uyarınca önce Boss vahasına doğru yola çıktı. Hızlı atlılar önden Teb'e yollanmıştı, Mısır Naibi Lord Naja da genç Firavun Nefer Seti'yi karşılamak üzere kentten vahaya gelmişti! El değmemiş bölgelerde aylarca dolaşmaktan toz içinde kalan ve yıpranan araba kafilesi besinci günde vahaya girdi. Palmiyelerin gölgesine ulaştıklarında Fat Muhafızları'ndan bütün bir alay onları karşılamak için resmi geçit oluşturdular. Askerler silahlarını kınlarına sokmuşlardı, hükümdarlarına marş okurken ellerinde taşıdıkları palmiye yapraklarını sallıyorlardı. "Seti, güçlü boğa. Gerçeğin dostu. İki hanımın, Nekhbet'le Wadjet'in erkeği. Ateşli yılan, gücü sonsuz. Altın Horus, kalplere hayat veren. Ayak otuyla arının efendisi. Güneş tanrısı Ra'nın oğlu Seti, sonsuzluğa kadar yaşar Ölümsüzlüğün efendisi." Nefer öndeki arabanın tabanında Hilto'yla Taita'nın arasında duruyordu. Giysileri tozlu ve lime limeydi, gür lüleleri de tozdan keçeleşmişti. Güneş yüzüyle kollarını yakarak olgun bademlerin rengine boyamıştı. Hilto arabayı askerlerin oluşturduğu uzun yol boyunca sürdü. Nefer tanıdığı adamlara gülüm- -67- - 66- Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 51 sedi, onlar da içten yaşa diye bağırarak onu selamladılar. Babasını sevmişlerdi, şimdi de onu seviyorlardı. Vahanın ortasında kuyunun yanına çok renkli çadırlar kurulmuştu. Saray erkânı, soylular ve rahiplerle çevrili olan Lord Naja hükümdar çadırının önünde Firavun'u karşılamak üzere bekliyordu. Naip'liğin bütün gücüyle zarafetinin simgesiydi. Üstü altın ve değerli taşlarla ışıl ısıldı, süründüğü tatlı kokulu merhemler ve losyonlardan mis gibi kokuyordu. Tamose hükümdar sülalesinin prensesleri Heseret ve-Merykara iki yanında duruyorlardı. Yüzleri yapılan makyajdan inci gibi beyaz, gözleri de rastıktan iri ve simsiyahtı. Çıplak göğüslerinin meme başları bile boyanarak olgun birer kiraza benzetilmişti. At kılından perukları güzel başlarına göre fazla büyüktü, etekleri de incilerle altın ipliklerinden o kadar ağırlaşmıştı ki kızcağızlar oyuncak bebekler gibi kaskatı duruyorlardı. Hilto arabayı önünde durdurunca Lord Naja yaklaşıp pislik içindeki çocuğu kaldırıp aşağı indirdi. Nefer Cebel Nagara'dan ayrıldığından beri yıkanmak fırsatını bulamadığından teke gibi kokuyordu. "Naip'in olarak seni selamlıyorum, Firavun. Senin uşağın ve sadık dostunum. Bin yıl yaşayasın sen." Lord Naja, herkesin duyması için bu kelimeleri özenle heceledi. Daha sonra Nefer'i elinden tutarak Afrika anakarasının içerlerinden getirilen değerli siyah tahtalardan yontulmuş fildişi ve sedef kakmalı meclis kürsüsüne götürdü. Çocuğu buraya çıkardı, sonra dizlerinin üstüne çökerek en küçük bir tiksinti göstermeden Nefer'in sıyrıklar içindeki kirli ayaklarını öptü. Çocuğun ayak tırnakları da kırılmış ve pislikten kapkara olmuştu. Ardından ayağa kalktı ve Nefer'i de ayağa kaldırdı, yırtık eteğini çekip çıkardı ve baldırındaki Firavun dövmesini gözler önüne serdi. Bunu oradakilerin hepsinin görmesi için çocuğu ağır ağır dörtbir yana çevirdi. "Sana selam, tanrı ve tanrıların oğlu Firavun Seti. Alametine bak. Dünyanın bütün ulusları, sizler de bu alamete bakın ve hükümdarın gücü karşısında titreyin, Firavun'un gücünün karşısında eğilin." Kürsünün etrafında toplanmış olan askerlerle saray erkânı arasından yaşa bağırışları yükseldi. "Selam, Firavun! Gücü ve görkemiyle sonsuza dek yaşasın." Naja bundan sonra prensesleri öne çıkardı, onlar da ağabeylerinin önünde eğilerek ona bağlılık yemini ettiler. Sesleri hemen hemen duyulamayacak kadar hafifken Merykara kendini daha fazla tutamayarak değerli taşlarla bezeli eteklerini havalandıran bir hareketle kürsünün üstüne sıçradı. Kardeşinin üstüne atılarak, "Nefer, seni o kadar özledim ki," diye cıyakladı. "Öldüğünü san- - 68 - mistim." Nefer beceriksiz bir hareketle kız kardeşine sarıldı, ama küçük kız geri çekilerek, "O kadar pis kokuyorsun ki," diye fısıldadı ve kıkırdamaya başladı. Lord Naja sarayın dadılarından birine çocuğu götürmesini işaret etti ve sonra da Mısır'ın güçlü lordları başlarında konsey üyeleri olduğu halde Fira-vun'a bağlılık yemini etmek için birer birer yaklaştılar. Bu arada rahatsızlık verici bir an oldu. Topluluğu gözden geçirdikten sonra Firavun, herkes tarafından duyulabilen bir sesle, "Kratas Amcam nerede?" diye sordu. "Beni karşılamak için mutlaka burada olması gerekirdi." Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 52 Talla hükümdarı sakinleştirmek için bir şeyler mırıldandı. "Lord Kratas ne yazık ki gelemedi. Bunun nedeni daha sonra majestelerine açıklanacak." Çelimsiz ve ihtiyar Talla şimdi devlet konseyinin başkanıydı. Naja'nın kuklası olmuştu. Lord Naja'nın ellerini çırpması üzerine tören sona erdi. "Firavun uzun bir yoldan geldi. Alayışehre götürmek için önce dinlenmesi gerekiyor." Böyle diyerek bir sahip edasıyla Nefer'i elinden tuttu ve geniş koridorlarıyla salonları bütün muhafız alayını barındıracak kadar büyük olan hükümdar çadırına götürdü. Esvapçıbaşı, parfümcülerle kuaförler, krallık ziynetlerinin bakıcısı, uşaklar, manikürcüler, masörler ve tellaklık yapan kadınlar onu orada beklemekteydiler. Taita, onu koruyabilmek için çocuğun başında beklemeye karar vermişti. Belli etmed | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:34 am | |
| i. Belli etmeden maiyetine katılmaya çalıştı, fakat uzun boyuyla gür gümüşi saçlarıyla hemen dikkati çekiyordu, ayrıca, ününden dolayı da ülkenin neresinde olursa olsun göze çarpmaması olanaksızdı. Anında bir güvenlik görevlisi karşısına çıktı. "Sana selamlar olsun, Lord Taita. Tanrılar her zaman yüzüne gülsünler." Firavun Tamose her ne kadar hadımı azat ettiği gün onu soyluluk mertebesine yükseltmiş idiyse de, Taita unvanıyla çağırılmayı hâlâ yadırgıyordu. "Mısır Naibi seni çağırttı," dedi. Büyücü'nün kirli giysileriyle tozlanmış eski çarıklarına baktıktan sonra ekledi. "Ancak bu kılıkta karşısına çıkmasan iyi olur. Lord Naja pis kokulardan ve yıkanmamış giysilerden nefret eder." Lord Naja'nın çadırı Firavun'unkinden daha büyüktü ve daha lüks döşenmişti. Abanoz tahtasıyla fildişinden oyulmuş, Mısır'ın başlıca tanrılarının altından ve daha da ender ve değerli gümüşten yapılmış tasvirleriyle süslü bir tahtta oturuyordu. Kum zemin Huri ülkesinde nefis renklerde dokunmuş yünlü halılarla kaplıydı. Halıların parlak yeşili Nil'in iki kıyısını kaplayan yemyeşil kır- -69- lan temsil ediyordu. Naja Naiplik konumuna yükseldiğinden beri yeşili hanedanının rengi olarak benimsemişti. Hoş kokuların tanrıları yakına çektiğine inandığı için çatının yatay direğine zincirlerle asılı gümüş kapların içinde günlük yakılıyordu. Tahtın önündeki alçak masanın üstünde içi parfüm dolu cam vazolar vardı. Naip peruğunu çıkarmıştı, bir köle de tıraşlı kafasının üstünde parfümlü balmumundan bir külah tutuyordu. Balmumu eridikçe adamın yanaklarıyla boynuna akıyor ve onu ferahlatıyordu. Çadırın içi bahçe gibi kokuyordu. Tahtın karşısında oturan saray erkânı, elçi ve ricacı kalabalığı dahi Naip'in huzuruna girmeden önce yıkanmak ve vücutlarına parfümler sürmek zorunda bırakılmıştı. Taita da güvenlik görevlisinin öğüdüne uymuştu. Yıkanıp taranmış saçları bir gümüş çağlayanı gibi omuzlarına dökülüyordu. Keten giysileri yeni yıkanmış ve en saf bir beyaz renk alana kadar ağar-tılmıştı. Çadırın ağzında tahta saygısını göstermek için yere diz çöktü. Ayağa kalktığı sırada bir konuşma ve spekülasyon uğultusu duyuldu. Yabancı elçiler ona merakla bakıyorlardı, o da adının fısıldandığını duydu. Savaşçılarla rahipler bile başlarını salladılar ve kafa kafaya vererek, "Büyücü bu," dediler. "Büyü uzmanı kutsal Taita bu." "Horus'un Yaralı Gözü Taita." Lord Naja incelediği papirüsten başını kaldırarak çadırdakilere gülümsedi. Özenle yontulmuş gibi düzgün Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 53 yüz hatları ve duygulu dudakları olan, gerçekten çok yakışıklı bir adamdı. Burnu düz ve inceydi, canlı ve zeki bakışlı gözleri topazların altın rengindeydi. Çıplak göğsünde yağın zerresi yoktu, kolları da ince ve sert kaslıydı. Taita tahta en yakın oturan sıraları aceleyle gözden geçirdi. Firavun Tamo-se'un ölümünden beri geçen kısa süre içinde saray erkânıyla soyluların arasında güçle ayrıcalıklar yeni baştan dağıtılmıştı, iyi tanınan birçok yüzler ortada yoktu, buna karşın başkaları karanlıktan çıkmışlardı ve Naip'in dostluğunun aydınlığında parlıyorlardı. Bunlardan biri de Fat Muhafızlarından Asmor'du. "Gel buraya, Lord Taita." Naja'nın sesi tatlı ve yumuşaktı. Taita tahta doğru yürüdü, dalkavuk sıraları da açılarak ona yol verdiler. Naip yüksekteki yerinden ona gülümsedi. "Bil ki gözümüzde büyük değerin var. Firavun Tamo-se'un sana vermek lütfunda bulunduğu görevi başarıyla yerine getirdin. Prens Nefer Memnon'a paha biçilmez bir eğitim verdin." Bu sıcak karşılanış Taita'yışaşırtmıştı, ama belli etmedi. Naja devam etti. "Prens şimdi Firavun Seti olduğuna göre, rehberliğine her zamankinden fazla ihtiyacı olacaktır." Taita, "Dilerim sonsuza dek yaşar," diye karşılık verdi, çadırdaki topluluk da sözlerini aynen tekrarladı. "Dileriz, sonsuza dek yaşar." Lord Naja eliyle bir işaret yaptı. "Tahtımın gölgesinde yerini al. Firavun'un işlerini yönetirken benim de senin deneyimlerine ve bilgeliğine büyük gereksinmem olacak." "Ülkenin Naip'i beni layığımdan daha çok onurlandırıyor." Taita, Lord Na-ja'ya dost yüzünü çevirdi. Gizli düşmanınıza düşmanca duygularınızı belli etmemeniz çok önemliydi. Taita da kendisine önerilen yere oturdu, fakat ipek yastığı kabul etmeyerek yün halının üstüne yerleşti. Sırtı düz, omuzları dikti. Naip'liğin işleri sürüyordu. General Kratas'ın mallarını bölüşüyorlardı; vatan haini ilan edilen Kratas'ın bütün mal varlığı krallığın hazinesinin olacaktı. Naja papirüste yazılı olanları okuyordu: "Hain Kratas'tan Hapi tapınağıyla gizemlerin rahiplerine nehrin doğu kıyısında Dendera'yla Abnub arasındaki bütün arazileri ve binaları..." Taita bunları dinlerken eski dostunun yasını tutuyor, fakat kederini belli etmemeye özen gösteriyordu. Çölde yaptıkları uzun yolculuk sırasında Hilto, Kratas'ın nasıl öldüğünü anlatmış, sonra şöyle devam etmişti: "Soylularla iyiler dahil herkes Mısır'ın yeni Naip'inin karşısında dikkatli adımlar atıyorlar. Devlet konseyinin başkanı olan Menset öldü. Uykusunda ölmüş, ama son yolculuğuna çıkması için biraz yardım gördüğünü söyleyenler var. Cinka da öldü, vatana hiyanet suçundan idam edildi, oysa ihtiyar karısını aldatacak aklı bile kalmamıştı zavallının. Mülklerine de Naip'lik tarafından el konuldu. Elli kişi daha Kratas'la birlikte ölüler diyarını boyladı. Konsey üyelerinin hepsi şimdi Naja'nın köpekleri." Kratas, Tanus'un, Lostris'in ve onun genç oldukları günlerle Taita'nın arasındaki son bağdı. Taita onu çok severdi. 'Vatan haini Kratas'ın Athribis'deki ambarlarda adına bulundurulan bütün akdarı stoku Mısır Naibi'ne verilecek." Lord Naja papirüsden okumayı sürdürüyordu. Taita bu, elli mavna dolusu olur, diye hesapladı. Kratas'ın akdarı piyasasının açıkgöz bir yatırımcısı olduğunu biliyordu. Lord Naja işlediği cinayetten dolayı kendini cömertçe ödüllendirmişti. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 54 "Bu stoklar kamu yararına kullanılacak." Naja böylece, akdarı stokuna el koymasını haklı gösteriyordu. Yüzünde bir anlam değişikliği olmayan Taita sadece kamu yararını kimin tayın edeceğini merak ediyordu. -71 - -70- Rahiplerle kâtipler bölümü kilden tabletlerine kaydetmekle meşguldüler. Bunlar tapınağın arşivlerinde korumaya alınacaktı. Taita öfkesiyle kederini kalbinde hapsederek gözlüyor ve dinliyordu. Kratas'ın vârisleri tüm mirastan yoksun edildikten, kendi serveti ise üç altın lakh("} arttıktan sonra Lord Naja, "Şimdi başka bir konuya geliyoruz," dedi. "Bu konu. Hanedanın prensesleri Heseret'le Merykara'nın mutluluğu ve statüsüyle ilgili. Bunun için Prenses Heseret'le Prenses Merykara'nın ikisiyle de evlenmem gerekiyor. Karım olarak tam korumama girecekler. Tanrıça Isis her iki genç kızın hamişidir. Tanrıçanın rahibelerinden kehanete başvurmalarını istedim, onlar da bu evliliklerin tanrıçanın onayını aldığını bildirdiler. Dolayısıyla da tören Firavun Tamose'un cenaze töreniyle vârisi Prens Nefer Seti'nin taç giymesini izleyen dolunayın ertesinde Luksor'daki Isis Tapınağı'nda yapılacak." Taita hiç renk vermediyse de bu bildiri üzerine etrafında hışırtılar ve mırıltılar almış yürümüştü. Bu çifte evliliğin politik açıdan anlamı büyüktü. Oradakilerin hepsi, Lord Naja'nın evlilik yoluyla Tamose Hanedanı'nın bir üyesi olmayı, böylece ardıllık sırasına göre prensten hemen sonra gelmeyi amaçladığını biliyordu. Taita Teb'in ortasındaki Beyaz Kule'den Firavun Nefer Seti'nin idam kararının haykırıldığını duymuşcasına donmuş kalmıştı. Ölü firavunun mumyalanmasının zorunlu yetmiş gününün tamamlanmasına sadece on iki gün kalmıştı. Tamose'un Nil'in batı yakasında Krallar Vadisi'ndeki mezarına konulmasından hemen sonra ardılı taç giyecek ve hayatta kalan kızlarının evlenme töreni yapılacaktı. Kobra bundan sonra yeni bir hamle yapacaktı. Taita bundan hiç şüphe etmiyordu. Prensin etrafını saran tehlikeleri düşünmeye öylesine dalmıştı ki, Naip'in kabul törenine son verdiğini duymamış, bunu etrafındakilerin hareketinden anlamıştı. Lord Naja da kalkmış ve çadırın, tahtın arkasındaki kanadını kaldırıp öbür yana geçmişti. Taita da öbürleriyle kalkarak çadırdan çıkmaya hazırlandı. Albay Asmor birden harekete geçerek onu durdurdu. Nazik bir tavırla önünde eğilerek, "Mısır Naibi Lord Naja çıkmamanızı istiyor. Sizinle özel bir görüşme yapacakmış," dedi. Asmor şimdi On Binlerin En iyisi rütbesiyle Naip'in muhafız alayının komutanıydı. Kısa bir zaman içinde güç ve etki sahibi bir adam olmuştu. Bu çağ- Lakh: Yüz binlerle ifade edilen bir sayı, en azından çok büyük bir miktar. -72- Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 55 rıyı geri çevirmenin anlamı ya da olanağı yoktu, Taita da, "Firavunla Naip'inin hizmetkârıyım, ikisinin de bin yıl yaşamasını dilerim," dedi. Asmor onu çadırın arkasına götürdü ve geçmesi için çadırın kanadını kaldırdı. Taita kendini palmiye koruluğunda buldu, Asmor da onu ağaçların arasında öbürlerinin uzağında kurulmuş tek odalı, daha küçük bir çadıra götürdü. Bir düzine muhafız çadırın etrafında halka olmuşlardı. Bu çadır kimsenin Naip tarafından çağırılmadıkça yanına yaklaşamadığı gizli toplantı yeriydi çünkü. Asmor'un emri üzerine muhafızlar kenara çekildi, albay da Taita'yı gölgeli odaya soktu. Naja içinde ellerini yıkadığı tunç leğenden başını kaldırdı. "Hoş geldin, Büyücü." Sıcak bir gülümsemeyle Taita'ya halı kaplı yerin ortasındaki yastık yığınını işaret etti. İhtiyar adam otururken Naja'nın işareti üzerine Asmor elinde palasıyla çadırın ağzına dikildi. Çadırın içinde yalnız üç kişiydiler ve konuştukları başka hiç kimse tarafından duyulmayacaktı. Naja ziynetlerini ve rütbe işaretlerini üstünden atmıştı. Taita'nın karşısındaki yastıkların birinin üstüne yerleşirken nazik ve dost tavırlıydı. Aralarında duran tatlı tepsisiyle altından kâselerin içindeki şerbetleri işaret etti. "Lütfen ferahlayın." Taita'nın içinden reddetmek geldi, ama Naip'in konukseverliğini geri çevirmenin düşmanlığını ilan etmek anlamına geleceğini ve ona ölümüne karşı koyduğunu fark etmesine neden olacağını biliyordu. Yeni Firavun'la ilgili amaçlarından, işlediği cinayetlerden ve geleceğe yönelik planlarından Taita'nın haberi olduğundan Lord Naja'nın şüphelenmesi için şimdilik bir neden yoktu, ihtiyar adam basını eğerek teşekkür etti ve eline en uzak olan altın kâseyi seçti. Naja'nın da öbür şerbet kâsesini almasını bekledi. Naip bunu alıp dudaklarına götürdü ve hiç duraksamadan şerbeti son damlasına kadar içti. Taita da kâseyi dudaklarına götürerek likörden bir yudum aldı. Tadı olmayan ve fark edilemeyen zehirlere sahip olmakla övünenler vardı, fakat Taita bütün yakıcı elemanları incelemişti, sonuçta en keskin meyve tatlan bile o zehirleri ondan gizleyemezdi. içki temizdi, Taita da bunu keyifle içti. Naja, "Güvenin için sana teşekkür ederim," dedi. Taita da bununla kastedilenin şerbeti kabul etmesinden daha fazlası olduğunu anladı. "Hükümdarın, dolayısıyla da Naip'inin hizmetkârıyım." Naja, "Hanedan için değerin ölçülemez," diye karşılık verdi. "Üç Firavuna sadakatla hizmet ettin, hepsi de sorgusuz sualsiz öğütlerini dinlediler." -73- "Değerimi abartıyorsunuz, sayın Naip. Çelimsiz bir ihtiyar adamım." Naja gülümsedi. "İhtiyar ha? Evet, ihtiyarsın. İki yüz yaşından da ihtiyar olduğunun söylendiğini duymuştum." Taita bunu ne doğruladı ne yalanladı, yalnızca başını eğdi. Naja devam etti. "Ama asla çelimsiz değilsin! İhtiyar ve bir dağ kadar anıtsalsın. Bilgeliğinin sınırı olmadığını herkes biliyor. Ölümsüzlüğün sırrını bile bildiğin söyleniyor." Övgü apaçık ortadaydı, Taita da kelimelerin ardındaki gizli nedeni ve anlamı aradı. Naja susuyor, bir şey | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:34 am | |
| , bir şey beklermiş gibi ona bakıyordu. Adam neyi duymayı bekliyordu acaba? Taita, Naja'nın gözlerinin içine Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 56 baktı ve karşısındaki adamın düşüncelerini okumaya çalıştı. Ama mağara yarasalarının gün batımmda kararan göğün önündeki şekillen gibi uçucu ve silikti bu düşünceler. Taita düşüncelerin birini bütünüyle zapt etti ve Naja'nın ondan ne istediğini birden anladı. Bu bilgi ona güç verdi, ilersindeki yol da zapt edilen bir kentin kapıları gibi önünde açıldı. "Bin yıldan beri her kral ve her bilgin ölümsüzlüğün sırrını bulmaya çalışmıştır," dedi yavaşça. "Belki bir tek adam bunu bulmuştur." Naja dirseklerini dizlerine dayayarak heyecanla öne eğildi. "Lordum, sorularınız benim gibi ihtiyar bir adama göre fazla derin, iki yüz yıl yaşamak ölmezlik değildir." Taita itiraz eder gibi ellerini iki yana açtı, fakat Naja'nın yarım ağızla yapılan itirazda istediği anlamı okuması için önüne baktı. Mısır'ın çifte tacı ve ölmezlik, diye düşünerek içinden kıs kıs güldü. Naip'in istekleri ne kadar az ve basitti. Naja doğruldu. "Bu derin konuları başka zaman konuşuruz." Adamın sarı gözlerinde bir zafer ışıltısı vardı. "Ama şimdi sizden istediğim başka bir şey var. Hakkınızdaki olumlu fikirlerimin haklı olduğunu kanıtlamanızın bir yolu olabilir bu. Minnettarlığımın sınırsız olduğunu göreceksiniz." Taita adamın yılan balığı gibi kıvrılıp durduğunu düşünüyordu. 'Oysa onun donuk bir asker olduğunu zannederdim. İçindekileri hepimizden gizlemeyi ne kadar iyi başarmış.' Fakat Taita sadece, "İsteğiniz eğer elimden gelen bir şeyse, Firavun'un Naip'inden hiçbir şeyi esirgeyemem," dedi. Naja inkâr kabul etmeyen bir kesinlikle, "Sen Ammon Ra büyüsünün bir uzmanısın," dedi. Taita, adamın hırsının karanlık derinliklerini bir kez daha hissetti. Taçla ölmezlik ona yetmiyor! Aynı zamanda geleceğin de ona açıklanmasını istiyor.' Taita şaşkınlık duyuyordu, buna rağmen saygılı bir tavırla, "Lordum, bütün ha-yatımca o gizemli konuyu inceledim ve belki biraz bir şeyler öğrendim," dedi. "Çok uzun hayatında," Naja uzun kelimesini vurguladı. "Hem de çok şey öğrendin." Tarta başını eğdi ve sustu. 'Beni öldürmek isteyeceğini neden düşündüm sanki?' diye kendi kendine soruyordu. 'Ölmezliğinin anahtarını ellerimde tuttuğumu zannettiği için beni kendi hayatı pahasına koruyacaktır.' "Taita, krallarla tanrıların sevgili kulu, benim için Ammon Ra büyüsüne çalışmanı istiyorum." "Lordum, bir kraliçe ya da bir Firavun olmayan ya da en azından Mısır tahtına oturması olası olmayan biri için şimdiye kadar Ammon Ra büyüsüne başvurmadım." Lord Naja anlamlı bir ses tonuyla, "Belki de şu anda öyle biri bunu senden istiyor," dedi. Taita, Büyük Horus onu bana teslim etti. Artık avucumda, diye düşün-düyse de, "Firavun'un Naip'inin arzularına boyun eğiyorum," dedi. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 57 "Hemen bugün benim için kehanete başvurabilir misin? Tanrıların arzularını öğrenmek için sabırsızlanıyorum." Naja'nın yakışıklı yüzü heyecanını ve açgözlülüğünü ele veriyordu. Taita direndi. "Kehaneti asla hafife almamalıdır. Yalnız benim değil, geleceği öğrenmek isteyen kişi için de büyük tehlikeler söz konusu olabilir. Geleceğe yolculuk için hazırlanmak zaman alır." "Ne kadar bir zaman?" Naja'nın hayal kırıklığına uğradığı belliydi. Taita elini alnına götürerek derin düşüncelere dalmış numarası yaptı. Varsın yemi bir süre koklasın, diye düşündü. O zaman kancayı yutmaya daha da hevesli olur. Sonunda başını kaldırdı. "Apis Boğası yortusunun birinci gününde," dedi. Ertesi sabah büyük çadırdan çıktığı sırada Firavun Seti, bir gün önce Boss Vahası'na giren tozlu ve pis kokulu yumurcaktan bambaşka biri olmuştu. Berberlerin kafasını tıraş etme çabalarına çevresindekileri korkutan, krallara layık bir öfke ve ateşle karşı koymuştu. Bunun yerine siyah buklelerini güneşte kestane renginde ışıltılarla parlayana kadar yıkamışlar ve taramışlardı. Saçlarının üstüne akbaba tanrıçası Nekhbet'i ve koora Naja'yı simgeleyen uraeus'u, yani altın bir halka biçimindeki tacı takmıştı. Bunların görüntüsü al- - | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:34 am | |
| nında kırmızı ve mavi camdan gözlerle iç içe geçmişti Çenesinde krallığın takma sakalı göze çarpıyordu Ustaca uygulanmış makyajı çocuğun güzelliğini daha da belırgınleştırmıştı, öyle ki çadırın dışında bekleyen kalabalıklar ona taparmış gibi huşu içinde yere çökerek hayranlıklarını dile getirdiler Yapay tırnakları dövülmüş altındandı, ayaklarında da altından çarıklar vardı Göğsünde Mısır'ın en değerli krallık mücevherlerinden birini Tamose'un madalyonunu taşıyordu Şahın Horus'un ziynetlerle ıslı portresıydı bu Göğsünün üstünde çaprazladığı topuz ve asayla genç birine göre fazlasıyla görkemli bir yürüyüşü vardı Ciddi bir tavırla önüne bakıyordu Ta ki kalabalığın on sırasında duran Taıta'yı gozucuyla görene kadar, o zaman ihtiyar adama gözlerini yuvarladı, sonra da çaresizliğini anlatır gibi hafifçe yüzünü buruşturdu Lord Naja onun bir adım gerisinde bir parfüm bulutu yayarak yürüyordu Zıynetlerıyle görkemli bir görünüşü vardı, otoritesi de saygı uyandırıyordu Mavi kılıç kalçasının üstündeydi, sağ kolunda da şahın mührünü taşıyordu Onların arkasından başlarında Tanrıça Isıs'ın tüyleri, el ve ayak parmaklarında da altın yüzüklerle prensesler geliyordu Bir gün önceki kabuk gibi kaskatı elbiseler yerine boyunlarından ayak bileklerine kadar uzun elbiseler giymişlerdi Bunların keten kumaşı o kadar ince ve şeffaftı ki güneş ışığı, şafak vaktinde nehri buruyen sısmış gibi içme ıslıyordu Merykara'nın bacakları ince, göğsü bir erkek çocuğunkı gibi dümdüzdü Heseret'ın vücudu aksine şehvet uyandıran kıvrımlar sergiliyordu, elbisenin şeffaf katlarının arasından sırıtan meme uçları pespembeydi, karnının altında, bacaklarının birleştiği yerde ise kadınlığın gölge gibi üçgeni hayal meyal fark ediliyordu Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 58 Firavun tören arabasına bindi ve yükseltilmiş tahtta yerini aldı Lord Naja sağ yanında duruyor, prensesler ayaklarının dibinde oturuyorlardı Teb'ın elli tapınağının her birinin rahipler kalabalığı lir ve davul çalarak, sıstrum'u('} sallayarak, boruları öttürerek ve tanrılara övgülerle yakarışlar yağdırarak önlerine düşmüştü Onların arkasından Asmor'un muhafızları resmi geçitte sıralarını aldılar Daha sonra hepsi yeni cilalanmış, flamalar ve çiçeklerle süslü Hılto'nun araba kafilesi geliyordu Atlar postları değerli metaller gibi ışıldayana kadar kaşağılanmışlar yeleleri kurdelelerle örülmüştü Saltanat arabasına koşulmuş öküzlerin hepsi lekesiz bir beyazlıktaydı, kocaman horguçlerı de zambak ve su <•> Sıstrum Eski Mısır da Isıs ibadetinde kullanılan bir tur çıngırak sumbulu buketlerıyle süslenmişti Geniş boynuzları, hatta toynakları altın varakla örtülüydü Sürücüler anadan doğma çıplak Nubyelı kölelerdi Başlarıyla bedenlerinin butun kıllarının yolunmuş olması cinsiyet organlarının büyüklüğünü abartılı biçimde öne çıkartıyordu Başlarından ayaklarının ucuna kadar yağa bulan-dıklarından Seth'ın gözleri kadar siyah olan derileri güneşte pırıl pırıl parlıyor ve öküzlerin kar gibi postıarıyla muhteşem bir çelişki oluşturuyorlardı Hayvanları güdüyorlar, öküzler tozun içinde ağır ağır ilerliyordu Bin kadar Fat Muhafızı arkalarına duştu ve bir ağızdan Övgü Marşı'nı söylemeye başladı Teb halkı Fıravun'u buyur etmek için kentin kapılarını açmış ve duvarların tepesine dizilmişti Kentin bir mil dışından itibaren yolun tozlu yüzeyini palmiye yaprakları, hasır ve çiçeklerle örtmüşlerdi Teb'ın duvarları, kuleleri ve binaları güneşte pişmiş çamur tuğlalarından inşa edilmişti, taş blokları tapınakların ve mezarların yapımına ayrılmıştı Nıl vadisine hemen hiç yağmur yağmadığından bu yapılar hiçbir zaman bozulmuyorlardı, hepsi son günlerde beyaz badanayla boyanmışlar ve Tamose Ha-nedanı'nın gök mavisi rengindeki flamalarıyla süslenmişlerdi Dans eden, şarkı söyleyen, sevinç gözyaşları döken kalabalıklar dar sokakları dolduruyor, dolayısıyla saltanat arabası bir kaplumbağa hızıyla ilerliyordu Hükümdarın kafilesi yol üstündeki butun tapınaklarda duruyor, Firavun da büyük bir vakarla arabasından inerek içerdeki tanrıya kurbanlar kestiriyordu Saltanat teknesinin Fıravun'un kafilesini batı kıyısındaki Memnon Sara-yı'na geçirmek üzere beklediği nehir doklarına vardıklarında akşam olmak üzereydi Kafile gemiye bindikten sonra ıkı yüz kurekçı küreklere sarıldılar Davul sesi eşliğinde uyumlu olarak kalkıp iniyorlar, ıslak vücutları dev bir balıkçılın kanatları gibi parlıyordu Kadırgalardan, yelkenlilerden ve başka küçük teknelerden oluşan bir filonun eşliğinde gün batımında geçişi tamamladılar Ama batı kıyısına vardıklarında henüz hükümdarın ilk günündeki görevlen son bulmuş değildi Başka bir saltanat arabası onu kalabalığın içinden babası Firavun Tamose'un cenaze tapınağına götürdü Ikı yanda şenlik ateşlerıyle aydınlatılmış yolda ilerledikleri sırada ortalık kararmıştı artık Halk butun gün krallığın ikramı olan bira ve şarabın tadını çıkararak küfelik olmuştu Firavun arabadan inip babasıyla hamisi olan tanrı Ho-rus'u yüz kutsal kılığında gösteren granit heykel sıralarının arasından merdiveni tırmandı Bu tasvirler arasında bir parmağı ağzında olan çocuk Harpokrates | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:35 am | |
| olarak Horus, Isis'ten meme emen veya bir lotus çiçeğinin üstünde bağdaş kuran Horus ya da şahin kafalı veya kanatlı güneş diski kisvesinde Horus vardı. Görünüşe bakılırsa, hükümdarla tanrı aynı kişi olmuştu. Lord Naja'yla rahipler çocuk Firavun'u yüksek tahta kapılardan Keder Salonu'na geçirdiler. Tamose'un mumyası bu kutsal yerde siyah diyoritten mumyalama tezgâhının üstünde yatıyordu. Yan duvardaki ayrı bir yerde mezarlıkların Tanrısı Anubis'in siyah bir heykelinin korumasında hükümdarın kalbinin, akciğerlerinin ve başka iç organlarının bulunduğu somaki mermerden kavanozlar yer alıyordu. Karşı duvardaki başka bir köşede altın kaplı sanduka, hükümdarın ölüsünün içine konulması için hazır bekliyordu. Sandukanın kapağında Firavun'un altından bir portresi yer alıyordu. Bu, aslına o kadar uygundu ki Nefer'in yüreği burkuldu ve gözleri yaşlarla doldu. Ama çocuk gözlerini kırpıştırarak ağladığını belli etmedi ve rahiplerin arkasından babasının ölüsünün beklediği salonun ortasına yürüdü. Lord Naja diyorit tezgâhın öbür yanında Nefer'in karşısında yerini aldı. Başrahip ise ölü hükümdarın baş tarafında duruyordu. Ölü hükümdarın Ağzını Açmak töreni için her şey hazır olunca iki rahip cesedin üstünü örten keten çarşafı kenara çektiler, Nefer de babasına bakarken elinde olmayarak irkildi. Tamose'un ölümünü izleyen haftalarda Nefer'le Taita çöldeyken mumyalama ustaları hükümdarın ölüsü üzerinde çalışmışlardı. Önce burun deliğine uzun saplı bir gümüş kaşık sokarak hükümdarın başına zarar vermeden yumuşak beyin maddesini dışarı çıkarmışlardı. Kolay çürüyecek olan göz yuvarlaklarını da çıkarmışlar, göz oyuklarıyla kafatası boşluğunu natron tuzları ve güzel kokulu otlarla doldurmuşlardı Daha sonra cesedi çok yoğun bir tuz banyosuna daldırmışlar ve yalnız başının dışarı kalması koşuluyla otuz gün bu banyoda bırakmışlar, ancak sert kalevi tuzları her gün değiştirmişlerdi. Yağlar böylece cesedin dışına süzülmüş, cilt de soyulmuştu. Yalnızca başın saçlarıyla derisi etkilenmemişti. Ceset en sonunda natron banyosundan çıkarıldıktan sonra diyorit tezgâhın üstüne yatırılmış, yağlar ve bitkisel solüsyonlarla övülmüştü. Mide boşluğu reçinelere ve balmumuna batmış keten petlerle tıka basa doldurulmuştu. Göğsündeki ok yarası dikilmiş, üstüne altından ve değerli taşlardan yapılmış tılsımlar konulmuştu. Hükümdarı öldüren kancalı ve kırık ok mumya ustaları tarafından Firavun'un vücudundan çıkarılmıştı. Devlet konseyinin üyeleri tarafından incelendikten sonra kırık ok altından bir kutunun içine konulup mühür- lenmişti. Firavun'un mezarına konulacak ve öbür dünyadaki yolculuğunda başına gelebilecek başka kötülüklerin önüne geçecek kudretli bir tılsım olacaktı. Sonra, mumyalama sürecinin kalan kırk günü süresince ceset açık kapılardan üstüne esen sıcak çöl rüzgârı tarafından tamamen kurutulmaya terk edilmişti. Yakılacak odun kadar kuruyunca artık sarılabilirdi. Rahip koroları tarafından tanrılara ilahiler okunurken ceset keten şeritlerle karmaşık desenlerde sarıldı. Altlarına başka değerli tılsımlar ve büyüler yerleştirilmiş, ayrıca her katman özel reçinelerle boyanmıştı. Bunlar kuruyunca metal kadar sertleşiyor ve metalik bir parıltı alıyordu. Yalnız baş açık bırakılıyordu. Ağız Açma'dan önceki hafta içinde mumyalayıcılar Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 60 loncasının en yetenekli makyaj ustaları balmumu ve başka makyaj malzemeleri kullanarak hükümdarın yüzünü hayatındaki güzelliğine kavuşturmuştu. Çıkarılan gözlerin yerine bunların necef taşıyla oös/d/en'denn kusursuz taklitlerini yerleştirmişlerdi. Gözlerin akları yarışeffaftı, iris tabakasıyla gözbe-bekleri hükümdarın doğal rengine kusursuz biçimde uydurulmuştu. Cam küreler öylesine hayat ve zekâ dolu gözüküyordu ki Nefer şimdi mumyaya bakarken neredeyse göz kapaklarının oynamasını ve onu tanıyınca babasının gözbebeklerinin büyümesini bekliyordu. Dudaklara biçim verilmiş ve kırmızı boyayla renklendirilmişlerdi, öyle ki hükümdar her an gülümseyecekmiş izlenimini veriyordu. Boyalı derisi de ipek gibi ve sıcak görünüyordu. Altında hâlâ kan aksa bu kadar olurdu. Saçları da yıkanmış ve Nefer'in çok iyi hatırladığı koyu renk lülelerle biçimlendirilmişti. Lord Naja, başrahip ve koro, ölmeye karşı olan ilahiyi ikinci kez okumaya başlamışlardı, ama Nefer gözlerini babasının yüzünden ayıramıyordu. "O, yansımadır, ayna değil, O müziktir, lir değil, O taştır, keski değil, O, sonsuza dek yaşayacak." Başrahip Nefer'in yanına geldi ve altın kaşığı eline verdi. Nefer bu ritüeli yerine getirmesi için eğitilmişti, ama kaşığı babasının dudaklarının üstüne koyup, "Tekrar konuşabilme yeteneğine kavuşman için dudaklarını açıyorum," '"' Obsidien: Yanardağlardan çıkan koyu renkli cama benzer çok sert bir taş. | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:35 am | |
| diye okurken eli titredi. Kaşıkla babasının burnuna dokundu. "Tekrar soluya-bilmen için burun deliklerini açıyorum." Olağanüstü güzellikteki gözlerin her birine dokundu. "Dünyanın görkemini tekrar görebilmen ve gelecekteki dünyanın görkemini görebilmen için gözlerini açıyorum." Bu ritüel tamamlandıktan sonra hükümdarın kafilesi, mumyalama ustalarının kafayı sarmalarını ve mis kokulu reçinelerle boyamalarını bekledi. Sonra kör yüzü altından maskeyle örttüler, böylece tekrar hayatla doldu. Geleneklerle göreneklerin aksine Firavun Tamose için yalnız bir tek ölüm maskesi ve bir tek altın sanduka vardı. Oysa babası, yüzü yedi maskeyle örtülü olarak ve her biri bir öncekinden daha büyük ve daha süslü olan iç içe yedi sandukanın içinde mezarına girmişti. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 61 Nefer gecenin kalan kısmını altından sandukanın yanında geçirdi. Dua ediyor, tütsü yakıyor, babasını aralarına kabul etmeleri ve aralarına oturtmaları için tanrılara yalvarıyordu. Şafak sökerken rahiplerle birlikte tapınağın terasına çıktı. Babasının baş şahincisi onu bekliyordu. Eldivenli yumruğunun üstünde bir hükümdar şahini taşıyordu. "Nefertem!" Nefer kuşun adını fısıldadı. "Lotus Çiçeği." Görkemli kuşu şahinciden aldı ve terasın altında toplanmış olan halkın açıkça görebilmesi için kendi yumruğunun üstünde yükseğe kaldırdı. Şahin, sağ ayağının etrafındaki altın zincire bağlı minik bir altın künye taşıyordu. Bunun üstüne ölen Fira-vun'un adı kabartma olarak işlenmişti. "Bu, Firavun Tamose Mamose'un tanrı kuşudur. Babamın ruhudur o." Çocuk ağlamaklı olduğundan kendini toparlamak için konuşmasına ara verdi. Sonra devam etti: "Babamın tanrı kuşunu serbest bırakıyorum." Deri kukuletayışahinin başından arkaya kaydırdı. Kuş şafağın aydınlığında yırtıcı bakışlı gözlerini kırpıştırdı ve tüylerini kabarttı. Nefer kuşun ayaklarındaki deri bağcıkları çözünce şahin kanatlarını açtı. Nefer, "Uç, kutsal ruh!" diye bağırdı. "Benimle babam için yükseklerde uç!" Böyle diyerek kuşu yukarı fırlattı. Şahin şafak esintisini yakalayarak yükseldi, yükseldi. Yukarda iki kez döndü, sonra insanı ürperten vahşi bir çığlık atarak Nil'in öbür yakasına doğru uzaklaştı. Başrahip, "Tanrı kuş batıya uçuyor!" diye seslendi. Tapınağın basamakla-rındaki topluluğun bütün üyeleri bunun çok olumsuz bir işaret olduğunu biliyorlardı. Nefer bedenen ve ruhen o kadar yitikti ki kuşun uzaklaşmasını seyrederken ayaklarının üstünde sendeledi. Taita onu düşmeden yakaladı ve alıp oradan götürdü. ihtiyar adam Memnon sarayındaki yatak odasında bitki özlerinden bir içki hazırladı ve bunu içirmek için çocuğun yanına çömeldi. Nefer bundan bir yudum aldıktan sonra kâseyi dudaklarından uzaklaştırdı. "Dedemin birbirinden ağır yedi altın sandukanın içine yerleştirildiğini ve cenaze arabasını ancak güçlü kuvvetli yirmi öküzün çekebildiğini söylemiştin," dedi. "Öyleyken babamın niçin bir tek küçük tabutu var?" Taita içini çekti. "Dedene ülkemizin tarihindeki en zengin cenaze töreni düzenlenmişti. Ayrıca pek çok hazineyi beraberinde öbür dünyaya götürdü, Nefer. Ama o yedi sanduka som altından otuz lakh'a mal oldu ve ulusu iflasın eşiğine getirdi." Nefer düşünceli bir yüzle kâsenin içine baktı, sonra içkinin son damlaları-- nı da yuttu. "Babam çok güçlü bir hükümdardı, o da aynı derecede görkemli bir cenaze törenine layıktı," dedi sonunda. Taita, "Deden her şeyden önce öbür dünyayı düşünürdü," diye açıkladı. "Ama baban ön planda ulusunu ve Mısır'ın esenliğini düşünürdü." Nefer bu sözlerin üzerinde bir süre kafa yorduktan sonra içini çekerek koyun postundan döşeğinin üstüne uzanarak gözlerini kapadı. Ama hemen sonra tekrar gözlerini açtı. "Babamla gurur duyuyorum," dedi sadece. Taita çocuğu kutsar gibi elini onun alnına dayadı ve, "Ben de babanın bir gün seninle gurur duymak için pek çok sebebi olacağını biliyorum," diye fısıldadı. Mısır'ın uzun tarihindeki en kötü ve meşum bir döneme girdiklerine dair Taita'yı uyarmak için şahin Nefertem'in uçuşunun oluşturduğu kötü kehanete gerek yoktu. İhtiyar adam Nefer'in yatak odasından çıkıp çölde yürümeye başladığı sırada yıldızlar sanki yörüngelerinin üstünde donup kalmışlar, bütün eski tanrılar da geri çekilerek onları bu en tehlikeli saatlerinde terk etmişlerdi. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 62 "Yüce Horus, şimdi rehberliğine her zamankinden çok ihtiyacımız var. Bu değerli ülkeyi avucunda tutuyorsun. Parmaklarının arasından kayıp düşerek kristal gibi tuzla buz olmasına izin verme. En derin acıları çektiğimiz şu sırada bize sırtını dönme. Bana yardım et, Yüce Şahin. Bana yol göster. Arzularını bana açıkla ki iradene itaat edeyim." ihtiyar adam bir yandan dua ederek büyük çölün kıyısındaki tepelere tırmandı. Uzun sopasının kayaların arasında çıkardığı takırtı, sarı bir çakalı paniğe düşürerek ay ışığında yüzen yamaçta koşa koşa kaçmasına yol açtı. Taita | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:35 am | |
| Büyücüler Kralı / F: 6 gözetlenmediğinden emin olunca, nehre paralel olarak ilerlemeye başladı ve adımlarını sıklaştırdı "Savaşla yenilginin keskin ucunda denge bulmaya çalıştığımızı çok iyi biliyorsun, Horus Firavun Tamose vuruldu, bize onculuk edecek hiçbir savaşçı da yok Kuzeydeki Apepı ile Hıksoslar hemen hemen yenilmez olacak kadar kuvvetlendiler Bize karşı toplanıyorlar, bizse onlara karşı koyacak durumda değiliz Ikı krallığın çifte tacı uğradığı ihanetler yüzünden çürüdü, yeni zulüm dönemine karşı koyamaz Aç gözlerimi, Yüce Tanrı ve kuzeyden gelen istilacı Hıksos sürülerini ve kendi kanımızdakı oldurucu zehri yenmemizin yolunu göster bana" Taıta o günün kalan kısmında taşlık tepelerde ve sessiz yerlerde dolaştı Dua ediyor ve hayata nasıl devam edeceğini keşfetmeye çalışıyordu Akşam olurken nehir yönüne dondu ve son hedefine vardı Buraya tekneyle doğrudan gelebilirdi, ama o zaman pek çok göz onu izleyecekti, ayrıca, çölde yalnız başına geçirdiği o zamana da ihtiyacı vardı Çoğu insanların uykuda oldukları yoğun karanlıkta nehir kıyısındaki Beş Tapınağı'na yaklaştı Kapının yukarsındakı nişte yağı eriyip akan bir meşale yanmaktaydı Tapınağın kapısında bekçilik eden Tanrı Bes'ın oymalı tasvirini aydınlatıyordu Beş sarhoşlukla şenliğin şekilsiz cüce tanrısıydı Sırıtan dudaklarının arasından dili dışarı sarkmıştı Taıta geçerken meşalenin titrek ışığında sarhoş sarhoş sırıttı Tapınağın görevlilerinden biri Buyucu'yu bekliyordu Onu tapınağın de-rınlerındekı bir taş hücreye götürdü Odadaki masanın üstünde bir taş ibrik içinde keçi şutu, bir tabağın içinde de ekmek ve bir bal peteği vardı Görevliler Buyucu'nun zaaflarından birinin mimoza çiçeğinin poleninden yapılmış bal olduğunu biliyorlardı Genç rahip Taıta'ya, "Uç kışı sızı bekliyor, lordum,' dedi Taıta, 'Bana önce Baset'ı getirin," diye buyurdu Baset, Memphıs valisinin baş yazmanıydı Aynı zamanda Taıta'nın en değerli haber kaynaklarından biriydi Zengin bir adam olmadığı halde, ıkı güzel, fakat pahalı eşin ve düzineyle çocuğun yükünü taşıyordu -Sarı çiçek hastalığı ülkeyi kasıp kavurduğu sırada Taıta adamın çocuklarını kurtarmıştı Ülkenin düzeninde etkili Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 63 bir rolü olmamasına karşın, güç kaynağına yakın oturuyor, kulaklarını ve olağanüstü belleğini etkili biçimde kullanıyordu Yeni Naıp'ın yönetimi ele geçirmesinden ben eyalette olan bitenler hakkında Taıta'ya anlatacağı çok şey vardı Bunun karşılığında verilen ücreti gerçek bir minnettarlıkla kabul etti "Hayır duanız benim için yeterli bir ödeme olurdu, güçlü Buyucu," dedi "Bebeler hayır dualarıyla tombullaşmalar," diyen Taıta adamı savdı Sırada Teb'dekı büyük Horus Tapınağı'nın başrahıbı Obos vardı Bu göreve atanmasını, onu Firavun Tamose'a öneren Taıta'ya borçluydu Soyluların çoğu Horus Tapınağı'na ibadet etmek ve bağışlarda bulunmaya gelir, hepsi de başrahıbe içlerini dökerlerdi Taıta'ya rapor vermeye gelen üçüncü adam, kuzeydeki ordunun saymanı Nolro'ydu O da bir hadımdı, bu şekilde sakatlananların arasında ise özel bir bağ vardı Taıta tahtın arkasındaki gölgelerin arasından devlet işlerini yönettiği gençlik günlerinden ben, kararlarını vermek için kusursuz bir bilgilendirilmenin zorunluluğuna inanıyordu O gecenin kalan kısmında ve ertesi günün büyük bir bölümünde bu adamları dinledi ve onları dikkatle sorguya çekti Öyle ki Memnon Sarayı'na dönmeye hazır olduğunda kendisi Cebel Nagara'dayken yaşanan butun önemli olayları ve çevrilen butun gizli dolaplarla politik girdapları öğrenmiş bulunuyordu ihtiyar adam akşamleyin saraya dönmek için yola çıktı Bu kez nehir kıyısını izleyen dolaysız yolu seçmişti Tarlalardaki çalışmalarından donen köylüler onu tanıyarak iyi şanslar ve uzun hayat dileme işaretini yaptılar, onun Ho-rus'un adamı olduğunu hepsi bildikleri için de, "Horus'a bizim için dua et, Buyucu," diye seslendiler Birçokları yaşlı adama küçük armağanlarını kabul etmesi için ısrar ettiler Bir rençber de darı çoreklenyle ateşte kızartılmış çekirgelerden ve taze sağılmış sıcak keçi sütünden ibaret yemeğini paylaşmaya davet etti onu Gece olurken Taıta dost rençbere teşekkür etti ve onu ateşinin yanında oturur bırakarak uzaklaştı Gece içinde hızlı adımlarla yürüyor, Fıravun'un uyanışı törenini kaçırmamak için acele ediyordu Saraya vardığında şafak sokuyordu Yıkanmaya ve giysilerini değiştirmeye ancak vakit buldu ve Fıravun'un yatak odasına koştu Kapıda, kılıçlarını çaprazlayan ıkı muhafız tarafından yolu kesildi Taıta şaşırdı Bu daha önce hiç olmamıştı O, Fıravun'un eğitmeniydi, on uç yıl önce Firavun Tamose tarafından bu göreve atanmıştı Taıta muhafızların çavuşuna sert sert baktı Adam başını eğdıyse de Taıta'yı içeri sokmamak kararında direndi "Sızı gücendirmek istemezdim, güçlü Buyucu," dedi "Ama muhafızların komutanı Albay Asmor'la baş mabeyincinin kesin emri var Na-ıp'ten onay almayan hiç kimse Fıravun'un huzuruna giremez" Çavuş kesinlikle etkilenmeyince Taıta onun yanından ayrıldı ve Naja'nın özel adamlarıyla dalkavuklarından oluşan küçük bir grubun ortasında kahval- | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:36 am | |
| tısını ettiği terasa yürüdü. "Lordum Naja, Firavun'un babası tarafından hükümdarımızın eğitmenliğine ve rehberliğine atanmış olduğumu biliyorsunuz. Gündüz ve gecenin her saatinde yanına girmeye yetkiliydim," dedi. "Bu dediğiniz uzun yıllar önceydi, sevgili Büyücü." Hiç istifini bozmayan Naja, iskemlesinin arkasında duran kölenin uzattığı üzümü alıp ağzına attı. "O zaman için öyle bir yetki yerindeydi, ama Firavun Seti artık çocuk değil. Artık bir dadıya ihtiyacı yok." Hakaret, söz gelimi söylenmişti, ama öyle olması Ta-ita'yı incitmekten geri kalmamıştı. Naja devam etti: "Ben onun Naip'iyim. Bundan böyle öğüt ve rehberlik için bana başvurmak durumunda olacak." "Hakkınızı ve hükümdara karşı görevinizi onaylıyorum, ama beni Nefer'in yanından uzaklaştırmanız gereksiz ve zalimce." Taita itiraz ettiyse de, Naja elinin otoriter bir hareketiyle onu susturdu. "Hükümdarın güvenliği her şeyden önemli," dedikten sonra kahvaltının ve görüşmenin sona erdiğini anlatmak ister gibi kahvaltı tahtasının başından kalktı. Muhafızları da etrafını çevirdiklerinden Taita geri çekilmek zorunda kaldı. Taita, Naja'nm maiyetinin kemerli yoldan konsey salonuna yöneldiğini gördü. Onların hemen arkasından gitmeyerek balıklı havuzlardan birinin kenarına oturarak bu gelişmeler üzerinde kafasını çalıştırmaya girişti. Naja, Nefer'i kendi sarayında tutsak etmişti. Zamanı gelince yalnız kalacak, sadece düşmanlarıyla çevrili olacaktı. Taita bir kez daha Mısır'dan kaçmak, Nefer'le çölü aşmak ve yabancı bir güce sığınarak Nefer'in gelip hakkını arayacak kadar büyümesine ve güç kazanmasına kadar beklemek fikrine döndü. Ancak, Naja'nm Firavun'un dairesinin kapısını kapaması gibi, Teb'le Mısır'dan ayrılan bütün yolların da kapatılmış olacağına emindi. Görünürde hiçbir kolay çözüm yoktu, Taita da uzun uzun düşünmekle geçen bir saatten sonra ayağa kalktı. Konsey salonunun kapısındaki muhafızlar geçmesi için kenara çekildiler, Taita da sıraların arasındaki geçitten geçerek en ön sıradaki yerini aldı. Nefer platformun üstünde Naip'inin yanında oturuyordu. Başında Yukarı Mısır'ın daha hafif olan hedjet tacı vardı, oldukça soluk ve halsiz görünüyordu. Taita bir an çocuğun ağır etki gösteren bir zehrin kurbanı olmasından endişe duyduysa da, sonra Nefer'in etrafında ölümcül bir atmosfer keşfedemedi. Bunun üzerine ona bir kuvvet ve cesaret akımı göndermeye odaklandı, fakat Nefer herhalde yataktan kalkma töreninde bulunmamasından dolayı cezalandırmak için ona suçlayan, soğuk bir bakış fırlatmakla yetindi. - 84-
Taita dikkatini konsey işlerine yöneltti. Kral Apepi'nin üç yıl süren bir kuşatmadan sonra Abnub'u tekrar zapt ettiği kuzey cephesinden gelen son raporları gözden geçiriyorlardı. O talihsiz kent, Tamose'un babası Firavun Ma-mose'un saltanatı sırasındaki ilk Hiksos istilasından beri sekiz kez el değiştirmişti. Firavun Tamose Hiksos okunun kurbanı olmuş olmasaydı, cüretkâr stratejisi bu şanssız durumu tersine çevirebilirdi. Mısır orduları da şimdi Teb'e doğru yeni bir Hiksos saldırısına karşı hazırlık yapacak yerde düşmanın başkenti Avaris'e doğru bir hamle gerçekleştirebilirdi. | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:36 am | |
| Taita konsey üyelerinin kriz konusunda büyük bir fikir ayrılığı içinde olduklarını gördü. Bu yeni yenilginin suçunu birilerine yüklemeye çalışıyorlardı, oysa ana sebebin Firavun'un vakitsiz ölümü olduğunu görmek için bir dâhi olmaya hiç gerek yoktu. Hükümdar ordusunu başsız ve moralsiz bırakmıştı. Apepi de bu ölümden hemen yararlanmanın yolunu bulmuştu. Onların tartışmalarına kulak veren Taita bu savaşın Mısır'ın bedeninde hiç kapanmayan bir çıban olduğunu her zamankinden kuvvetle hissetti. Fena halde canı sıkılarak yerinden kalktı ve konsey salonunu terk etti. içerdekiler kuzey ordularının başına ölü Firavun Tamose'un yerini almak üzere kimin atanacağı konusunda hâlâ birbirlerine girdiklerine göre, Taita'nın orada yapabileceği bir şey yoktu. Taita bir yandan uzaklaşırken, "O artık gittiğine göre, bizimkiler içinde Apepi'yle boy ölçüşebilecek hiç kimse yok. Ne Asmor, ne Teron, hatta ne de Naja'nın kendisi," diye homurdanıyordu. "Altmış yıllık savaş ülkeyle ordularımızı tüketti. Tekrar kuvvetimizi toparlamamız ve aramızdan yeni bir askeri liderin çıkması için bize zaman gerek." İhtiyar adamın aklına Nefer geldi, ama Taita'nın, Ammon Ra büyüsünü incelemesi sonucunda öğrendiği üzere kaderinin onun için hazırladığı rolü çocuğun üstlenebilmesi için uzun yılların geçmesi gerekecekti. "Onun için bu zamanı kazanmam ve hazır olana kadar güvenliğini sağlamam lazım." Taita bundan sonra sarayın kadınlar dairesine gitti. Bir hadım olduğu için, başka erkeklere kapalı tutulan kapılardan geçebiliyordu. Prenseslerin yakında gelin olacaklarını öğrenmelerinden beri üç gün geçmişti, Taita da onları daha önce görmeye gitmesi gerektiğini biliyordu. Kızlar şaşkın, üzüntülü ve onun avuntusuyla öğüdüne ihtiyaç duyuyor olmalıydılar. Avluya girdiği zaman onu ilk fark eden Merykara oldu. Bir Isis rahibesinin ona yazı tableti ve fırçayla yazı dersi verdiği yerden fırladı ve saçlarının yan lü- -85- leşini hoplata hoplata uzun bacaklarıyla ihtiyar adama doğru koştu. Kollarını Taita'nın beline doladı ve ona var gücüyle sarıldı. "Ah Taita, nerelerdeydin? Son günlerde hep seni aradım." Küçük kız başını kaldırınca Taita onun gözlerinin kızarmış olduğunu ve altlarında karanlık gölgeler bulunduğunu gördü. Merykara şimdi omuzlarını sarsan hıçkırıklarla ağlıyordu. Taita onu kucakladı ve biraz sakinleşene kadar kollarının arasında tuttu. "Neyin var, küçük maymunum?" diye sordu. "Seni bu kadar mutsuz eden nedir?" "Lord Naja beni gizli bir yere götürüp orada korkunç şeyler yapacakmış. İçime kocaman keskin bir şey sokarak canımı yakacak, kanamama yol açacakmış." "Sana bunu kim söyledi?" Taita öfkesini zor zapt ediyordu. "Mağara ve Saak." Merykara hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Oh, Taita, bana o kötü şeyleri yapmasını önleyemez misin? N'olur, yalvarırım." Küçük kızın korkusunun o iki Nübyeli köle kızdan kaynaklandığını Taita'nın tahmin etmesi gerekirdi. Öyküleri genellikle Afrika cinleri ve hortlaklarıy-la ilgiliydi, ama onlara emanet edilen çocuğa eziyet etmek için artık yeni bir şey bulmuş oluyorlardı. Taita iki küçük kahpeden bunun acısını çıkarmaya içinden ahdetti, bir yandan da prensesin korkusunu gidermek için kolları sıvadı. Merykara gerçekten dehşet içinde olduğundan bunun için tüm diplomasisini ve sevecenliğini kullanmak zorunda kaldı. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 66 Çocuğu bahçenin sakin bir köşesindeki bir kameriyeye götürdü, orada oturdu, Merykara da ihtiyar adamın kucağına tırmanarak yanağını onun göğsüne dayadı. Korkularının tabii ki hiçbir dayanağı yoktu. Düğünden sonra bile Na-ja'nın, Merykara ilk aybaşısını görmeden küçük kızı zifaf yatağına alması doğaya, yasalara ve âdetlere karşıydı. O olaya ise daha yıllar vardı. Taita sonunda küçük kızı sakinleştirmeyi başardı ve o sabah doğan tayı sevip okşaması için saltanat ahırlarına götürdü. Merykara yine gülümsemeye ve cıvıl cıvıl konuşmaya başlayınca Taita onu tekrar zenana'ya(tm) götürdü ve eğlendirmek için birkaç önemsiz büyücülük numarasına başvurdu. Bir ibriğin içindeki Nil suyunu içine sadece parmağını batırmak suretiyle nefis bir şerbete dönüştürdü ve bunu ikisi birlikte içtiler. Sonra, havaya fırlattığı bir çakıl canlı bir kanaryaya dönüşerek bir incir ağacı- " Zenana: Harem dairesi. -86- nın üst dallarına uçtu. Çocuk ağacın altında neşeyle dans ettiği ve cıyakladığı sırada da kanarya dalının üstünde hoplamaya ve şakımaya başladı. Taita daha sonra Merykara'yı bırakarak Mağara ve Saak adındaki iki köle kızı bulmaya gitti. Onları o kadar kötü haşladı ki, kızlar çok geçmeden birbirlerine sarılarak acı acı ağlamaya giriştiler. İhtiyar adam, Magara'nın herhangi bir tatsız olayda daima elebaşı olduğunu biliyordu. Kızın kulağının içinden canlı bir akrep çıkararak yüzünün önünde tuttu, Mağara da öylesine bir korkuya kapıldı ki tutamadığı çişi bacaklarından aşağı süzüldü. Sonuçtan hoşnut olan Taita, Heseret'i bulmaya gitti. Tahmin ettiği gibi, kız liriyle birlikte nehrin kenarındaydı. Yüzünde hazin bir küçük gülümsemeyle ihtiyar adama baktı, fakat sazını tıngırdatmayı sürdürdü. Taita salkımsöğüdün yerleri süpüren dallarının altındaki otların üstünde onun yanına oturdu. Çaldığı parça ninesinin en sevdiği ezgiydi. Bunu ona Taita öğretmişti. Sözlerini de okumaya başladı. "Kalbim yaralı bir bıldırcın gibi çırpınıyor sevgilimin yüzünü gördüğüm zaman. Yanaklarım da şafak göğü gibi pembeleşiyor onun gülümseyişinin ışığında." Heseret'in sesi tatlı ve şarkının melodisiyle uyumluydu, Taita da göz»aş-larının gözlerinden taşmak üzere olduğunu hissetti. Yine Lostris'i dinler gıoiy-di. O da küçük kıza katıldı. Berrak ve güçlü sesinde ileri yaşların titrekliğinden eser yoktu. Nehirden geçen bir geminin kürekçileri küreklerini ellerinden bıraktılar ve akıntı tekneyi çiftin oturduğu yerin açığından sürüklerken büyülenmiş gibi onları dinlediler. Şarkı sona erince Heseret liri elinden bıraktı ve yaşlı adama döndü. "Sevgili Taita, geldiğine ne kadar sevindiğimi bilsen." "Seni beklettiğim için çok üzgünüm, gecelerimin mehtabı." Oldu bitti romantik tabiatlı olan Heseret, Taita'nın ona yakıştırdığı adı duyunca hafifçe gülümsedi. İhtiyar adam sordu. "Benden ne gibi bir hizmet bekliyorsun?" "Lord Naja'ya gidip ona özürlerimi iletmelisin, çünkü ben onunla evlene-mem." Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 67 Heseret, o yaslardaki büyükannesine o kadar benziyordu ki. Lostris de yeteneğine aynı derecede sarsılmaz bir güvenle ona aynı derecede olanaksız bir görev yüklemişti. Heseret şimdi iri yeşil gözlerini ihtiyar adama çevirmişti. -87- "Meren'e onun karısı olacağıma söz vermiştim," dedi Meren, Kratas'ın torunu ve Prens Nefer'ın en yakın arkadaşıydı Taıta delikanlıyı Heseret'e baygın baygın bakarken yakalamış, ama kızın onun duygularına karşılık verdiğinden hiç şuphelenmemıştı ihtiraslarının sesini dinleyerek ne kadar ilen gittiklerini merak ettiyse de bu düşünceyi aklından uzaklaştırdı "Heseret, başka kızlar gibi olmadığını sana kaç kere anlatmaya çalıştım," dedi "Sen hanedanın bir prensesisin Gençlik duygularına kapılarak evlenemezsın Evliliğin büyük politik sonuçları olacak bir olay " Heseret, "Anlamıyorsun, Taıta," dedi Yaşlı adamın o kadar korktuğu inatla konuşuyordu "Ben Meren'ı seviyorum Küçük bir kız olduğum günlerden ben seviyorum onu, Lord Naja'yla değil, onunla evlenmek istiyorum " Taıta, "Mısır Naıbı'nın kararını etkıleyemem ben," diye açıklamaya çalıştıysa da, prenses gülümseyerek başını salladı "O kadar akıllısın ki Taıta Mutlaka bir şey düşünebilirsin Her zaman yaptın bunu," dedi Taıta da yüreğinin paramparça olduğunu hissetti "Lord Taıta, Firavun un yanına girmenizi ya da hanedan prenseslerıyle yaklaşan evliliğimi sizinle tartışmayı reddediyorum Her ıkı konuda da kararım kesindir " Naja konuyu kapadığını vurgulamak için dikkatini önündeki masada duran parşömen tomarına verdi Bir yaban kazı sürüsünün doğu kıyısındaki batak araziden havalanıp Nıl'ın gri sularını ağır kanat çırpışlarıyla aşmalarına ve oturdukları saray bahçelerinin yukarsından geçmelerine yetecek kadar bir zaman geçti Taıta bakışını gökten uzaklaştırdı ve gitmek üzere ayağa kalktı Naip m önünde eğilip gen gen gitmek suretiyle huzurdan çıkmaya hazırlandığı sırada Naja başını kaldırıp ona baktı 'Gidebileceğinizi söylemedim " 'Bana daha başka bir ihtiyacınızın kalmadığını sandım, lordum " "Aksine, çok acil olarak ihtiyacım var ' Naja, Taıta'ya sert sert baktı ve tekrar oturmasını işaret etti "Sabrımı ve size tanıdığım ayrıcalığı sınıyorsunuz Sizden her ne zaman istese Firavun Tamose için Ammon Ra'nın büyüsüne başvurduğunuzu biliyorum Niçin beni oyalıyorsunuz? Bu ülkenin Naıp'ı olarak daha fazla gecikmeye tahammülüm yok Hem bunu kendi çıkarım uğruna sormuyorum, önemli olan ulusumuzun kuzeyle giriştiği bu savaşta ayakta kalabilmesi Tanrılar topluluğunun rehberliğine ihtiyacım var Bunu da ancak sız benim için sağlayabilirsiniz " -88- Naja o kadar anı bir kalkış yaptı ki önündeki masa devrilerek papirüs tomarlarını, fırçaları ve mürekkeb | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:36 am | |
| Naja o kadar anı bir kalkış yaptı ki önündeki masa devrilerek papirüs tomarlarını, fırçaları ve mürekkebi tuğla zeminin üstüne saçtı Adam bu olanlara dikkat bile etmedi ve sesini iyice yükseltti "Şahın Muhru'nun verdiği tüm otoriteyle sana emrediyorum " Böyle derken sağ kolundaki tılsıma dokunmuştu 'Sana benim adıma Ammon Ra büyüsüne başvurmanı emrediyorum " Taıta dramatik bir tevekkülle başını eğdi Haftalardan beri kendini bu ültimatoma hazırlıyordu ve sırf Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 68 Nefer'ın Naıp'ın tutkularından nispeten güvende olacağı sureyi olabildiğince uzatmak için bu geciktirme taktiklerine başvurmuştu Kehanetin onayını almadıkça Naja'nın Nefer'e karşı ölümcül bir girişimde bulunmayacağına hâlâ inanıyordu Taıta bu kez, "Kehanet için en uygun zaman dolunaydır," dedi "Gerekli hazırlıkları yaptım bile " Naja iskemlesinin üstüne çoktu "Bunu burada benim dairemde yapacaksınız," dedi "Hayır, sayın Naip öylesi ideal olmaz " Taıta, Naja üzerinde etki sahibi olmak istediği takdirde, onun dengesini sarsması gerektiğini biliyordu "Tanrıların etkisine ne kadar yakın olursak, kehanetler o oranda isabetli olur Busı-rıs'dekı Osırıs Tapınağı'nın rahıplerıyle anlaştım Dolunay zamanında gece yarısı orada kehanetler üzerinde çalışacağım Tapınağın girilmesi yasak olan iç odasında Tann'nın, kardeşi Seth tarafından parçalanmış olan omurgası djed sütunu orada tutuluyor Bu kutsal kalıntı düşüncelerimizin gücünü abartacak " Taıta'nın sesi çok anlamlıydı "O odada yalnız sizinle ben bulunacağız Tanrıların size söyleyeceklerini başka hiçbir olumlu duymamalı Asmor'un birliklerinden bin odaya giden yollara bekçilik edecek " Naja, Osırıs'ın adamıydı, yüzündeki anlam çok ciddiydi Onun, seçtiği zamanla yerden etkileneceğini Taıta zaten biliyordu Naja, "Dediğiniz gibi olsun,' diye kabul etti Busırıs'e saltanat kayığıyla yolculuk ıkı gün surdu Asmor'un alayı da dört gemiyle arkadan geliyordu Tapınağın hemen altındaki sarı kumsalda karaya çıktılar Rahipler Naıp'ı karşılamak için ilahiler söyleyerek, akasya sakızıyla sarı sakız gibi armağanlar ellerinde bekliyorlardı Naıp'ın güzel kokulu maddelere olan merakı butun ülkede bilmiyordu Kendileri için hazırlanmış daireye alındılar Naja yıkanıp parfümler sürünüp, meyve ve şerbetle serinlenirken Taıta başrahıple birlikte özel odayı zıya- -89- ret etti ve büyük tanrı Osırıs'e armağanlar sundu Daha sonra, Taıta'nın işaretiyle başrahıp çekildi ve akşam için hazırlıklarını yapması ıçm ihtiyar adamı yalnız bıraktı Lord Naja kehanet olayı sırasında hiç hazır bulunmamıştı, zaten hazır bulunanlar pek azdı Taıta, Naip için etkileyici bir şov düzenleyecekti, ama gerçek rıtuel gibi yorucu ve eziyet verici bir deneyime katlanmaya niyeti yoktu Gün batınımdan sonra başrahıp Naip onuruna bir şölen düzenledi Bu bağlamda tapınağı çevreleyen bağların üzümünden yapılma unlu şarabı ikram ettiler Büyük Tanrı Osırıs Mısır'a uzumu Busırıs'te tanıtmıştı Nefis içki Na-ıp'le çevresindekileri çakırkeyif edince, rahipler büyük tanrının hayatını anlatan bir dizi kısa temsil sahnelediler Osırıs bunların her birinde ayrı bir den rengiyle betımlenmıştı bir mumyanın sargıları gibi beyaz, ölüler diyarı ıçm siyah, intikam tanrısı olarak kırmızı Yöneticinin simgelen olan asa ve harman dövenini daima elinde tutuyordu, ayakları da bir cesedınkıler gibi birbirine bağlıydı Sonuncu sahnede bitkisel yönünü vurgulamak ıçm yüzü yeşile boyalıydı Hayat ve gıda anlamına gelen Dhura darısı gibi Osırıs toprağa gömülüyordu ki bu da olum anlamına geliyordu Obur dünyanın karanlığında darı tohumu gibi filizleniyor, sonra da ebedi hayatın şanlı dönemine giriyordu Canlı tablolar temsil edilirken başrahıp tanrının güç adlarını sıralıyordu "Gecenin Gözü", 'Ebedi lyı Varlık", "Geb'ın Oğlu" ve "Kusursuz Görkemli Wen-nefer" gibi Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 69 Sonra, rahipler, günlük kâselerinin dumanıyla çevrili olarak ve gongla davulun temposu eşliğinde iyiyle kotu arasındaki savaşın destanını okudular Efsaneye göre, erdemli kardeşini kıskanan Seth, Osırıs'ı bir sandığın içme kilitleyip boğulması ıçm Nıl'e atıyordu Osırıs'ın olu bedeni nehir kıyısına vurunca Seth onu parçaladı ve çeşitli kısımlarını sakladı Djed sütununu yanı omurgayı ise burada Busırıs'te gizlemişti Kız kardeşlen Isıs cesedin butun parçalarını arayıp buldu ve onları bir araya topladı Sonra, Osırıs'le çiftleşti Bedenleri birleştiği sırada kanatları hayat soluğunu Osırıs'ın içme gen üfledi Mısır Naibi gece yarısına az bir zaman kala baş dondurucu zengin içkiden bir sürahi dolusu yuvarlamış bulunuyordu Dinsel batıl inançları rahipler tarafından kışkırtıldığından sınırlı ve kolay etkilenir bir ruh halı içindeydi Dolunayın gümüş renkli huzmesi tapınağın dammdakı çok isabetli açılmış delikten içen girip tapınağın ortasından özel odanın kapalı kapısına doğru kayınca, başrahıbın işareti üzerine obur rahipler de ayağa kalkarak kafile halinde dışarı çıktılar Lord Naja'yla Taıta böylece yalnız kalmış oluyorlardı Uzaklaşan rahiplerin ilahileri yerini yoğun bir sessizliğe bırakınca Taıta, Naıp'ı elinden tuttu ve ay ışığının aydınlattığı geçitten özel ibadet odasının kapılarına götürdü Onlar yaklaşırlarken tunç kaplı ağır kapılar kendiliklerinden açıldılar Lord Naja ırkıldı, eh de Taıta'nın avucunda titremişti Elinde olsa geri çekilirdi, ama Buyucu onu ilen sürükledi Özel ibadet odası, her bin küçük odanın bir köşesinde duran dört mangaldan ışık alıyordu Fayans kaplı zeminin orta yerinde alçak bir tabure vardı Taıta, Naja'yı oraya götürdü ve oturmasını işaret etti O arada kapılar arkalarından kapanmıştı Naja onlara korkuyla bakmaktan kendini alamadı Ayağa fırlayacakken Taıta bir elini omzuna koyarak onu engelledi 'Burada ne görürsen gör, ne duyarsan duy, kıpırdama Konuşma Hayatına değer veriyorsan hiçbir şey yapma Hiçbir şey söyleme " Taıta onu oturduğu yerde bıraktı ve ağır adımlarla tanrının heykeline yaklaştı Ellerini kaldırdı, o anda altından bir .kadehi sapından tuttuğu görüldü Bunu yükseğe kaldırdı ve Osırıs'den içindekileri kutsamasını yakardı, sonra kadehi Naja'ya götürerek onu içmeye zorladı Bal gibi yapışkan sıvı badem ezmesi, gül yaprağı ve mantar kokuyordu Taıta ellerini çırpınca kadeh yok oldu Taıta boş ellerini ilen uzattı ve Naja'nın yüzünün önünde gizemli bir hareket yaptı Ammon Ra'nm bulmacası kaşla göz arasında avuçlarını doldurdu Naja fıldışınden bu diskleri rıtuel hakkında duyduklarından tanıyordu Taıta onu onları elleriyle örtmeye davet etti Kendisi o arada oradaki tanrılar topluluğunun ev sahibi Ammon Ra'ya bir dua okuyordu "Işıkla ateşte büyük, tanrısal görkemde şiddetli olan yaklaş ve niyazlarımıza kulak ver" Diskler ellerinde dokunulamayacak kadar ısınınca Naja oturduğu yerde kıpırdamaya başladı ve diskleri Taıta'ya iade ederken rahat bir nefes aldı Yaşlı adamın onları odanın obur yanına götürüp dev Osırıs heykelinin ayaklarının dibine yerleştirmesini seyrederken buram buram terliyordu Buyucu orada yere diz çoktu ve disklerin önünde eğildi Odanın içinde bir sure alevlerin çıtırdı-sından başka ses, mangallardan yayılan ve taş duvarların üstünde dans eden gölgelerden başka hareket olmadı Sonra birdenbire bir vücuttan çıkmış izlenimi vermeyen korkunç bir çığlık odanın içinde çın çın çınladı Tanrının yaşamsal organları kotu ruhlu kardeşi tarafından sanki bir kez daha bedeninden koparılmıştı Naja hafif hafif inledi ve atkısıyla başını örttü Yine bir sessizlik oldu, ama hemen arkasından mangalların alevlen tavana kadar fışkırdı, renklen de yeşille morun, kırmızıyla mavinin en şiddetli tonla | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:37 am | |
| rina döndü. İçlerinden duman bulutları yükselerek odayı doldurdu. Naja tıkanır gibi olup öksürmeye başladı. Başı dönüyor, kendi soluklarının beyninin içinde yankılandığını duyar gibi oluyordu. Taita yavaş yavaş ona döndü. Naja işte o zaman dehşetin pençesinde sarsıldı. Büyücü değişime uğramıştı çünkü. Yüzü, dirilen tanrınınki gibi yeşil bir ışıkla parlıyordu. Açık ağzından fışkıran yeşil köpükler göğsüne dökülüyordu, gözleri ise mangalların ışığında gümüş renkli ışınlar saçan kör yuvarlaklardı. Ayaklarını kımıldatmadan Naja'nın oturduğu yere doğru kaydı, köpüren açık ağzından ise bir iblis ve cin ordusunun sesleri, çığlıklardan ve iniltilerden oluşan bir koro, tıslamalar ve homurdanmalar, öğürmeler ve deli kahkahaları döküldü. Lord Naja ayağa kalkmaya yeltendi, ama seslerle duman sanki kafatasının içini doldurmuştu. Karanlık birden onu yuttu. Bacaklarının altında bükülü-vermesiyle bayılarak tabureden taşların üstüne yığıldı. Mısır'ın Naip'i tekrar kendine geldiği zaman güneş gökte yükselmişti, ışınları da nehrin sularının üstünde ışıl ışıl parlıyordu. Kendini saltanat kayığının kıç tarafında sarı tentenin altındaki ipekli bir şiltenin üstünde yatar buldu. Bulanık gözlerle etrafına bakınınca, eskort teknelerinin beyaz yelkenlerinin, nehir kıyılarının zengin yeşilinin önünde balıkçılların kanatları gibi dalgalandıklarını gördü. Güneş ışığı gözlerini acıttığından yine göz kapaklarını indirdi. Müthiş bir susuzluk duyuyordu, boğazı bir avuç çakıl kırığı yutmuş gibi acıyordu, kafatasının içindeki zonklamaya gelince gördüğü hayaldeki iblisler içinde hapsolmuş olsa bu kadar olurdu, inledi, titredi ve bir kölenin önünde tuttuğu kovanın içine bol bol kustu. Taita yanına gelerek başını kaldırdı ve ona serin bir şeyler içirdi. Mucizevi içki çok geçmeden adamın kafasının içindeki zonklamayı hafiflettiği gibi, şiş karnında hapsolmuş gazları salıverdi ve alt deliğinden pis kokulu rüzgârlar gibi cızırdayarak fışkırmasını sağladı. Naja tekrar konuşabilecek kadar kendine gelince, "Her şeyi anlat bana, Taita," diye fısıldadı. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Kehanet neler açıkladı?" Ama Taita bir yanıt vermeden önce bütün mürettebatla köleleri söylenecekleri duymamaları için oradan uzaklaştırdı. Sonra şiltenin yanına diz çöktü. Naja titreyen elini onun kolunun üstüne dayadı ve acıklı bir sesle, "Sonra... hiçbir şey hatırlamıyorum." Bir gece öncesinin korkularını hatırlaması üzerine durakladı ve tir tir titredi. Taita ona," Birazdan Sebennytos'tayız, majesteleri. Gece bastırmadan Teb'e dönmüş olacağız," dedi. "Ne oldu, Taita?" Naip, ihtiyar adamın kolunu sarstı. "Ammon Ra'dan neler öğrendin?" Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 71 "Büyük mucizeler duydum, majesteleri." Taita'nın sesi heyecandan titriyordu. "Mucizeler mi?" Naja oturmaya çalıştı. "Bana niçin 'Majesteleri' dedin? Ben Firavun değilim ki." "Açıklananların bir kısmı da bu." "Anlat bana! Bana hepsini anlat!" "Tapınağın damının nasıl lotusun yaprakları gibi açıldığını ve büyük yolun nasıl gece göğünden aşağı indiğini hatırlamıyor musun?" Naja önce başını salladıysa da, sonra kararsız bir tavırla doğruladı. "Evet, öyle sanıyorum. O yol bir altın merdiven miydi?" "Demek hatırladın." Taita, Naja'yı pohpohladı. Naja, "O altın merdiveni tırmandık," diyerek doğrulamasını bekler gibi Ta-ıta'ya baktı. Taita evet der gibi başını eğdi. "İki kanatlı aslanın sırtında yukarı taşındık." "Evet, aslanları hatırlıyorum, ama ondan sonrası gölgeli ve çok belirsiz." "Bu gizemler zihni uyuşturur ve onlara alışık olmayan gözleri bulanıklaştı-rırlar. Yedinci ve son derecenin uzmanı olan ben bile katlandıklarımıza şaştım." Taita adamı avutmaya çalıştı. "Ama umudunu kesme, çünkü tanrılar gizemleri sana izah etmemi buyurdular." "Konuş, değerli Büyücü, hiçbir ayrıntıyı gizleme benden." "Uçan aslanların sırtında karanlık okyanusun ve beyaz dağların doruklarının yukarsından geçtik. Dünyayla göğün bütün krallıkları da altımızda uzanıyordu." Naja heyecanla, "Devam et!" diye ihtiyarı zorladı. "Sonunda tanrıların oturdukları kaleye vardık. Bunun temelleri ölüler diyarına kadar iniyor, sütunları da gökle bütün yıldızları taşıyordu. Ammon Ra tepemizden tüm görkemiyle geçti, tanrılar topluluğunun bütün öbür üyeleri de gümüşle altından, ateşten, kristalden ve safirden tahtlarda oturuyorlardı." Naja ona gözlerini kırpıştırarak baktı, onları gözünde canlandırmakta zorlanıyordu. "Evet. Şimdi senden duyunca hatırladım. Safirle tektaş pırlantadan -93- -92 Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 72 tahtlar." İnanmaya çaresizce duyduğu ihtiyaç adamın içini ateş gibi yakıyordu. "Ondan sonra da tanrı konuştu, değil mi?" dedi. "Benimle konuştu, değil mi?" "Evet, büyük Tanrı Osiris bir dağın çöküşü kadar yüksek bir sesle şöyle dedi: 'Sevgili Naja, bana daima bağlı kaldın sen. Ve sadakatin ödüllendirilecek.'" "Söylemek istediği neydi? Bunu açıkladı mı, Taita?" İhtiyar adam ciddi bir tavırla başını eğdi. "Evet, majesteleri." "Yine o unvanı kullandın. Nedenini söyle." "Emredersiniz, majesteleri. Her kelimesini söyleyeceğim. Büyük Osiris o müthiş görkemiyle ayağa kalktı, seni kanatlı aslanın sırtından aldı ve ateşle altından yapılma tahtta yanına oturttu. Ağzınla kalbine dokundu ve seni Kutsal Kardeş unvanıyla selamladı." "Bana Kutsal Kardeş mi dedi? Bununla ne demek istiyordu acaba?" Taita sinirlenmeye başladığını belli etmemeye çalıştı. Naja oldum olası keskin zekâlı bir adam olmuştu. Bütün ayrıntıların ona bir bir açıklanmasını gereksinmemişti. Taita'nın bir gece önce ona yedirdiği sihirli mantar esansıyla mangalların ilaçlı dumanlarının etkisi henüz geçmemişti. Tekrar net olarak düşünmeye başlamasına kadar günler geçebilirdi. Taita çok etkin bir boya fırçası kullanmam gerekecek, diye düşündü ve şöyle devam etti: "Sözleri aslında beni de düşündürdü. Anlamı benim için açık değildi, ama büyük tanrı sonra tekrar konuştu, 'Göklerin tanrılar topluluğuna hoş geldin diyorum, Kutsal Kardeş,' dedi." Naja'nın yüzünde bir zafer sevinci ve gururlu bir anlam belirdi. "Böylece beni tanrılaştırıyor, öyle değil mi Taita? Sözlerinin başka bir anlamı olamaz." "Bunun en küçük bir şüphesi olsa bile hemen sonra anlaşılmayacak yanı kalmadı. Çünkü Osiris Yukarı ve Aşağı Mısır'ın çifte tacını alıp başının üstüne koydu, sonra tekrar konuştu. 'Selam, Kutsal Kardeş! Selam, geleceğin Fira-vun'u!' dedi." Uzun süren bir sessizlikten sonra Taita devam etti. "Taç da başının üstünde olunca kutsallığın daha belirginleşti. Ben de senin önünde diz çöktüm ve öbür tanrılarla birlikte sana da ibadet ettim." Naja duygularını gizlemeye gerek görmedi. Huşu içindeydi. Orgazm oluyormuş gibi savunmasız bir durumdaydı. Taita fırsatı kaçırmadı. "Derken Osiris tekrar konuştu. 'Bu olağanüstü olaylarda Büyücü Taita senin rehberin olacak. Çünkü bütün gizemlerin uzmanı ve kehanet bilmecesinin ustasıdır. Onun önerilerini dikkatle dinlersen vaat ettiğim bütün ödüller senin olacak.'" Taita bir yandan Naja'nın göstereceği tepkileri gözlüyordu. Acaba abartmış mıydı, ama hayır, Naip her şeyi sorgusuz sualsiz kabul ediyordu. "Daha başka, Taita? Büyük tanrı benim için daha başka neler söyledi?" "Bu kez doğrudan benimle konuştu. Sözleri beni ruhumun en derin köşelerine kadar titretti. Bana çok ağır bir görev yükledi çünkü. Ağzından çıkan sözler şunlardı: 'Gizemlerin ustası Taita, bundan böyle başka sevgin, bağlılığın ve görevin olmayacak. Kutsal kardeşim Naja'nın hizmetkârısın artık. Tek kaygın onun | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:37 am | |
| yazgısını gerçekleştirmesine yardım etmen olacak. Yukarı ve Aşağı Mısır ülkelerinin çifte tacını onun başının üstünde görmedikçe çabalarına son vermeyeceksin.1" Naja, "Başka bağlılık, başka sevgi olmayacak," diye yavaşça tekrar etti. Yaşadığı olayın bütün aksi tesirlerini üstünden atmışa benziyordu. Kuvveti geri geliyor, sarı gözlerindeki kurnaz parıltı giderek güçleniyordu. "Peki, büyük Osiris'in sana yüklediği görevi kabul ettin mi, Büyücü?" diye sordu. "Açık konuş, bundan böyle benim adamım mısın yoksa yüce babamızın sözünü duymazlıktan mı geleceksin?" Taita, "Büyük tanrının sözünü nasıl duymazlıktan gelebilirim?" diye sordu. Başını eğdi ve alnını güvertenin taban tahtasına dayadı. Naja'nın çıplak sağ ayağını iki eliyle yakalayarak başının üstüne koydu. "Tanrıların beni layık gördükleri görevi kabul ediyorum. Senin adamınım, kutsal majesteleri. Ruhen ve kalben sana aitim." "Ya öbür görevlerin? Firavun Nefer Seti'ye doğduğu zaman, daha yakın bir tarihte de taç giyme töreninde ettiğin bağlılık yeminleri ne olacak?" "Majesteleri, Büyük Tanrı Osiris daha önce olan her şeyden affetti beni. Artık şimdi sana ettiğim şu yeminden başka hiçbir şeyin benim için önemi kalmadı." Naja ihtiyar adamı yerden kaldırdı ve herhangi bir hile veya yalan izi aramak için gözlerinin içine baktı. Taita da huzur içinde ona bakıyordu. Naip'in şüphelerinin, umutlarının ve kuşkularının tıpkı saraydaki kafeste barındırılan şahinlere yedirilecek bir sepet dolusu canlı fare gibi kaynaştığını seziyordu. Taita inanacak, çünkü öyle olmasını istiyor, diye düşündü. Sarı gözlerdeki şüphelerin yavaş yavaş silindiğine tanık oldu. Naja sonunda onu kucakladı. "Sana inanıyorum," dedi. "Çifte tacı giydiğim zaman tüm beklentilerinin ve hayallerinin ötesindeki ödüller senin olacak." Naja bundan sonraki günlerde Taita'yı yanından ayırmadı, yaşlı adam da yeni güvenli konumundan Naip'in açıklanmamış bazı niyetlerini değiştirmekte -94- -95- yararlandı. Naja'nın ısrarı üzerine kehanetleri bir kere daha gözden geçirdi. Bir koyun öldürüp bağırsaklarını inceledi, sarayın kafesinden bir şahin daha salıvererek uçuş modelini gözledi. Bunlardan tanrının en azından Nil'in bir sonraki taşkınına kadar Naja'nın prenseslerle evlenmesini onaylamayacağını, aksi halde taşkının gerçekleşmeyeceği anlamını çıkardı. Böylesi, Naja'nın bile göze alamayacağı bir felaket olurdu. Mısır'ın tüm hayatı büyük nehrin sularının taşmasına bağlıydı. Taita bu kehanetle Nefer'i bekleyen tehlikeyi ve prensesleri bekleyen acıları ertelemiş oluyordu. Naja itiraz etti ve tartıştı, ama Busiris'teki o korkunç geceden beri Ta-ita'nın öngörülerine karşı gelmeyi başaramıyordu. Dahası, kuzey cephesinden gelen kötü haberler onu ihtiyar adamın karşısında daha da uysallaştırdı. Mısırlılar Naja'nın emri üzerine ve Taita'nın önerilerine karşın Abnub'u geri almak için bir Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 74 karşı saldırıya kalkışmışlardı. Ne çare ki başarısız olmuşlar, kent çevresindeki korkunç çarpışmalarda üç yüz savaş arabası ve hemen hemen bir alay kadar piyade askeri kaybetmişlerdi. Apepi bu günlerde zayıf düşen ve morali bozulan Mısır kuvvetlerine ezici bir darbe daha indirip fırtına gibi Teb'e saldırmaya hazırlanıyordu. Şimdi bir düğün yapmanın zamanı olmadığını Naja da kabul etmek zorunda kaldı, Nefer'in güvenliği de böylece bir süre daha ga-rantjlenmiş oldu. Daha şimdiden Teb'den kara ve nehir yoluyla güneye sel gibi mülteci akıyordu. Tüccarlar kaçınılmaz Hiksos saldırısının sonucunu görmeyi beklediklerinden doğudan gelen ticaret kervanlarının sayısı da endişe verecek derecede azalmıştı. Bütün mallar kıtlaşmış, fiyatlar da dolayısıyla fırlamıştı. Taita, "Apepi'nin elinde bizi yok edecek bir yenilgiyi önlememizin tek yolu barış görüşmelerine oturmaktır," diye Naip'e akıl verdi. Barış yapmanın asla bir teslim anlamına gelmeyeceğini, ertelemeden askeri kuvvetlerini güçlendirmede yararlanacaklarını söylemek üzereyken Naja onun ayrıntılara girmesine fırsat vermedi. "Ben de aynı fikirdeyim, Büyücü," diye atıldı. "Sevgili dostum Firavun Tamose'u akıl yolunun bu olduğuna kaç kere inandırmaya çalıştım, ama beni hiçbir zaman dinlemedi." Taita, "Zamana ihtiyacımız var," diye açıkladı, ama Naja elini kaldırarak onu susturdu. "Tabii ki haklısın." Bu beklenmedik destek Naja'yı çok sevindirmişti. Birer birer bütün konsey üyelerini Hiksoslarla barış yapılmasına razı etmeye çalışmış, ama Cinka dahil, hiçbiri onu desteklememişti. Sadık Asmor bile Apepi'ye teslim olmaktansa kılıcının üstüne düşmeye ahdederek onu kızdırmayı göze almıştı. Böylesi olası görülmeyecek zeminlerde bile şerefin egemen olduğunu görmenin ve Naip olarak bile konsey aracılığıyla yaptırabileceklerinin sınırlı olduğuna tanık olmanın Naja'nın aklını başına getirmesi gerekirdi. Hiksoslarla yapılacak barış Naja'nın vizyonunun temel taşıydı. Bu vizyona göre iki krallık birleşecek ve bir tek Firavun her iki ülkeyi de yönetecekti. Ancak yarı Mısırlı, yarı Hiksos olan bir Firavun bu hedefe ulaşabilirdi, Naja da tanrıların kehanetleriyle ona vaat ettiklerinin bu olduğuna emindi. "Önyargılara kanmayacak tek kişinin sen olduğunu tahmin etmeliydim, Taita," dedi ciddi bir tavırla. "Ötekilerin hepsi, Teslim Olmak Yok' ve 'Şerefsiz-liktense Ölüm' diye bağırıyorlar." Naip başını salladı. "Silah kuvvetiyle başaramadığımızı belki daha yumuşak bir yöntemle gerçekleştirebileceğimizi seninle ben görebiliyoruz. Hiksoslar Nil vadisinde geçirdikleri altmış yıldan sonra As-yah'dan çok Mısırlı oldular. Tanrılarımız, felsefemiz ve kadınlarımız onları büyüledi. Vahşi kanları bizim kanımızla yumuşadı ve tatlılaştı. Yabani alışkanlıkları bizim soylu tavırlarımızdan etkilendi." Önerisine Naip'in gösterdiği tepki öylesine müthişdi ki Taita şaşırdı. Bütün tahminlerinin ötesindeydi bu. Düşünmek için vakit kazanmak ve Naja'nın gerçek amaçları hakkında bir şeyler sezinlemek için, "Bunlar çok akıllıca sözler. Ama bu barışı nasıl gerçekleştirmeyi umabiliriz, sayın Naip?" diye mırıldandı. Naja bunu açıklamaya dünden razıydı. "Hiksoslar arasında bu duygularıma katılanların çok olduğunu biliyorum. Bize katılmalarını sağlamak zor olmaz. O zaman barışı gerçekleştirebilir ve iki krallığı birleştiririz." Sisler aralanmaya başlamıştı. Taita, bir ara dile getirildiğini duyduğu, fakat o sırada olası görmediği bir şüpheyi birden anımsadı. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 75 "Hiksoslar arasındaki bu yandaşlarımız kimler?" diye sordu. "Yüksek konumda mıdırlar? Apepi'ye yakınlar mı?" "Soylulardan oldukları kesin. Bir tanesi Apepi'nin savaş konseyinde." Naja ayrıntılara girmeye hevesliydi, bunu yapmamak için kendine zor hâkim oldu. Bu kadarı Taita için yeterliydi. Naja'nın Hiksos bağlantıları hakkındaki | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:38 am | |
| Bu kadarı Taita için yeterliydi. Naja'nın Hiksos bağlantıları hakkındaki söylentiler gerçeğe dayanıyor olmalıydı; bu doğru olduğu takdirde bütün parçalar yerine oturuyordu, ihtiyar adam, Naja'nın hırsının ve isteklerinin büyüklüğüne bir kez daha şaşırdı. "O soylu kişilerle buluşup onlarla konuşmak acaba mümkün mü?" diye ihtiyatla sordu. Naja, "Evet," diye doğruladı. "Birkaç gün içinde onların yanına ulaşabiliriz." -97- Büyücüler Kralı / F: 7 -96- Bu basit söylemin Taita için taşıdığı anlam muazzamdı. Demek Mısır'ın Naip'inin geleneksel düşmanın saflarında gizli yandaşları vardı. Onunla ilgili daha başka ne gibi sırlar vardı acaba? Açgözlü parmaklarını daha nerelere uzatmıştı? Taıta'nın sırtında soğuk ürpertiler dolaştı, ensesindeki ak teller de diken diken oldular. Vurulduğu zaman Firavun'un yanında olan sevdiği arkadaşı bu muydu? Firavun'un ölümünün tek tanığı da işte buydu. Sınırsız istekleri ve zalimce amaçları olan bu yaratık, Hiksoslu soyluların yakını ve sırdaşı olduğunu itiraf ediyordu. Öte yandan, Firavun'u öldüren bir Hiksos okuydu. Bu düzen nerelere kadar gidiyordu acaba? Bu düşüncelerinin yüzüne yansımamasına dikkat ederek düşünceli bir tavırla başını eğdi. Naja da hızlı hızlı devam etti. "Hiksoslarla bir anlaşmaya varabileceğimize eminim, Apepi'yle aramda bir ortak Naip'lik ve birleşik bir devlet konseyi düşünüyorum. O zaman kendi danışmanlarımızın bu kararı onaylamaları için senin etkine ihtiyacımız olacak. Belki yine kehanete başvurarak tanrıların isteklerini duyurabilirsin." Naja onun sahte bir kehanet gerçekleştirmesini öneriyordu. Busiris'te olanların da göstermelik olduğundan şüpheleniyor muydu acaba? Taita öyle düşünmüyordu, ama bu fikri şimdiden bastırmalıydı. Yüzündeki anlam ciddileşti. "Kehanetle ilgili durumlarda, tanrı Ammon Ra'nın adını veya sözünü boşuna sarf etmek ya da kehanetini yanlış tanıtmak korkunç bir cezayla sonuçlanır." Naja hemen geriledi. "Böylesi bir saygısızlık kastetmedim, ama tanrılar kehanet yoluyla bana onaylarını verdiler." Taita, "Önce bu anlaşmanın olabilirliğini araştırmalıyız," dedi. "Apepi askeri konumunun çok sağlam Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 76 olduğunu zannedip bizimle buluşmayı reddedebilir. Ve barış yapmak için yapacağımız yaklaşımlara rağmen, savaşı sonuna kadar sürdürmeye karar verebilir." "Öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Sana öbür taraftaki yandaşlarımızın adlarını vereceğim. Onların yanına gizlice gitmelisin, Taita. Hiksosların arasında bile iyi tanınan saygın bir kişisin, sana ayrıca benim tarafımdan geldiğini kanıtlayacak bir tılsım vereceğim. Sen davamızın en iyi elçisisin. Seni dinleyeceklerdir." Taita bir süre daha oturup düşündü. Nefer'le prensesler için durumdan fazladan bir yarar elde edip edemeyeceğini düşündü, ama bu evrede öyle bir şey göremedi. Ne olursa olsun, Nefer hâlâ ölümcül bir tehlikeyle karşı karşıya olacaktı. Nefer'in hayatta kalmasını garantilemek istediği takdirde Taita'nın önünde bir tek seçenek vardı: bu da Naja iktidardayken onu Mısır'dan dışarı çıkarmaktı. Bunu yapmak için şimdilerde bir fırsat var mıydı? Naja ona sınıra kadar bir paso öneriyordu. Nefer'i yanında götürmek için bundan yararlanabilir miydi? Birkaç saniye sonra bunu yapamayacağını kavradı. Çocuk Firavun'la bağlantısı Naja yüzünden hâlâ önemli derecede sınırlanmıştı. Onunla yalnız kalmasına asla izin verilmiyordu. Konseyin oturumlarında çocuğun yanında oturmasına veya onunla en masumca mesajlar değiş tokuş etmesine bile izin yoktu. Son haftalarda Taita'nın ona yaklaşmasına sadece Nefer tehlikeli bir boğaz iltihabına tutulduğu zaman izin verilmişti. İhtiyar adam o zaman Firavun'u tedavi etmesi için yatak odasına alınmış, ama Taita oradayken Naja'yla Asmor da hazır bulunmuş, bütün olanları seyretmişler, söylenen her söze kulak misafiri olmuşlardı. Zaten Nefer hastalığı yüzünden fısıltıdan daha yüksek sesle ko-nuşamamıştı, ancak bu arada gözleri Taita'nın yüzünden ayrılmamış ve vedalaşmaları zamanı gelince ihtiyar adamın elini salıvermek istememişti. Ama bu da on gün önceydi. Taita, Naja'nın yerini alacak eğitmenler bulduğunu, Asmor'un da Nefer'in binicilik idmanlarını, araba sürücülüğünü ve okçuluğunu sürdürmek için Mavi Muhafızlar'ın arasından öğretmenler sağladığını öğrenmişti. Eski arkadaşlarının hiçbirinin onu görmeye gelmesine izin verilmiyordu. Can dostu Meren'in bile Firavun'un dairesinden çıkması emredilmişti. Taita, Nefer'i kaçırmaya yeltendiği ve başarısız olduğu takdirde yalnız Naja'nın ona duyduğu güveni feda etmekle kalmayacak. Aynı zamanda Nefer'i çok büyük bir tehlikeye atmış olacaktı. Hayır, Hiksos arazisine bu geçiş izninden genç Firavun'un güvenliği için daha akıllıca düzenlemeler yapmakta yararlanabilirdi. Taita, "Sana her şekilde yardım etmek, benim görevim, tanrıların bana verdiği bir görevdir. Onun için bu görevi üstleneceğim," dedi. "Hiksos hatlarından geçmem için en güvenli yol hangisidir? Beni tanıdıklarını söylemiştin." Naja bu soruyu öngörmüştü. "Kum tepelerinin arasından geçerek Cebel VVadun'da vadiye inen eski araba yolunu izlemelisin. Öbür taraftaki dostlarım o yolu kontrol altında tutuyorlar." Taita basıyla doğruladı. "Orası Firavun Tamose'un öldüğü yol değil mi? Ben Gallala'dan öteye hiç geçmedim. Yolun kalan kısmını bana göstermesi için bir rehbere ihtiyacım olacak." | |
| | | Beyaz Melek Administrator
Mesaj Sayısı : 3485 Yaş : 57 Kayıt tarihi : 23/11/07
| Konu: Geri: BÜYÜCÜLER KRALI Cuma Kas. 11, 2016 9:38 am | |
| Naja, "Seni öbür yana geçirmeleri için kendi mızrak erimi ve Maviler'den bir bölüğü yollayacağım," diye vaat etti. Devam etti. "Ama yol uzun ve çetindir. Derhal yola çıkmalısın. Her geçen gün, her geçen saat fark yaratabilir." Taita arabayı Gallala kentinin yıkıntılarından sonra sadece dört kere mola vererek sürmüştü. Yolu Naja'yla Tamose'dan yarım gün kadar daha kısa bir sürede tamamlamışlardı. Ayrıca hayvanlar da daha az hırpalanmıştı. Taita'nın arabasını izleyen dokuz araçtaki askerler Büyücü'nün ününden çok etkilenmişlerdi. Onu süvari birliklerinin babası olarak tanıyorlardı: Taita bir araba imal edip önüne çift hayvan koşan ilk Mısırlı'ydı. Firavun Tamose'un Hiksosları yenmesi haberini taşımak için Teb'den Elephantine'e yaptığı araba yolculuğu efsaneleşmişti. Şimdi ihtiyar adamı kum tepelerinin arasında izlerken efsanenin gerçeğin ta kendisi olduğunu görüyorlardı. Taita'nın dayanıklılığışaşkınlık vericiydi, konsantrasyonu da hiç bozulmuyordu. Ellerinden geleni yapmaları için atların gönlünü alırken dizginlerin üstündeki elleri yorulmak bilmiyordu. Bölükteki bütün askerlerin, en başta da arabada yanında olanın hayranlığını uyandırmıştı. Gil, Naja'nın mızrak eriydi. Güneşten kararmış, sert çizgili bir yüzü vardı. Hafif yapısı bir araba sürücüsü için idealdi. Buna karşın şen mizaçlı, sırım gibi bir adamdı. Kumandanın arabasında yolculuk etmek üzere seçildiğine göre en iyilerden biri olması gerekirdi. Şimdi ay büyürken, sıcaklık da giderek artarken gecenin serinliğinde yolculuk etmişlerdi. Şafak sökerken dinlenmek üzere mola verdiler. Gil, hayvanlara su verdikten sonra Cebel Wadun vadisine bakan bir kayanın üstünde oturan Taita'nın yanına geldi ve ona seramik bir su testisi uzattı, ihtiyar adam ibriğin ağzından ağzına su doldurdu ve Gallala'dan beri yanlarında taşıdıkları acı suyu yüzünü ekşitmeden içti. Gece yarısı verdikleri moladan beri içtiği ilk suydu bu. Gil ihtiyar iblis taş gibi, bir Bedevi akıncıdan farksız, diye düşünerek ona hayranlık duydu ve Taita'nın verebileceği bir emri beklemek üzere hatırı sayılır bir uzaklıkta yere çöktü. Taita sonunda, "Firavun'un vurulduğu yer neresiydi?" diye sordu. Gil yükselen güneşin ışınlarından kamaşmamaları için gözlerine ellerini siper etti ve kuru nehir yatağının ovalarla karıştığı yeri işaret etti. "Orada lordum. Şu uzaktaki tepe sırasının yakınında." Taita, Gil'i ilk kez konseyin huzurunda sorguya çekmişti. Mızrakçı orada Firavun'un ölümüyle ilgili olarak bilgi vermişti. Konsey, konu hakkında bilgisi olan herkesi kovuşturma sırasında ifade vermeye davet etmişti. Taita, Gil'in verdiği ifadenin net ve inanılır olduğunu anımsıyordu. Konseyin görkemiyle ünlü üyelerinden etkilenmemiş, basit ve dürüst asker kimliğine uygun şekilde bildiklerini anlatmıştı. Kendisine gösterildiğinde Firavun Tamose'a saplanan Hiksos okunu da tanımıştı. Bunun sapı kırılarak ikiye bölünmüştü. Lord Naja yaranın acısını hafifletmek için kırmıştı onu. ilk karşılaşmaları o zaman olmuştu. Teb'den ayrıldıklarından beri bir veya iki kere kısaca konuşmuşlardı, uzun bir konuşma yapmaları için şimdiye kadar bir fırsat olmamıştı. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 78 Taita şimdi, "Burada o gün seninle beraber olanlardan birileri var mı?" diye sordu. Gil, "Yalnızca Samos vardı. Ama saldırıya uğradığımız zaman o vadide arabaların başında bekliyordu," diye yanıtladı. Taita, "Bana tam yerini göstermeni ve beni savaş alanına götürmeni istiyorum," dedi. Gil omuzlarını silkti. "Ona tam savaş denemezdi, olsa olsa küçük bir çatışmaydı. Görülecek şey çok az. Kıraç bir yer orası. Ama saygıdeğer Büyücü'nün emri başımın üstünde." Kafile tekrar arabalara bindi ve tek araçlık bir sıra halinde vadinin dik yamacını indi. Oraya belki yüz yıldır yağmur yağmamıştı, çöl rüzgârı bile hâlâ belirgin şekilde duran Firavun'un arabalarının izlerini silememişti. Vadinin tabanına vardıklarında Taita onları hâlâ izliyor, kendi arabasının tekerlekleri kalan oluklarda ilerliyordu. Bir Hiksos baskınına karşı tetikteydiler ve vadinin her iki yanından gözlerini ayırmıyorlardı. Ama çıplak kaya sıcağın yarattığı serabın içinde dans etmekle beraber, düşmandan hiçbir iz yoktu. "İşte nöbetçi kulesi." Gil ilersin! işaret etti. Taita da göğün bulutsuz mavisinin önünde sarhoş gibi eğilen yıpranmış silueti gördü. Dere yatağında bir dönemeç daha döndüler. Taita, Firavun'un bölüğünün durup döndüğü, birçok kişinin de arabalardan vadi tabanının yumuşak kumlarına indikleri ve tekrar arabalara bindikleri yerdeki karışık tekerlek izlerini iki yüz adım beriden bile görebiliyordu. Bu noktada küçük kuvvetine yavaşlamalarını işaret etti ve yürüyüş hızıyla ilerlemeye koyuldular. - 100- - 101 - Gil araba siperinin yan tarafına düşen bir yeri işaret etti. "Firavun burada arabasından inerek Lord Naja'yla Apepi'nin karargâhını gözlemeye gitmişti." Taita arabasını durdurdu ve öbürlerine de aynışeyi yapmaları için işaret verdi. Arkasından gelen arabadaki çavuşa, "Beni burada bekleyin," diye emretti. Sonra Gil'e döndü. "Sen benimle gel. Çarpışma alanını bana göster." Gil öne geçerek zorlu patikayı tırmanmaya başladı, ihtiyar adama hürme-ten önce yavaş ilerliyordu, ama sonra Taita'nın ondan geri kalmadığını fark €)derek hızlandı. Onlar devam ettikçe patika dikleşti. Arazi de giderek bozulmaya başladı. Tepenin yarı yerinde patikayı hemen hemen tıkayan iri kaya grubunun başına geldiklerinde Gil bile soluk soluğa kalmıştı. Asker, "Ben buraya kadar geldim," dedi. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 79 "Firavun nerede yere düştü peki?" Taita dik, fakat oldukça açık yamaçta etrafına bakınarak, "Hiksos birlikleri nerede gizliydiler? Firavun'u öldüren ok nereden atıldı?" diye sordu. "Size bunu söyleyecek durumda değilim, lordum." Gil başını salladı. "Lord Naja şu kayaların ötesine geçtiği sırada benimle adamların kalan kısmına burada beklememiz buyuruldu." "Firavun neredeydi? O da Lord Naja'yla gitti mi?" "Hayır. Yani önce gitmedi. Hükümdar bizimle bekliyordu. Derken Lord Naja ilerde bir şey duydu, bunu araştırmaya gitti ve görüş açımızdan çıktı." "Bu işi anlayamadım. Nerede saldırıya uğradınız?" "Biz burada bekledik. Firavun'un sabırsızlanmaya başladığını görebiliyordum. Lord Naja bir süre sonra kayaların arkasından ıslık çaldı. Firavun ayağa fırladı. Bize, 'Gelin, çocuklar!' dedi ve patikayı tırmandı." "Sen hemen arkasında miydin?" "Hayır, ben kafilenin arkasına yakındım." "Bundan sonra olanları gördün mü?" "Firavun kayaların arkasında gözden kaybolmuştu. Hemen arkasından bağırışlar koptu ve çarpışma sesleri duyuldu. Hiksos sesleri ve kılıçlarla okların kayalara çarptığını duydum. Ben hemen ileri koştum, ama patika çarpışılan yere ulaşmaya çalışan askerlerimiz yüzünden tıkanmıştı." Gil patikanın nasıl daraldığını ve en yüksek kayanın arkasına kıvrıldığını göstermek için ileri koştu. "Ben ancak oraya kadar gelebildim," dedi. "Birden Lord Naja'nın, Firavun'un vurulduğunu bağırdığını duydum. İlerimdeki adamlar koyun sürüsü gibi dönüp duruyorlardı. Derken hükümdarı benim durduğum yere sürüklediler. Sanırım, Firavun o sırada ölmüştü bile." "Hiksoslar size ne kadar yakındılar? Kaç kişiydiler? Süvari mi, piyade miydiler? Alaylarını tanıdın mı?" Taita bunları belli bir amaçla soruyordu: bütün Hiksoslar belirgin alametler takar ve kıyafetler giyerlerdi. Mısırlılar da bunları tanımayı öğrenmişlerdi. Gil, "Bize çok yakındılar ve çok da kalabalıktılar. En az bir bölük vardılar," dedi. Taita ısrar etti. "Hangi alaydandılar? Sorguçlarını görebildin mi?" Gil ilk kez kararsız ve biraz da utanmış görünüyordu. "Lordum, doğrusunu isterseniz düşmanı hiç görmedim. Şu yukardaki kayaların arkasındaydılar." Taita kaşlarını çattı. "Öyleyse kuvvetlerini ve sayılarını nereden biliyorsun?" "Lord Naja bağırıyordu." Gil arkasını getiremeyerek başını eğdi. "Naja dışında ötekiler düşmanı gördüler mi?" "Bilemem, saygıdeğer Büyücü. Lord Naja arabaların aşağıya doğru gerilemelerini emretmişti. Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.htmlPage 80 Hükümdarın ağır yaralı olduğunu, belki de öldüğünü görebiliyorduk. Hepimizin morali sıfırdı." "Sonradan olayı arkadaşlarınla konuşmuş olmalısın. İçlerinden herhangi biri düşmanla çarpıştığını söyledi mi? Hiksoslardan birini okla ya da mızrakla yaralamış mı?" Gil kararsız bir tavırla başını salladı. "Hatırlamıyorum. Hayır, hiç sanmıyorum." "Hükümdardan başka yaralanan olmuş muydu?" "Hayır, olmamıştı." "Bunu niçin Konsey'e söylemedin? Bir tek düşman bile görmediğini niçin söylemedin?" Taita adamakıllı kızmıştı. "Lord Naja bize sorulara kısa ve basit yanıtlar vermemizi, böbürlenerek ve çarpışmalardaki payımıza dair uzun öyküler anlatarak Konsey'in vaktini ziyan etmememizi emretmişti." Gil sıkılmış gibi omuzlarını kaldırdı. "Öyle sanıyorum ki hiçbirimiz çarpışmadan kaçtığımızı itiraf etmek istemedik." "Utanma, Gil. Sen sadece aldığın emirleri yerine getirdin." Taita'nın sesi yumuşamıştı. "Şimdi şu kayaların üstüne tırman ve gözlerini dört aç. Hiksos bölgesinin içlerindeyiz. Ben uzun kalmam." Taita yavaşça ileri yürüdü ve patikayı tıkayan kayanın etrafını döndü. Durup öndeki araziyi gözden geçirdi. Bu açıdan bakınca harap nöbetçi kulesinin sadece damını görebiliyordu. Patika oraya doğru dönemeçler çevire çevire çıkıyordu. Sonra bir bayırın yukarsında oldukça açık bir doruğun ötesinde göz- | |
| | | | BÜYÜCÜLER KRALI | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|